Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Trump'ın ajandasında ne var?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Açıkçası dünya siyasi tarihinde eşine az rastlanır bir hikayeyle karşı karşıyayız. Donald Trump, akılalmaz bir başarıya imza attı ve ikinci kez ABD Başkanı seçildi.

        Bu sonuca kimin sevinip kimin üzüldüğü penceresinden bakmanın da yararları olabilir kuşkusuz. Ancak asıl önemli olan küresel sistemin gövdesini oluşturan bir ülkedeki seçim sonuçlarına hazırlıklı olabilmek.

        Türkiye’nin Trump’ın kazanma ihtimalini daha yüksek gördüğünü, diğer senaryoya yönelik bir çalışması olsa da hem arzusunun, hem de asıl hazırlığının bu yönde olduğunu söyleyebilirim. Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tebrik mesajında bu memnuniyet açıkça görülüyor.

        “ABD’de yapılan başkanlık seçimini büyük bir mücadelenin ardından kazanarak yeniden ABD Başkanı seçilen dostum Donald Trump'ı tebrik ediyorum. Amerikan halkının seçimiyle başlayacak olan bu yeni dönemde, Türkiye-ABD ilişkilerinin güçlenmesini, Filistin meselesi ve Rusya-Ukrayna savaşı başta olmak üzere bölgesel ve küresel çapta yaşanan krizlerin, savaşların son bulmasını temenni ediyor; daha adil bir dünya için daha fazla çaba sarf edileceğine inanıyorum."

        Burada “dostum Trump” kadar, “büyük bir mücadelenin ardından” ifadesi de anlamlı.

        TRUMP'LA İLİŞKİLER ŞEFFAFTI

        Neresinden bakarsanız bakın Biden’lı yıllardaki soğuk ve gergin ilişkilerin ardından Trump’la yeni bir dönemden söz etmek abartılı olmaz. Tekrar vurgulamak gerekirse Ankara, yeni başkanın Trump olacağı konusunda isabetli bir öngörüde bulundu. Bu döneme ne kadar hazırlıklı olduğunu ise zamanla göreceğiz. Çünkü bu defa önümüzdeki ajanda bizim açımızdan son derece kritik önemde.

        Çokça vurgulandığı gibi Trump öngörülmesi zor bir lider. Ancak iki noktayı hatırlatmakta yarar var. Biden’ın tam aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump önceki dönemde açık ve şeffaf biçimde konuşabiliyordu. Bu ortada krizlerin ya da gerginliklerin olmadığı anlamında değil elbette. Ama bir diyalog zemini vardı.

        ABD’NİN DEĞİŞMEZLERİ

        ABD politikalarında değişim beklenmeyecek birkaç başlık var bölgemiz açısından. İlk sırada mutlak biçimde İsrail’in güvenliği ve askeri-teknolojik üstünlüğünün korunması var. İkincisi, Rusya ve Çin’in bölgemizdeki etkinliğinin kontrol altında tutulması. Üçüncü olarak da İran ve direniş ekseninin zayıflatılarak rejimin siyasi sınırlarına çekilmesinin sağlanması.

        Kuşkusuz yeni dönemde bizi ilgilendiren iki önemli başlık Rusya-Ukrayna savaşı ve bölgemizdeki İsrail yayılmacılığı. Trump’ın “Ukrayna’yı ortada bırakıp Rusların kucağına atacağı”na kadar uzanan tezlerin gerçekle bağı çok zayıf doğrusu. Ancak savaşı durdurma yönünde bir çabası olacağı ortada.

        Değişmez politikalara bakınca, İsrail konusundaki tavrı ve desteği zaten çok açık Trump’ın. Ancak bölgedeki değişim sürecini nasıl ve kimlerle yöneteceği konusu bizi fazlasıyla ilgilendiriyor.

        İTTİFAKLARI HIZLANDIRACAK

        Trump’la birlikte ufukta görünen ilk fark, daha hızlı, keskin ve doğrudan sonucu esas alan yaklaşımının ortaya çıkması. Türkiye’nin bu üslubu yakından tanıdığından eminim, ama yine de hatırlamakta yarar var.

        Trump’ın ilk döneminde İbrahim Anlaşmaları ile hedeflenen, ancak istenen düzeye ulaşamayan süreçlerin hızla ele alınması da çok güçlü bir ihtimal. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed b. Selman’ın, bu denklemde en heveskâr, ancak bir o kadar da hazırlıklı aktörü olarak bulunması da sürpriz olmayacak. Yeni başkan, sadece İsrail’le Suud yönetimi arasında değil, körfezdeki diğer ülkeler arasında da ittifakları kağıda dökmek için acele edecek.

        Suudi Arabistan’la birlikte bu denkleme yazılacak ülkelerin başında, İbrahim Anlaşmaları’nda el sıkışan BAE ve Bahreyn’in yer alması elbette sürpriz değil. Ürdün’ün yeri zaten belli. Yeni silahların ve teknolojinin satışını da bu süreçleri hızlandırmakta masada tutacaktır.

        Beklentilerin aksine İran’a dair hızlı ve sert adımlar atak isteyeceğini, bunun da sadece yaptırımlarla sınırlı kalmayacağını öngörüyorum. Dolayısıyla son üç yıldır kritik suikastlar ve benzeri hamlelerle oluşan stratejinin kolayca sahneden kalkacağını düşünmüyorum. Tahran’la nükleer anlaşma konusunun yeni bir müzakereye konu olması da çok uzak bir ihtimal.

        SURİYE POLİTİKASI NE OLACAK?

        Gelelim birinci sıradaki gündemimize. 1 Ekim 2024 itibarıyla TBMM çatısı altında başlayan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim ve 5 Kasım tarihli konuşmalarıyla devam eden yeni sürecin/hazırlığın da bugün itibarıyla daha fazla anlam kazanması muhtemel.

        Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki tehdidi sadece bertaraf etmeyi değil, aynı zamanda kendi gücü haline dönüştürmeyi hedefliyor. Çok doğru ve gecikmiş olsa bile tarihi bir hamle. bir o kadar da zor, riskli ve beklenmedik hamleleri çok geniş kesimleri ikna ederek yapmayı gerektiren bir süreç. Güncel bazı gelişmelere takılıp kalınca, “sanki bir şeyler denenmiş de başarılı olunamamış” gibi bir hava estirenler var. Hayır, daha yeni başlıyor.

        Yeni ABD Başkanı’nın, Suriye’ye yönelik politikası ve önerileri de yukarıda işaret ettiğim biçimde keskin ve hızlı bir takvimde ortaya çıkacaktır. Doğru değerlendirildiği takdirde bunun Türkiye’nin lehine olacağını düşünüyorum ve gayet net biçimde ortak bazı zeminlerin ortaya çıkacağını da şimdiden not etmek istiyorum.

        Yeni Amerikan yönetiminin oluşturacağı ittifakların, Türkiye’nin ağırlığı karşısında yeterince boşluk dolduramayacağını da herkes pekala biliyor.