Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Çocuklarımıza acıları miras bırakmayalım
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İki gündür bir ifade zihnimde dolaşıp duruyor. “Terörsüz Türkiye.”

        Üzerinde durdukça şunu fark ettim. Böyle bir hali, zihnimizde bile canlandırabilmekten çok uzağız. Hayal bile edemiyoruz. Umut ettiklerimizin listesinde yok neredeyse.

        Terörsüz bir Türkiye.

        Bunca kaybımızın, acının, gözyaşının ve hesap edilemeyecek maliyetlerin ardından elbette kolay değil. 40 yıldır tüm enerjimizi sömüren, büyük travmalar oluşturan ve geleceğimizin önüne setler çeken bir sorunun ortadan kalktığı bir ülkeyi tasavvur etmek gerçekten çok güç.

        Ama bunu yapmak zorundayız. Bu ağır yükü, bunca omuzu çökerten acıları ve ortaya çıkardığı karamsarlığı bizden sonrasına taşıma hakkını kendimizde göremeyiz.

        Terör korkusuyla yaşayan bir ülke olmaktan çıkalım. Terörle terbiye edilmek istenen bir ülke olmaktan sıyrılalım. Umutları yeşertelim, insanların yaşadığı anın tadını çıkarmaktan, hayal ettiği gelecekten mahrum olmasına dur diyelim.

        İKİ ÖNEMLİ KONUŞMA

        Son dönemde bu umudu canlandıran gelişmeler yaşanıyor. Hararetle tartışıyoruz her yerde. Tartışalım, ama kendimizi her adımda biraz daha karamsarlığa mahkum etmeden.

        Salı ve Çarşamba günlerinde peş peşe gelen iki grup konuşmasının vurgusu da tam olarak bu yöndeydi. Terör belasından kurtulacak bir ülkenin mutluluk, özgürlük ve refah çıtasını nereye koyabileceğine dair iki metin. Anlam haritası ve işaret ettiği hedefler açısından bu metinleri gündelik siyasetin üzerinde ele almak gerektiğini düşünüyorum.

        Salı günü MHP lideri Devlet Bahçeli TBMM’de önce şunları söyledi: “Sözü dinlenen, nazı geçen, ne diyeceği merak uyandıran, ne yapacağı takip edilen bir Türkiye’nin, paradigma değişiminin tesiriyle yol haritası yeni baştan çizilen dünyada muhkem bir mevkii olmalıdır. Terörsüz bir Türkiye, huzurlu, müreffeh ve güvenli bir Türkiye demektir.”

        Ardından da bu zihniyet değişiminin hedeflerini tarif etti Bahçeli: “Yeterince çile çekildi. Yeterince acı yaşandı. Silah seçenek değil kucaklayıcı siyaset hedefimizdir. Yoksulluk kader değil zenginlik hedefimizdir. İşsizlik talih değil istihdam hedefimizdir. Yıkmak değil yatırım ve üretim hedefimizdir. Karamsarlıkları paylaşmak yerine umutlarımızın şafağında buluşalım.”

        Sahiden yetmedi mi artık.

        CİDDİYET VE HASSASİYET

        Dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin meclis grup toplantısında aynı sürece ve hassasiyetlere işaret etti. Nasıl bir titizlik ve sorumlulukla hareket ettiklerini anlattı: “Kurumlarımız değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek çalışmaları hiçbir detayı atlamadan, 'efradını cami ağyarını mani' bir anlayışla, devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü 'el artıyorum' sorumsuzluğuyla değil omuzlarımızda taşıdığımız yükün ağırlığının gerektirdiği titizlikle, sükunet ve soğukkanlılıkla yapıyoruz."

        Cumhurbaşkanının sözlerinin devamında, Cumhur İttifakı ortağının metninde olduğu gibi aynı umut ve kararlılık vardı: “Türkler ile Kürtler arasına örülmek istenen terör duvarını yıkıp atacağız. Evlatlarımıza, terörün olmadığı, şiddetin olmadığı, sırtını silaha ve dağa yaslayan terör destekli siyasetin olmadığı bir Türkiye teslim edeceğiz.”

        Sadece şu iki vurgu bile, bu sözleri bir siyasi partinin metni olmanın ötesine taşıyor. Terör duvarını yıkmak ve evlatlarımıza terörün olmadığı bir Türkiye teslim etmek.

        “DEVLET AKLI” VAR MI?

        1 Ekim’den bu yana ortaya çıkan tartışmalarda en tuhaf bulduğum yaklaşımlardan biri şuydu. “Acaba bu süreci devlet aklı mı planladı” diye soranlar, bir süre sonra kendi îcâd ettikleri bir görüş ayrılığı zemininde “Yok devlet aklı filan değil, sadece siyasi bir çıkıştan ibaretmiş” noktasına geldiler.

        Defaatle ifade edildi. Bu hususta Cumhur İttifakı içinde bir görüş ayrılığı ve hedef farkı yok. Devlet aklına gelince. Kim bu kavramdan ne anlıyor bilemem. Ama geçmişin yanlışlarından hareketle devlet aklını, kıyıda köşede birtakım karanlık odalarda tezgahlanıp piyasaya sürülen hileli ve zehirli ürünlerden sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar.

        Yok eğer devlet aklından murad edilen; siyasetin, devletin kurumsal işleyişinin ve karar verme süreçlerine etkisi olan her unsurun katkısıyla şekillenen bir ortak karar/irade ise, evet böyle bir hamur mayalanıyor. Geleceğimiz için, sırtında 40 yılın ağır yükünü taşımayan, artık büyük acıların esiri olmayan bir Türkiye için.

        Hangi tanımla ortaya koyarsanız koyun, “devlet aklı” ancak toplumsal bilinç ve kuvvetli bir katılımla başarıya ulaşabilir. Böyle bir iradenin güçlenmesi, terörün prangalarından kurtulan bir Türkiye’nin ne anlam geldiği üzerinde kafa yormak, anlatmak ve dinlemekle mümkün.

        Umutluyum, tarif etmeye çalıştığım ülkeden heyecan duyuyorum. Bir şekilde sorumlusu ve ortağı olduğum acıları çocuklarımıza miras bırakma hakkını kendimde görmüyorum.