Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Oray Eğin New York'un sepyaya döndüğü o gün

        Pandemiden önce, evdeki toz parçacıklarına açtığım savaşı ne kadar temizlik yapılırsa yapılsın bir türlü kazanamayınca iyi bir hava temizleyiciye yatırım yaptım. Ortalama bir Amerikalı çok basit bir alışveriş yapmadan önce bile insanların ürün hakkında ne dediğini ayrıntılı bir şekilde okur. Bu yüzden Amazon’daki müşteri yorumları çok önemlidir. Biraz daha bilinçli tüketici Consumer Reports gibi yayınlardan ayrıntılı bilgi edinir. New York Times gazetesi de bilinçli tüketicinin önemini bildiğinden Wirecutter sitesini satın aldı. Bazen burada saatlerim en iyi bulaşık süngeriyle en mükemmel valizi okumakla geçiyor. Bana birkaç yıldır kullandığım Coway’i satın aldıran da Wirecutter’dı.

        Coway hava temizleyiciyi pandemiden sonra başka arkadaşlarımın evinde de görmeye başladım. New Yorklular birçok şeyi toplu halde yapmayı seviyorlar; Şükran Günü’nde hemen herkes Melissa Clark’ın tarifi hindiyi pişiriyor, hemen herkes aynı anda ‘cronut’ sırasına giriyor veya yeni Jonathan Franzen romanını okuyor. Hava temizleyiciler de aynı anda New Yorkluların dairelerinin baş köşelerine yerleşti.

        TEHLİKENİN HABERCİSİ

        Coway sessizce bir köşede duruyor ama evde süpürge çalışınca, yemek pişince ya da oda parfümü sıkıldığında uykusundan uyanıp zaman zaman öfkeli bir halde çalışmaya başlar. Bazen bütün bunların hiçbiri olmadan çalışıyor ve ben bozuldu mu, yoksa gerçekten ben hissetmesem de hava kirli mi, diye emin olamıyorum. Çoğu zaman nedensiz yere renginin kırmızıya dönüştüğünü düşünüp gürültülü bir şekilde çalışmasına tahammül edemediğim için yerimden kalkıp kapatıyorum.

        Alt kattaki yatak odamda daha ucuz, ama Amazon’daki yorumları iyi bir tane daha var. O biraz daha gürültülü çalışıyor, ama onun da rengi hava kirlendikçe değişiyor. Yatak odası daha az kullanıldığı için fazla mesai yapmayı gerekmiyor.

        Bu yüzden Salı öğleden sonra eve geldikten sonra hafif bir şekerleme yapmak için çekildiğim yatağımdan kalktıktan sonra odamdaki hava temizleyicinin üzerindeki yeşil ışığı görünce şaşırdım. Olağan dışı bir durum yoktu oysa evde; burnumla alabildiğim alışılmadık bir koku da. Üst kata çıktığımda Coway de ara ara kendinden geçmiş bir şekilde çalışmaya başlıyor, adeta görünmez bir tehlikenin habercisi gibi uyarıyordu. Ama o tehlike neydi?

        Salı sabahı erken kalktım, bir sürü birikmiş işim vardı. Bir de zoom toplantısı. Hepsini yapmak için bir aydır açmadığım—sürekli seyahatteydim—iMac’in başına oturdum ve birkaç saat boyunca kalkmadım. O arada bir arkadaşımla buluşma saatim geliyordu, çünkü bir gün önce Paris’ten bana ‘financier’ getirmişti ve taze taze yemek için hemen almam gerekiyordu. Sadece bu iş için evden çıktım, kekleri aldım ve trene atlayıp eve döndüm. Etrafta olağan dışı herhangi bir işaret yoktu.

        Kıyamet filmleri de böyle başlar oysa.

        Filmin ilk birkaç dakikasında karakterlerin rutin hayatını görürüz, hiçbir şey olmamış gibi gün ilerler, çocuklar eve gelir, yemek pişer, sohbet edilir falan. Ama sonra ufak bir işaret bir şeylerin ters gitmeye başladığının habercisidir.

        İşte benim için Salı günü eve geldikten sonra Coway’in değişen rengi ve çıkan gürültüsü oldu kıyametin habercisi. Evden çıkmadığım için dışarıda tam olarak ne olduğunu da anlamış değildim. Elimdeki telefonda gördüklerimle benim evimdeki huzurlu hayatım birbirine tamamen zıttı adeta. Instagram’dan paylaşılan görüntüleri, insanların esprilerini, yorumlarını, haberleri sanki bir başka yerde başkasının başına gelmiş gibi takip ediyordum. Ama sonra evden çıkmam gerekti.

        TATOOINE GEZEGENİ GİBİ

        New Yorklular her şeyi andı anda yapmayı sever ya, iki gündür sararan gökyüzünün fotoğrafını çekmeyen yok herhalde. Herkes ama herkes Kanada’da yanan ormanların getirdiği dumandan bahsediyor. Bahsetmemek de mümkün değil, çünkü bütün şehir bir ara sepyaya dönmüş gibiydi.

        Steven Soderbergh başkalarından öğrendiği numaraları kendi imzasıymış gibi sahiplenmeyi çok iyi bilir. Birkaç ayrı şehirde geçen “Traffic” filminde de hikayedeki farklı yerleri ayırt etmek için filtreler kullanmıştı. Washington mavi, sınırın güneyi ise sepya filtreydi. O günden beri de bu numarayı kullanmayan kalmadı, sınırın güneyi her filmde sepya kaldı. Sanki birileri şehre filtre attı. Gerçek olamaz bu renk. En azından burada olamaz, ama Warner Bros.’un açılış jeneriğindeki sepya gibi şehir adeta.

        “Sepya” şu birkaç günün en çok kullanılan kelimesi bile olabilir. Çarşamba öğleden sonra Manhattan’ın güneyinde bir binadaydım. Her şey normal gözüküyordu. Yarım saat ya da 45 dakika camı olmayan bir odadaydım, dışarıya çıktığımda dışarıyı kapkara gördüm. Perdeleri mi kapatmışlar diye düşündüm. Uzun koridordan yürüyüp camın kenarına geldim, kontrol etmek için. Sepya bütün şehri karartmıştı. Bu renk birkaç saat değişmedi. Bir ara Manhattan sanki Tatooine gezegenini andırıyordu. New York her zaman kameraya yakışan sinematografik bir şehirdi, bu sefer bir felaket filminin içinde yaşıyormuş gibiyiz.

        Bir de koku var tabii. Her an her yerde mangal yapılıyor ve kaçacak tek bir yer yokmuş gibi bir duman kokusu. Hava kalite endeksine göre New York ve Philadelphia gibi şehirlerde tehlike sınırları çoktan aşıldı; dışarıda nefes almak zararlı da, evde kalarak da korunmak mümkün değil. Çok fazla dışarıda kalmadım. Ama tam şu anda gözlerim kuru ve genzimde hafif bir batma var, her an öksürecekmişim gibi.