Şevval Sam: Müzeyyen Senar'a vefa borcumuz var
Şevval Sam, 'Müzeyyen' adlı tek kişilik müzikli gösteride saygı duruşunda bulunacağı Müzeyyen Senar ile ruhsal açıdan aynı familyadan olduğunu söyledi
Şevval Sam, HT Magazin'den Mehmet Çalışkan'ın sorularını yanıtladı.
Cumhuriyet kurulduğunda 5 yaşındaydı. Necati Tokyay, Emin Ongan, Kemal Niyazi Seyhun, Mesut Cemil gibi üstatlardan ders aldı. Şarkı söylemek için 5 kez Atatürk’ün huzuruna çıktı. Devlet sanatçısı. 3 yıl önce aramızdan ayrıldı.
Müzeyyen Senar...
Alaturka şarkılara çocukken ilgi duymaya başladı. Radyolarda alaturka şarkıların çalındığı programlar yaptı. Bir de ‘Sek’ albümü hazırladı. Müzeyyen Senar, ona haber yolladı. ‘Alaturka işte böyle söylenir.’
Şevval Sam...
İşte o Şevval Sam, yarın Uniq İstanbul’da Müzeyyen’ adını verdiği tek kişilik müzikli gösterisiyle Müzeyyen Senar’a saygı duruşunda bulunacak. Figen Şakacı tarafından metni yazılan ‘Müzeyyen’in yönetmenliğini Engin Alkan üstlendi. Şevval Sam’ın Müzeyyen Senar’ın en sevdiği şarkıları seslendireceği gösteride sanatçının hayatından kesitler sunulurken Cumhuriyet’ten günümüze kadar Türkiye panoraması da gözler önüne serilecek.
Bildiğim kadarıyla Müzeyyen Senar sizin sıkı bir takipçinizdi...
Bir gün Feraye Işıl annemi aramış. Demiş ki “Annem sadece Şevval’i dinleyip ‘İşte alaturka böyle söylenir’ diyor. Hatta ‘Sek’ albümünü herkese hediye ediyor.” Bunları duyunca ayaklarım yerden kesildi tabii. İdolüm olan bir sanatçıdan bunları duymak fazlasıyla heyecanlı, şevk verici.
Daha önce tanışmış mıydınız?
Feraye Abla’nın o telefonundan sonra Bodrum’a gittim. Elini öpüp el aldım. Bana “Kızım çok güzel söylüyorsun. Yoluna böyle devam et” dedi. Benim için ne kadar özel bir buluşma olduğunu düşünsenize. O günkü heyecanımı anlatabilmem mümkün değil. Sonra birkaç kez daha görüştük. Vefat etmeden önce bir dönem unutulduğunu düşünüyordu. Toplum olarak kendisini unutmamız mümkün mü? ‘Müzeyyen’ deyince akla başka kim gelir? Bu topraklar için o kadar özgün bir sanatçı ki. Müzeyyen Senar’ın hikâyesini seslendirdiği şarkılarla anlatmaya yönelik bir hayalim vardı. O hayalimin gerçekleşme zamanı bugünmüş.
Müzeyyen Senar’dan edindiğiniz en önemli öğreti ne oldu?
Hayatını bilmenin ötesinde onun ruhunu duyumsadığımı hissediyorum. Onun hayat hikâyesiyle kendi hayat hikâyem arasında bazı benzerlikler buldum. Açıkçası çok ortak noktam olduğunu, ruhsal açıdan aynı familyadan olduğumuzu düşünüyorum.
Hayat hikâyenizin Müzeyyen Senar’ınkiyle benzerlikleri nelerdir?
Kalbinin sesini dinlemesi, hovardalığı, cesareti, duygusu... Bir röportajında ‘Şarkı söylerken kendi sesime içlenip ağlıyorum’ demişti. Ben de öyle, bir içlenip yutkunurum, sonunu getiremem bazı şarkıların. Ama hovardalık ve cesarette, onunla yarışamasam da benzer motivasyonlarımız olmuş. O bir dönem teknede yaşamış, ben karavanda mesela..
‘Müzeyyen’i tam olarak nasıl ifade edebiliriz? Bir müzikal mi?
Tek kişilik müzikli gösteri dersek daha doğru olur. Şarkılarını seslendireceğim, Müzeyyen Senar’ı canlandırmayacağım. Çünkü çok nevi şahsına münhasır biriydi. Bu nedenle de zaten taklit edilemez. Şevval olarak sahnede onun dünyasına dalacağım. Duyguları, yaşadıkları dile gelecek. Hayat hikâyesini şarkılarla bezeyeceğiz. Yaşamı, kariyeri... Ama daha çok Müzeyyen Senar’ın duygu takibini yapacağız.
Müzeyyen Senar’ın Atatürk’e şarkı söylediği kısımlar da gösteride olacak mı?
Evet, olacak.
Feraye Işıl’ın ‘Müzeyyen’e yaklaşımı nasıl oldu?
'Onu geleceğe taşımalıyız’
Sonuçta bir üstadın adına karşı büyük bir sorumluluk söz konusu. Kendi içinizde gerginlik, gelgitler yaşadınız mı?
Müzeyyen Hanım ile bire bir temasım olmasa bu çalışmanın sorumluluğunu sizin de sözünü ettiğiniz şekilde daha farklı hissederdim. Ne var ki aramızdaki kısa ama özel temas, daha çok, ‘Mutlaka yapmalıyım’ın sorumluluğunu hissettirdi bana. Müzeyyen Senar’a karşı bir vefa borcumuz var. Onunla birlikte Türkiye’nin bir değerini bir şekilde daha ortaya koymak ve onu geleceğe taşımamız gerekiyor. ‘Müzeyyen’, o adımlardan biri olacak.
‘Aynı ruh ailesindeyiz’
Çocuk yaşta alaturka şarkılara yönelik merakınız nasıl oluştu?
Bazı şeyleri kelimelendirmek mümkün olmuyor. Örneğin Müzeyyen Senar’ın henüz 12 yaşındayken hiçbir iletişim aracı olmadığı bir dönemde Bursa’dan İstanbul’a gelip annesini bulabilmiş olmasının yazgı mı yoksa tesadüf mü olduğu nasıl kelimelendirilemezse ben de küçük yaşlarda alaturka şarkılara olan ilgimi, sevgimi, nedenini kelimelere dökemiyorum. Dedim ya aynı ruh ailesindeyiz. Demek ki beni o şarkıların hikâyesinin, müziğinin peşinden sürükleyen bir şey vardı. Çok içsel bir durum.
Bu durum kafaca yalnızlığa neden olmuyor mu?
Kafaca yalnız olmak sadece bununla ilgili değil ki. Hayattaki duruşumuz, hayatı algılayış şeklimiz, beklentilerimiz, değer verdiklerimiz açısından yalnız hissettiğim zamanlar oluyor. Ne var ki bir şekilde uyum sağlamak, bazı şeyleri olduğu gibi kabullenmekten başka şansımız yok. Dünya böyle bir yer. Bu dünyada bir tek sorumluluğumuz var.
O sorumluluk nedir?
Elbette insan olmayı öğrenebilmek. Çünkü kendimizi var etmek üzerine kuruluyuz ve bu madde dünyasında deneyimleyebileceğimiz şeyler için bu bedene hapsolmuş vaziyetteyiz. Burayı boş geçmemek, hakkını vermek gerek.
Bu öğretiyi ne zaman kazandınız?
Çocukluğumdan beri iyimser bir tarafım vardır ve yaşadıklarımı hiçbir zaman kötü olarak nitelendirmem. Benim hikâyemde kötü diyebileceğim birçok olay yaşadım ama onların doğru bir bakış açısıyla bir bilgiye dönüştüğünü de gördüm. O bilgiyi de olgunluk dönemlerimizde kelimelendirebiliyoruz. Dünyanın tek anahtarının farkındalık olduğunu düşünüyorum.