Yok olmuş toplumlardan arta kalan maddi kültürü ekoloji, davranış, adaptasyon gibi olgular ve üretilen kuramlarla bütüncül olarak inceleyen antropolojinin alt disiplini. Arkeolojik antropoloji, arkeologların yaptığı gibi, kültürel kalıntıları antropolojik bakış açısıyla anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır.
Her bilim doğrudan ya da dolaylı olarak insan ile ilişkili olmakla birlikte antropoloji, insanı bütüncül yaklaşımla inceler. Ancak insanı her yönüyle ele almak, insanın bir bölümünü inceleyen bilim dallarının dahi karşılaştığı sorunlar dikkate alındığında oldukça güçtür. Biyolojik ve sosyal bir varlık olmanın özelliklerini bir arada barındıran insanın doğadan gelen özelliklerini biyolojik antropoloji; sosyal ve/veya kültürel özelliklerini sosyal-kültürel antropoloji; dilini lengüistik antropoloji ele almaktadır. Antropoloji insanın yalnızca bugünüyle değil geçmişiyle, özellikle de yazılı verilerin bulunmadığı dönemleriyle de ilgilenmektedir. Arkeolojik antropoloji insanın geçmişini bütüncül bir yaklaşımla incelemektedir. Bu çerçevede, arkeolojik antropoloji insanın geçmişini antropolojinin geliştirdiği kuramlarla, bütüncül olarak ele alan ve antropolojinin bir alt dalı olarak gelişen bir alandır.
Arkeolojinin geçmişte yaşamış insanların ortaya koyduğu eserleri toplayan, biriktiren, bunları sınıflayan koleksiyoncuların çalışmalarıyla başladığı söylenebilir. Koleksiyoncularda ellerindeki objelerin üretiminin bir silsile içinde farklı materyallerden üretildiği; sırasıyla taş, bakır, bronz, demir gibi her bir ham maddeye diğerlerinin eklendiği bir zaman diziliminin bulunduğu fikri gelişti. Böylece arkeolojinin buna dayalı bir materyal kültür avcılığı, biriktirme ve kültür envanterciliği ya da koleksiyonculuğundan köken aldığı ifade edilebilir. Kazılar, yüzey araştırmaları ya da rastlantı sonucu elde edilen materyal kültür üzerine sürdürülen betimsel araştırmalar, uzun süre geleneksel arkeolojinin temel inceleme alanı olmuştur. Bu açıdan geleneksel antropolojinin materyal kültürden hareketle insan davranışını ele alan yegane bilim olduğu söylenebilir. Bununla birlikte materyal kültür, toplumu anlamada tek başına yetersizdir ve bütünü anlamada uygun değildir. Arkeolojik antropoloji insan toplumlarını, kültürel sistem, kültürel ekoloji, davranış, adaptasyon gibi sosyal ve çevresel olgular ışığında, başka bilimlerin tekniklerini, yöntemlerini ve kuramlarını kullanarak kültürel materyalizm bağlamında ele almaktadır. Yeni arkeoloji olarak da bilinen çalışma alanı, antropolojinin yaptığı gibi insanın geçmişini daha bütüncül bir bakış açısıyla anlamaya çabalamaktadır. Bu alan, köklerini etnografya ve fiziki antropoloji araştırmalarından almış, 1960'lı yıllarda Kuzey Amerika'da başlamış ve geleneksel arkeoloji alanında çalışanlar arasında kabul görmüştür. Bu yaklaşım birçok arkeolog tarafından benimsenerek uygulanagelmiştir. "Süreçsel arkeoloji" olarak da bilinen yeni arkeoloji yaklaşımında temel fikir, arkeolojinin amaçlarının esasen antropolojinin amaçları olduğudur. Her ne kadar süreçsel arkeoloji 1950'li yılların sonlarında konuşulmaya başlansa da Lewis Binford'un 1962 yılında kaleme aldığı "Antropoloji Olarak Arkeoloji" makalesi ile uzun süre etkin bir yaklaşım olmuştur. Sahada çalışan arkeologlar tarafından hipotezler formüle edilmesine, tümdengelimli sonuçlar çıkarılmasına ve en önemlisi bunların test edilmesine dayanan arkeolojik araştırmalar, arkeolojik antropoloji olarak bilinir. Bu yaklaşımla arkeolojik çalışmalar yorumsamacı fikirler, modeller ve hipotezler formüle eden, onları test eden bir çalışma alanına dönüşmüştür. Materyalist, yaşam biçimini belirlemeye yönelimli, ekoloji ve çevreye odaklanan bütüncü bir araştırma alanıdır. Bir kültürel antropoloji çalışması değildir, buna karşın arkeologları, antropologlar tarafından araştırılan kilit sorunlara yöneltmeye olanak sağlamıştır.
Arkeolojik antropoloji araştırmaları 1960'lı yıllardan itibaren insan ve onun yaşadığı çevrenin hayat biçimini, kültürel uyarlanma stratejisini ve bunların aralarındaki etkileşimi anlamak üzere geliştirilmiştir. Böylece materyal kültür üzerine odaklanan arkeoloji, antropolojinin disiplinler arası bir parçası olmuştur. Arkeoloji olmaksızın biyolojik antropoloji insan türünün, yani Homo sapiens'in doğadaki yerini başarılı bir şekilde çözümleyemez. Özellikle insanın uzun geçmişini anlamak için arkeolojinin geliştirdiği veri toplama tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Arkeolojik antropologlar ağırlıklı olarak yazılı dönem öncesine yönelmektedir. Tarih öncesi toplumlardan kalan aletleri, çanak çömlekleri, silahları ve kutsal objeleri inceleyerek tarih öncesi toplumların gündelik yaşamını yeniden kurgulamaktadır. Arkeolojik antropologlar yalnızca kültür kalıntılarını değil, kültürü yaratan insanın kendisinden kalan yumuşak doku, saç, tırnak, kemik hatta nadir de ele geçse dışkı gibi kalıntıları da detaylıca inceler. İnsanların doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkide oldukları bitki, hayvan, bakteri, virüs ve mantara ait kalıntılar ile yaşanan ekolojik ortamdaki organik ve inorganik maddeler ilgi alanları arasındadır. Arkeolojik antropologlar disiplinler arası bir yaklaşım benimseyerek bütün bu bilgi kaynaklarından elde edilen veriler yardımıyla, yok olmuş kültürlerin nasıl işlediklerine, değiştiklerine ve yok olduklarına ilişkin geçerli açıklamalar üretmeye çabalamaktadır.
İnsanı tümdengelimci yaklaşımla anlamaya yönelik arkeolojik antropoloji çalışmaları Türkiye'de de hemen hemen Kuzey Amerika ile aynı zamanlarda başlamıştır. 1960'lı yıllarda İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi, Prof. Dr. Halet Çambel ve Prof. Dr. Robert Braidwood öncülüğünde, Yukarı Dicle vadisinde ilk köy topluluklarının yaşam biçimi ve besin üretimi stratejilerini anlamaya yönelik ortak bir proje yürütmüştür. Türkiye'de arkeolojik antropoloji araştırmalarına bu projenin öncülük ettiği söylenebilir. Asıl amaç göçerlikten yerleşik yaşama, yoğun toplayıcılık ve avcılığa dayalı yaşam biçiminden besin üretimine, tarım ve hayvancılığa geçişin insan toplumlarını nasıl etkilediğini belirlemek olmuştur.
Materyal kültür hala önemli bir yer tutsa da ülkemizde arkeolojik antropoloji, sürdürülen projelerle gelişmeye devam eden bir alandır. Fiziki antropoloji, zooarkeoloji, arkeobotani, biyoarkeoloji, metalurji, arkeometri, paleoekoloji, insan ekolojisi, insan davranışları gibi birçok alanla geçmişin bütüncül bir anlayışla incelenmesini sürdürmektedir. Bu çalışmalar devam ederken insan kalıntılarındaki DNA parçalarının yeni yöntemlerle dizilenerek insanların, hayvanların ya da bunlarla birlikte yaşayan diğer canlıların genetik izlerine ulaşılmasına ve geçmiş toplumların yaşamlarının aydınlatılmasına yönelik olarak çalışan antik DNA araştırmaları, ilgili alana yeni eklemlenmiştir. Soruna yönelik hipotezlerin formüle edildiği, tümdengelimli sonuçların çıkarıldığı ve bunların test edildiği arkeolojik antropolojik araştırmalar, artmakla birlikte halen sınırlıdır.
YAZAR
Yılmaz Selim Erdal