Sözlükte "bitki ve ağaçları ile toprağı örten bahçe" anlamına gelen cennet kelimesi, dini bir terim olarak müminlerin kıyametin kopmasından sonra mükafat olarak sonsuz bir mutluluk içerisinde yaşayacakları ebedi ahiret yurdunu ifade eder. Kafirlerin ve günahkarların kıyametin kopmasından sonra ahirette cezalandırılacakları yer olan cehennemin etimolojisi hakkında farklı görüşler bulunmakta, kesin bir şey söylenememektedir. Kelimenin "derin kuyu; hayırsız, uğursuz" anlamına gelen Arapça bir kelime olduğu ileri sürülmekle birlikte, büyük ihtimalle İbranice "ge-Hinnom" (Hinnom vadisi) ifadesinden geldiği ifade edilmiştir.
Ölümden sonraki hayatın mükafat ve ceza yeri olarak birbirine zıt iki yurdunu oluşturan cennet ve cehennem inancı bütün ilahi kökenli dinlerde olduğu gibi bazılarında kısmen farklı tasvirler içerse de semavi olmayan pek çok dinde de bulunmaktadır. İnsandaki adalet duygusu ve müeyyide anlayışı da ahiret hayatındaki ceza ve mükafatın varlığını gerekli kılar. Bireyden başlayarak bütün toplumu kuşatan ahlak ve adalete dayalı bir düzeni oluşturmayı hedefleyen İslam dini de bu amaca yönelik olarak insanın dünya hayatındaki inanç ve davranışlarının mutlaka bir karşılığı olması gerektiğini kabul etmiş ve bundan dolayı cennet ve cehennemi ahiret anlayışının en temel öğeleri olarak öne çıkarmıştır. Cennete başta Allah olmak üzere iman esaslarının hepsine inanan mümin kullar girecektir. Ana gövdesini Ehl-i sünnet alimlerinin oluşturduğu İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre büyük günah işleyen bir mümin nihayetinde cennetliktir. Allah dilerse onu affeder dilerse günahları karşılığında cehennemde cezalandırır fakat cezalandırdıktan sonra cennete koyar. Hariciler ve Mutezile alimleri ise bir kulun cennetlik olabilmesi için sadece iman etmenin yeterli olmadığını, aynı zamanda günah işlemekten kaçınması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu mezheplere göre büyük günah işleyen bir kimse -tevbe etmedikçe- iman etmiş olsa bile ebedi cehennemliktir.
Kur'an-ı Kerim'de cenneti nitelemek için kullanılan çeşitli isimlerin arasında en bilinenleri "ikamet edilen yer" anlamına gelen "adn" ile "içinde her türlü ağacın, özellikle de üzüm bağlarının bulunduğu bahçe" anlamına gelen "firdevs"tir. Bu isimlerin cennetin tamamını ifade ettiği gibi cennetin en yüksek, en değerli bölgeleri gibi belirli kısımlarını ifade ettiği de söylenmiştir. Gerek ayet ve hadislerde gerekse konu üzerine yazılan klasik eserlerde cennetin tasvirine dair kimi zaman oldukça detaylara inen bilgiler verilmekle birlikte İslam alimlerinin genel görüşü cennetin ve içindeki nimetlerin gerçek mahiyetinin hakkıyla bilinemeyeceğidir. Nitekim "Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemeyeceği mutluluklar hazırladım" (Buhari, "Tefsir", 32/1; Müslim, "Cennet", 2-5) hadisi bu hususa işaret etmektedir. Ayet ve hadislerdeki cennet tasvirlerinin ortaya koyduğu genel çerçeve şu şekildedir: Cennet hayatı mükemmel bir konfor ve refahı içeren bir hayattır; hastalık, yaşlılık, sakatlık, fakirlik, kavga, keder, elem gibi dünya hayatındaki maddi ve manevi olumsuzlukların hiçbiri cennette yoktur; Allah'ın rızasına erişmek suretiyle cennete girmeye hak kazanan mümin kullara burada diledikleri her şey verilecektir. Bu yönüyle ayet ve hadislerde cennet hakkındaki tasvirleri müminleri bekleyen eşsiz nimetlerin birer örneği olarak görmek gerekir. Cennete girmeye hak kazanmış bir mümin orada dilediği gibi bir hayata kavuşacaktır." (Zuhruf 43/71) Hiç şüphesiz cennette kavuşulacak en büyük ikram ise Allah'ı görmek (rüyetullah) olacaktır. (Tirmizi, "Sıfatü'l-cenne", 16. Ayrıca bkz. Kıyame 75/22-23).
Cennetin zıt kutbunda yer alan cehennem ise sonsuz bir acı ve azap mekanı olarak nitelendirilir. Kur'an-ı Kerim'de cehennem, kafirlerin, münafıkların, zalimlerin, gerçeğe boyun eğmeyenlerin azap görecekleri yer olarak anlatılır. Kur'an-ı Kerim'deki cehennem tasvirleri onun yapısından çok oradaki hayatla ilgilidir. Ayet ve hadislerde cehennemlikleri bekleyen acı ve azap çoğunlukla ateş ve kaynar su şeklinde ifade edilmiştir. Cehennem kelimesi ile aynı anlamda kullanılan kelimelerden yaygın olanlar şunlardır: nar (alevli ateş), cahim (ısı derecesi yüksek ateş), haviye (uçurum, derin çukur, harareti yüksek ateş), hutame (tutuşturulmuş ateş), leza (halis ateş), sair (tutuşturulmuş alevli ateş), sakar (yakıp kavuran). Cehennem ateşi, dünyadaki ateşten yetmiş kat daha şiddetli ve yakıcı olan maddi bir ateştir (Buhari, "Bed'ü'l-halk", 10). Diğer taraftan cehennem ehline, tıpkı ateş gibi yakıcı olan dondurucu soğukla da azap edilecektir (Tirmizi, "Sıfatü cehennem", 9). Öte yandan cehennem ehli cennet ehlinin kavuştukları nimetlerden haberdar olacak ve bu nimetlere kavuşmak isteyecekler fakat bundan mahrum kalacaklardır (A'raf 7/50). Şüphesiz bu, onların çektikleri maddi azaba manevi bir azabın da eklenmesine yol açacaktır.
İslam alimlerinin çoğunluğu cennet ve cehennem hayatının ruhla birlikte bedenin de tecrübe edeceği somut (maddi) bir hayat olduğunu kabul etmiştir. Ahiret hayatının, dolayısıyla cennet ve cehennem hayatının sadece ruhun tecrübe edeceği manevi bir hayat olduğu şeklindeki görüş literatüre özellikle Meşşai felsefeciler tarafından sonradan ortaya atılmıştır. Meşşai filozofların bu düşünceyi ileri sürmelerinin temel nedeni, insanın esas mahiyetini, nefs denilen soyut manevi bir özden ibaret kabul etmeleridir. Onlara göre insanın maddi yapısını oluşturan beden, maddeden oluşması sebebiyle gelip geçicidir. Kalıcı olmayan maddi unsurlar bu alemde çeşitli formlara girerek sürekli biçim değiştirirler ve form değiştiren madde bir daha geri gelmez. Dolayısıyla ölümle birlikte insanın bedeni (maddi tarafı) tabiatta çözülerek başka bir cismin bileşeni haline geldiğinden artık onun eski haliyle tekrar diriltilmesi mümkün değildir. Oysa insanın asli unsurunu oluşturan nefs, varlığını her zaman devam ettirir. Bu sebeple de ölümden sonraki mükafat ve ceza bu değişmeyen unsura yönelik olacaktır. Buna mukabil İslam düşüncesinin ana akımını oluşturan kelamcılar ahiret hayatının insanın her iki unsurunu da kuşattığını söylemişlerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de cennet ve cehennemle ile ilgili ayetlerde yer alan tasvirlerde alabildiğince bedensel unsurlara yer verildiği görülmektedir. Kelamcılara göre ölümden sonra toprakta çürüyen insan bedenini yeniden bir araya getirmek Allah'ın kudreti söz konusu olduğunda oldukça kolaydır. Dolayısıyla bedenin bir daha yeniden yaratılamayacağı gibi bir düşünce temelsiz olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'deki cennet ve cehennem tasvirleriyle ilgili ayetleri tevil etmek de aşırı bir yorum olarak ilahi kelamı tahrif etmek anlamına gelir.
İslam alimlerinin tamamına yakını Kur'an-ı Kerim ayetlerinden hareketle cennet ve cehennemin ebedi olduğunu kabul etmiştir. Ana akım düşünce çizgisinde cennetin ebediliği hakkında herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Bununla birlikte cehennemin sonsuzluğu hakkında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına ebedi azap düşüncesinin aklın zor kabul edeceği bir fikir olmasının yanında, cehennem azabı hakkında ebediyet kaydı yer almadığı halde cennet hakkında "tükenmeyen bir lütuf" kaydını düşen Hûd Suresi 106-108. ayetlerinin de payı bulunmaktadır.
Kur'an-ı Kerim ve hadislerde yer alan ifadelerden cenneti hak etmenin iman, salih amel ve güzel ahlak temelinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Cennet nimetlerini hak edenler peygamberler, doğruluktan ayrılmayanlar, Allah rızası için kendi canlarını feda eden şehitler, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet edenler ve iyilik sahibi kimseler, Allah'a karşı kulluk bilinci içinde ibadetlerini yerine getirip hayatını sürdüren ve kalbinin temizliği davranışlarına yansıyan kimselerdir. Bollukta ve darlıkta başkalarına yardım etme, öfkeyi yenme, doğru sözlü, emanet ehli, namuslu olma, kul hakkına riayet etme, insanların kusurlarını bağışlama ve işlediği günahlarda ısrar etmeyip Allah'tan af dileme hasletleri de cennete götüren faydalı işler arasında sayılmaktadır (Al-i İmran 3/132-136; Nisa 4/69; Maûn, 107/6-7; Buhari, "Bed'ü'l-ḫalḳ" 8; Müslim, "Cennet" 11; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 323).
Cehennem, Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini yalanlayan kafirlerin, Allah'a inanmakla birlikte O'nun yanında başka varlıkları da ilah kabul eden müşriklerin, gerçekte inanmadığı halde inanmış gibi gözüken münafıkların ve inandığı halde iman ettiği yaratıcının emirlerini çiğneyen günahkar müminlerin öldükten sonra ahirette cezalandırılacakları yerdir. Allah'a ve Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamberliğine iman ettiği halde ibadetlerini yerine getirmemiş, kul hakkı yemiş veya insanlara zulmetmiş olan günahkar Müslümanlar cehennemde sınırlı bir süre cezalandırılacaklar, cezalarını çektikten sonra cennete konulacaklardır. İslami naslarda, kaba, kibirli, cimri, katı yürekli olmak, adam öldürmek, içki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak, insanları arkalarından çekiştirmek, hısım akraba ile ilişkiyi kesmek, komşusuna eziyet vermek gibi nitelik ve davranışların cehenneme girmeyi gerektireceği ifade edilmiştir (Al-i İmran 3/56-57; Nisa 4/173; A'raf 7/179; Yunus 10/7-9; Kaf 50/24-26; Buhari, "Tevhid" 25; Tirmizi, "Cehennem" 9,10; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 291, 392).
YAZAR
Orhan Şener Koloğlu