Bir kişiye işlemediği bir suçu yakıştırma manasında ahlaki-hukuki bir terim olan iftira, bir kimsenin suçsuz olduğunu bildiği bir şahsa suç isnat etmesidir. Bazı tanımlara göre iftira suçunun oluşabilmesi için iftira eden kişinin yetkili mercilere bu iddiasını bildirmiş olması gerekmektedir. İftira, yazılı veya sözlü yapılması, açık ifadelerle veya dolaylı olarak işlenmesi açısından tasnif edilebilir.
İftira, Kur'an-ı Kerim'de, yalan uydurmak, asılsız isnat anlamında, kimi ibarelerde de şirk, zulüm gibi manaları pekiştiren biçimlerde kullanılmıştır. Bazı ayetlerde mükerrer olmak üzere Kur'an-ı Kerimde toplam 59 yerde iftira kelimesi geçmektedir.
Dilimizdeki sövgü/sövmek ifadesinin karşılığı olarak kullanılan "şetm" kelimesi, içinde iftira bulunan kötü söz anlamına gelmektedir. Zina veya neseple ilgili ithamlar dışındaki iftiralar, genel olarak "şetm" ve "sebb" kelimeleri ile ifade edilmektedir. Sebb; sövmek, yalan söz, asılsız iddia taşıyan, incitici kötü söz anlamlarına gelmektedir. Maddeye konu olan iftiranın ise (kazf dahil) her türlü kötü söz ve ithamı ihtiva ettiği söylenebilir. Eski ceza hukukunda "cünha" (cürümden hafif, kabahatten ağır) türünden olmak üzere, "zem" ve "kadh" haricinde, bir kimse aleyhine veya yüzüne karşı söz ya da fiille dil uzatmayı ifade etmektedir. "İfk" kelimesi, yalan söylemek, bir kimseye isnatta bulunmak, gerçeği değiştirerek ifade etmek manalarında kullanılmaktadır. Türkçede olmamış bir şeyi yakıştırma, doğruyu yalan, yalanı doğru gösterme, iftira, anlamlarıyla kullandığımız ifk kavramı ile özellikle Hz. Aişe'ye iftira atılması olayı akla gelmektedir (bkz. Nûr Sûresi, 24: 11-20).
Öte yandan haksız suç isnadında bulunmak, iftira etmek, kara çalmak anlamıyla buhtan, dilimizde de sıkça kullanılan bir kelimedir. Saydığımız tüm bu ifadeler içinde, bir şeyi bir kimseye kuvvetle atmak, fırlatmak anlamına gelen kazf kelimesi, İslam hukukunda iftira suçunun özel bir türünü ifade etmektir. Kazf'in Kur'an-ı Kerim'de çok sayıda ayette kullanılmakla birlikte daha ziyade kelime anlamının tercih edildiği ama kavramsal anlamına yakın kullanımlara da yer verildiği görülmektedir. (Kavramsal anlamına yakın kullanım için bkz. Sebe' Sûresi, 34:53) Bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek, şetm, ayıp bir şey ithamında bulunmak anlamına gelen kazf, zamanla bir kimseye asılsız zina suçu isnat etmek şeklinde özel ve sınırlı bir kullanım alanına sahip olmuştur.
İslam hukuku, zina iftirası suçunu kazf başlığı altında, bunun dışında yer alan, kişiyi rahatsız edebilecek tüm asılsız ithamları tazir gerektiren iftira ve hakaret suçları olarak ele almakta ve temel tasnifini bu ayrım üzerine bina etmektedir. Pozitif hukukta ise zina ithamı, şeref ve haysiyete yönelik suçların tefrikinde başlı başına belirleyici bir role sahip değildir. Bunun yerine iftira ile benzer özellikler taşıyan sövme/hakaret kavramları arasındaki farkı esas alarak bunları ayrı bağlamlarda değerlendirmektedir. Aslında iftira ve hakaret suçlarının her ikisi de kişinin şeref ve haysiyetine yönelmiş suçlardır ve iftira suçunun bünyesinde hakaret de mevcuttur. Ancak pozitif hukukta, iftira ve hakaret birbirinden ayrı tutulmuş; hakaret suçu için fiilin kişiyi rencide edecek özellikte olması yeterli görülürken iftira suçu için isnadın kanunen suç niteliği taşıması dikkate alınmıştır. Pozitif hukuka göre, hakaret suçunda korunan hukuki menfaat, bireyin şeref ve haysiyetiyken iftira suçunda korunan hukuki menfaatin muhatabı, -şeref ve haysiyeti yaralanan bireyin mağduriyeti ortaya konmakla beraber- daha ziyade adli mekanizmadır. Bir başka ifadeyle iftira suçunda, kişinin şeref ve haysiyeti dışında korunan ve hatta daha ön planda tutulan değerler mevcuttur. Pozitif hukuk, iftira suçunu, şikayete bağlı olmadan kovuşturulan suçlar arasında, hakaret suçunu ise şikayete bağlı suçlar arasında ele almaktadır. Yani hakaret, takip edilmesi için şikayete matuf bir suçken iftira doğrudan kovuşturulmaktadır.
İftira kavramının anlamsal zemini aşağı yukarı aynı olmakla beraber hukuki niteliği hususunda meri hukuk ile İslam hukukunun yaklaşım farklılıkları dikkat çekmektedir. İslam hukukunda zina iftirası "hadd" suçlarından olduğu için işleyenin kimliği, statüsü vb. özellikleri dikkate alınarak görmezden gelinecek veya affedilecek bir suç değildir. Diğer iftira suçları iftiraya muhatap olan tarafından affedilebilir ve karşılıklı rıza ile ortadan kalkabilir. İslam hukuku, bu konuda pozitif hukukla benzer yaklaşımlara da sahiptir. İslam hukuku da bireyin şeref ve haysiyetine yönelik suçların bir kısmını şikayete bağlı, bazılarını şikayete bağlı olmadan kovuşturulacak suçlar olarak değerlendirir. Ne var ki İslam hukuku ve pozitif hukukun şikayete bağlı olarak kovuşturmaya tabi tuttuğu suçlar birbiriyle aynı değildir. Her ne kadar üzerinde tam bir mutabakat bulunmamaktaysa da İslam hukuku ekollerinin bir kısmı, şikayete bağlı olmadan zina iftirasında bulunma suçunun yargıya intikal etmesi gerektiğini ve bu anlamda, şikayet sahibinin şikayetinden cayması halinde bile davanın düşmeyeceğini savunmuşlardır.
Öte yandan İslam hukukunda iftiranın yetkili makamlara aksettirilmiş bir iddia olarak ortaya çıkması gibi bir şart aranmaz. İftiranın şahitler ve diğer ispat vasıtalarıyla tespiti yeterlidir. İslam hukuku iftiranın bütün biçimlerini açık bir dille yasaklamış ancak zina iftirası anlamına gelen "kazf"ı farklı bir statü içerisinde değerlendirmeyi tercih etmiş ve bunun için diğer iftiralara nazaran daha hassas bir çerçeve çizmiştir. Bu durum, diğer iftira biçimlerinin ele alınmadığı veya dikkate değer bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Bilakis İslam hukuku, otorite ve yargıya, toplumun durumunu, suçların gelişimini ve bireylerin özel şartlarını göz önünde bulundurarak düzenlemeler yapma, hukuk üretme imkanı tanımıştır.
YAZAR
Hasan Doğan