Kıbrıs sorunu, adanın yerleşik nüfusu olan Kıbrıslı Türk ve Rumlarca 1960'ta kurulan ortak Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Türk ve Rumlarca birlikte yönetilmesi mutabakatının terk edilerek adanın Rumlarca tek taraflı idare edilmesi ve Yunanistan'a bağlanmasını hedefleyen girişimlerin doğurduğu uluslararası sorundur.
Kıbrıs, Akdeniz'in Sicilya ve Sardinya'dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1571'de adayı Venediklilerden almasından, 1878'de hükümranlık hakkı Osmanlı Devleti'nde kalmak kaydıyla adanın İngiltere'ye devredilmesine kadar Türk hakimiyetinde kalmıştır. Ada, 1. Dünya Savaşı sırasında İngiltere tarafından tek taraflı bir karar ile ilhak edilmiş; Türkiye, İngiliz egemenliğini 1923'te Lozan Antlaşması'yla tanımıştır.
İki toplum arasında siyasi temelli ilk sorunlar 1930'lu yıllarda Rumların ENOSİS adı altında Yunanistan ile birleşerek adayı bir "Elen" adasına dönüştürme faaliyetleri ile başlar. 2. Dünya Savaşı döneminde artan bu faaliyetler, Yunanistan'dan gelen Albay Grivas tarafından 1955'te kurulan Kıbrıslı Rum Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü (EOKA) Türk nüfusa yönelik saldırı ve teröre dönüşür. Aynı dönemde Kıbrıslı Türkler de Türk ordusunun desteğiyle Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuş ve Enosis karşısında Taksim'i savunmaya başlamıştır. Bu zorlu dönemin sonunda Türkiye ve Yunanistan'ın da katılmalarıyla düzenlenen Zürih ve Londra antlaşmaları sonrasında Kıbrıs'ta iki toplumun ortaklığı esas alınarak 1960'ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Bahse konu antlaşmalar tarafından garanti edilen Kıbrıs Anayasası, adadaki Kıbrıslı Türk ve Rum halklarının eşit siyasi hak ve statüsüne dayandırılmış, devletin güvenliği ve Ada'da yaşanabilecek sorunların çözümü de Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin etkin garantisine bağlanmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası iki toplumun ortaklığına dayalı, karmaşık bir temsiliyet ve güç paylaşımına sahip birçok denge mekanizmasından oluşuyordu.
Dönemin Cumhurbaşkanı ve Rum lideri Başpiskopos Makarios'un 1963'te Zürih-Londra Antlaşmalarının Kıbrıslı Türklere adil olanın ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasası'nın işlemez olduğunu öne sürmesiyle Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırılar yeniden başladı. Bu saldırıların önüne geçmek adına Aralık 1963'te garantör ülkelerin desteğinde bir Barışı Koruma Kuvveti kurulsa da çözüm olmamış; Ada bir İngiliz generalin yeşil kalemle harita üzerinde çizdiği bir çizgi ile 30 Aralık 1963'te "Yeşil Hat" olarak adlandırılan hat üzerinden ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten 1974'e kadarki dönem gerginlikler dönemidir. 1963'te Türklerin imhası veya Ada'dan atılmasını öngören ve tarihe "Kanlı Noel" saldırıları olarak geçen Akritas Planı 21 Aralık'ta faaliyete konulmuş ve ağır silahlarla donatılmış Rum ordusu Türklere karşı sistematik şekilde saldırıya geçmiştir. Sonuçta Kıbrıslı Türk nüfusun dörtte birinden fazlası karma köylerdeki evlerini terk ederek sadece Türklerin yaşadığı köylere ve bölgelere göç etmek zorunda kalmış; Kıbrıslı Türkler, çevreleri Rum silahlı güçleriyle çevrili olan, adanın dört bir tarafına yayılmış ve birbirinden kopuk 39 bölgede yaşamaya mahkûm edilmiştir. Kıbrıslı Türk bakan ve milletvekilleri Kıbrıs Cumhuriyeti Parlamentosu'ndan atılmış, onların yokluğunda ülkenin iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federal yapısı, Türklere verilen diğer haklarla birlikte ortadan kaldırılmıştır.
Nikos Sampson liderliğindeki EOKA-B adı altında örgütlenen Enosisçiler, 15 Temmuz 1974'te adayı Yunanistan'la birleştirmek amacıyla Makarios hükûmetine karşı bir darbe yaptılar. Kıbrıs'ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması çerçevesinde, önce İngiltere'ye ortak müdahale teklifinde bulundu. Türkiye, İngiltere'nin olumsuz cevap vermesi üzerine, Ada'daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatı'nı başlattı. Garantör ülkelerin dışişleri bakanları Birinci ve İkinci Cenevre görüşmelerinde anlaşmaya varamayınca, askeri harekata devam eden Türkiye adanın yüzde 37'sini kontrol altına aldı.
Savaş esnasında çoğu Kıbrıslı Rum 2,500 kişi hayatını kaybetmiştir. 1975 yılında Viyana'da imzalanan nüfus mübadelesi anlaşması sonrası kuzeydeki 140,000 Kıbrıslı Rum güneye, güneydeki 60,000 Kıbrıslı Türk kuzeye geçmiş iki bölge de etnik olarak homojen hale gelmiştir. 1975 yılında önce Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD), daha sonra 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kuruldu.
Kıbrıs Sorunu'nun Barış Harekatı sonrasındaki hikayesi soruna siyasi bir çözüm bulmak için Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk liderlerin, garantör ülkeler ve BM aracılığıyla yürüttüğü görüşmelerin hikayesidir. Bu görüşmelerde Türk tarafının olmazsa olmazları kurucu unsur olarak kabul edilme, cemaat hakları ve kendi kaderini tayin hakkıdır. Türk kesimi azınlık durumuna düşebileceği antlaşma tekliflerine karşı çıkmış ve adada iki kesimli eşit ve ortak yönetimi savunmuştur. Tarafların beklentileri arasındaki farklılıklar nedeniyle, arada çeşitli çerçeve anlaşmaları imzalansa da, görüşmeler günümüzde hala çözüm olarak kabul edilebilecek bir sonuca ulaştırılamamıştır. Bugün için taraflar arasında her konu neredeyse birkaç defa müzakere edilmiş ve BM Genel Sekreterlerinin adlarıyla anılan çok sayıda plan hazırlanmıştır.
Süreç, AB'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne Mart 1995'te adaylık statüsü vermesiyle tamamen AB üyeliğine odaklanmış; 1997'de AB'ye tam üyelik müzakerelerinin başlatılmasıyla da AB'nin müdahil olduğu farklı bir aşamaya evrilmiştir. Bu sürecin en önemli gelişmesi BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın kendi adıyla anılan ve Kıbrıs Sorununun federal bir sistem altında kapsamlı çözümünü öngören Annan Planı'nıdır. 11 Kasım 2002 tarihinde müzakeresi başlatılan "Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli" başlıklı belge, 31 Mart 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri'nin Annan Planı'nın nihai halini taraflara sunması ile sonuçlanmıştır. Plan 24 Nisan 2004'te iki tarafta da referanduma sunulmuş, Türk kesiminin %75.83'ü oranında evet cevabına karşılık Rum kesiminin %64.91 oranında hayır demesiyle, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın desteklediği bu kapsamlı çözüm planı da geçersiz hale gelmiştir. Hayır, oyu veren Rum kesiminin Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında adanın tamamını temsilen AB üyesi olması ise konuyu farklı bir seviyeye taşımıştır.
Kıbrıs Sorunu, varlığını günümüzde Rum kesiminin adayı tek taraflı başta AB olmak üzere uluslararası alanda temsil iddiası, Doğu Akdeniz'de deniz alanlarının paylaşılması ve deniz alanlarında bulunan enerji kaynaklarının paylaşımı gibi konular etrafında karmaşıklaşarak devam ettirmektedir.
YAZAR
Mitat Çelikpala