Özünde ideal devlet, ideal toplum, ideal ekonomi, ideal uluslararası düzen, ideal inanç ve ideal hayvan hakları gibi durumlara ulaşmak için köklü değişimi savunan bir düşünce yapısı ve siyasi ve toplumsal inanışı ifade eder. Kavram, Türkçeye temel anlamda çevrildiğinde "köktencileşme" olarak ifade edilebilmektedir; ancak bu ifade verilmek istenen anlamı tam olarak içermemektedir. Radikalleşme bireylerin veya örgütlerin her zamankinden daha aşırı siyasi ve dini fikirler ve hedefler edindiği, bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için aşırı yöntemleri meşru gören, stratejiler benimseyen veya benimsemekle tehdit eden bir süreçtir. Hedeflenen değişikliklerin sağlanması için etkileme yöntemi olarak şiddeti ve korkuyu kullanma, destekleme veya kolaylaştırma yönünde isteklilik ve aşırıcı bir inanç sistemini benimsenir. Radikalleşme süreci birçok durumda aşırıcı siyasi ve dini ideolojiye giderek artan ölçüde bağlılığın tecrübe edildiği sosyal ve psikolojik süreç olarak yaşanır.
Literatürde yer alan tüm farklı tanımalara ve yaklaşımlara rağmen radikalleşmenin üzerinde mutabakata varılmış bir tanımı da bulunmamaktadır. Farklı kurum ve akademisyenler kendi araştırma gündemleri bağlamında ve kendi kavramsal çerçeveleri ekseninde tanımlamalar yapmayı tercih etmişlerdir. Bu tanımlamaların kısıt ve yerellikleri konusunda farkındalık gerekmektedir. Zira bazı akademisyenler ve konunun pratiği ile ilgilenenler çok köşeli tanımlar yapıp konuyu kendi muhatap oldukları sorunlar etrafında değerlendirirlerken bazıları ise son derece soyut şekillerde ve bir süreç olarak ifade edebilmektedirler. Bu bağımlı tanımlamalar genelleşebilir bir araştırma formatının oluşmasının önüne zorlaştırmaktadır.
Radikalleşmenin belki de en ayırıcı özelliği, pratikte şiddet içeren veya şiddetle sonuçlanan eylemleri planlayan, uygulayan veya bu eylemleri meşru gören kişilerin geçirmiş oldukları zihinsel evrime işaret etmesidir. Bu zihinsel evrim bazen kişisel bir değişim, dönüşüm ve arayışın neticesi olarak kendini göstermektedir. Bu değişim ve dönüşüm çoğu zaman ise belirli çevreler ve toplumsal kesimlerle etkileşimlerle ve sosyalleşme çerçevesinde gerçekleşmektedir. Bu değişim ve dönüşümün ulaşmak istediği nokta, özünde varılmak istenen ideal bir siyasi, toplumsal, ekonomik ve/veya dini bir duruma işaret etmektedir.
Radikaller kendilerince bazı siyasi, toplumsal, dini ve ekonomik durumları idealize etmekte ve bu ideale ulaşmak için hızlı, engelsiz ve köklü bir dönüşümün yaşanması gerektiğine inanmaktadırlar. Bu ideal durum "sınıfsız bir toplum", "devletsiz bir siyaset", "Müslümansız bir Avrupa", "göçmensiz bir Almanya", "siyahsız bir Amerika", "bağımsız Korsika", "kürtajın olmadığı bir dünya" veya "hilafet devletine dayalı bir siyasal yapı" vb. şekillerde ifade edilmiştir. Radikaller kendilerince ideal gördükleri ancak diğer toplumsal kesimlerce ütopik veya gerçekten uzak şekilde algılanan duruma ulaşmayı hedeflerler.
Radikallerin bu dönüşümleri savunan diğer ideolojilerden temel farkları bu dönüşümleri hızlı ve köklü bir şekilde yapma istekleridir. Bu dönüşümleri hukuki ve toplumsal bir süreç dahilinde yaşamaktansa daha devrimci bir şekilde yaşanmasını hedeflemektedirler. Bu doğrultuda radikaller şiddet içeren yöntemleri fikir bazında benimseme eğilimi göstermektedirler. Radikaller arzu ettikleri siyasi program veya politikaları hayata geçirmenin ve ulaşılması öngörülen ve hayal edilen ideal durumun önünde engel teşkil eden ve statükoyu besleyen geleneksel ve prosedürel kısıtlamaları hedef almakta ve bu kısıtlamaları ortadan kaldırmayı amaçlamaktadırlar. Radikalleşme şiddet içeren bir değişim ve dönüşüm formunu olumlayarak onaylar; fakat bu olumlama ve onaylamanın şiddet içeren eyleme dönüşebilmesi belirli şartlara bağlıdır. En radikal zihinler ve kişiler doğrudan terör eylemlerinin failleri olmayabilir.
Radikalleşmenin bir diğer boyutu, dönüşümün bir süreç içerisinde evrilmesidir. Bu kişisel ve toplumsal dönüşüm bazı durumlarda ve bazı kişilerde çok hızlı gelişmektedir; bazı durumlarda ise çok daha yavaş evrilmektedir. Bu dönüşümü etkileyen ve destekleyen siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel faktörler bulunmaktadır. Yaşanmakta olan güncel sorunlar ve deneyimler de bu değişim sürecinin istikametini ve şiddetini belirlemektedir. Kavramın özellikle Madrid (11 Mart 2004) ve Londra (5 Temmuz 2005) terör eylemleri sonrasında uluslararası literatürde ağırlıklı olarak yer bulmaya bulması da yaşanan dönüşüm süreçleri ile ilişkilidir. Batıda, 11 Eylül saldırıları sonrasında terörün dışardan ve özellikle de Müslüman ülkelerden gelen bir tehdit olduğu söylemi batı ülkelerinin stratejik amaçlarına zemin teşkil edecek şekilde ön plana çıkartılmıştır. Madrid ve Londra saldırıları ile bu eylemleri gerçekleştiren teröristlerin bu ülkelerde doğup yetişmiş olan kişiler oldukları anlaşılmış ve bu kişilerin geçirmiş oldukları zihinsel dönüşümler, yaşamış oldukları sosyal ve siyasi ortamlar ve etkilendikleri kültürel kaynaklar radikalleşme çalışan araştırmacıların odağı haline gelmiştir.
Radikalleşme süreçleri disiplinler arası niteliği ile akademik literatürde önemli bir çalışma alanı haline gelmiştir. Son dönemde özellikle Avrupa'da yükselen aşırı sağ ve yabancı düşmanlığı radikalleşme çalışmalarının öncelikli odağıdır. Yapılan çalışmaların radikalleşen kişilerin kişisel ve psikolojik durumlarını incelemekle birlikte daha ağırlıklı olarak eğitim, kültür, siyasi bağlam, sosyo-ekonomik durum ve genel uluslararası siyasete odaklandığı görülmektedir. Radikalleşme ile mücadele stratejileri de bu bağlamda birçok ülkede çok boyutlu ve çok katmanlı bir şekilde tasarlanmaktadır.
YAZAR
Talha Köse