Duyu organları (göz, kulak, burun, deri ve dil) aracılığıyla iç ve dış çevreden gelen uyarıcıların (örn. ışık, ses dalgası, koku içeren kimyasal moleküller) sinirler yoluyla beyne iletilmesidir. Dış çevreden gelen enerjinin (örn. ışık) başka bir enerji formuna (elektrik enerjisi) dönüşümüne iletim (trunsduction) denilmektedir. Duyum, duyu organlarında bulunan ve "duyusal reseptörler/alıcılar" (sensory receptors) denilen özelleşmiş sinir hücreleri sayesinde gerçekleşir. Duyusal reseptörler, dış dünyada yer alan farklı enerji türleri tarafından uyarılır. Örneğin göz içerisinde yer alan reseptörler ışık tarafından uyarılırken, kulakta yer alan reseptörler ses dalgaları tarafından uyarılır. Deri reseptörleri ise basınç ya da ısı tarafından uyarılır. Koku ve tat reseptörleri de kimyasal maddeler tarafından uyarılır.
Organizmanın bir uyarıcıyı fark etmeye başladığı noktaya duyusal eşik (sensory threshold) denir. Örneğin, insanlar sesi sesin titreşimi saniyede 20'den az veya 20.000'den çok olduğu zaman duyamazlar. Mutlak eşik (absolute threshold) bir uyaranın duyumlanabilmesi için gereken asgari düzeydeki uyarılma miktarıdır. İki uyarıcı arasındaki farkı ayırt etmemiz için gerekli olan eşik ise fark eşiğidir (difference threshold). Bahsedilen bu eşiklerin miktarı, farklı duyu organları ve uyaranlara göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin karanlık bir gecede mum ışığı 48,3 metrelik mesafeden sonra görülemez. 7,4 litrelik suda şekerin tadını alabilmek için en az 1 çay kaşığı şeker olması gerekir. Bir uyaranın miktarı uzunca bir süre değişmediği zaman beyin dikkati daha işlevsel kullanabilmek adına bu uyarandan gelen bilgiyi bir süre sonra görmezden gelir. Buna alışma (habituation) adı verilir. Duyu reseptörlerinin miktarı değişmeyen uyarana karşı daha az tepki vermesine ise duyusal uyum denir. Bir odada sürekli çalışan havalandırmanın sesini bir süre sonra fark etmemek alışmaya örnek olarak verilebilir. Yemek yediğimiz sırada yemeği ilk ağzımıza koyduğumuz sırada yemeğin tadını iyice duyumsarken sonlara doğru yemeğin tadı gittikçe silikleşir. Bu da duyusal uyuma bir örnektir.
Algı ve duyum ile ilgili genel mekanizmaları açıkladıktan sonra, algı konusunda en fazla incelenen ve mekanizmaları en net şekilde tanımlanan görsel ve işitsel algıyı örneklerle açıklayacağız. Görmenin gerçekleşmesini sağlayan uyaran ışıktır. Işık foton adı verilen ve oldukça uzun dalga boyuna sahip bir enerji türüdür. İnsanın gözü 400-700 nanometre boyundaki ışık dalgalarına duyarlıdır. Parlaklık, renk ve satürasyon, algılanan ışık özellikleridir. Işığın dalga boyunun yüksekliği parlaklığını belirler. Cisimden yansıyan ışığın dalga boyu ne kadar yüksekse cisim o kadar parlak görünür. Cismin rengi ise cisimden göze yansıyan ışığın dalga boyu tarafından belirlenir. Uzun dalga boyları (600-700 nm) kırmızı ve kızıl renkler olarak algılanırken, orta boy dalgalar yeşil, kısa dalga boyları (400-450 nm) ise mor ve mavi tonlar olarak algılanır. Satürasyon ise algılanan rengin saflığını ifade eder. Yüksek satürasyon, algılanan renk içinde sadece o rengi temsil eden dalga boylarının olmasıdır. Mesela kıpkırmızı olarak algıladığımız yüzeyden gelen dalga boyu sadece 600-650 nm civarındadır. Daha uzun ya da daha kısa boyda ışık dalgası bir cismin yüzeyinden yansırsa rengi daha kızıl ya da daha pembemsi olarak algılanacaktır.
Göz görmemizi sağlayan organımızdır. Gözün en dış kısmında yer alan kornea, cisimden yansıyan ışık dalgalarını bir film kamerası gibi kırar ve cisimden yansıyan ışık demeti gözün arkasında yer alan, retina adı verilen bölgeye odaklanır. Göze gelen ışığın miktarı gereken durumlarda iris kasları ve lens tarafından ayarlanır. Gözbebeğinin arkasında yer alan, lens adı verilen yapı, retinaya düşen imajın daha netleştirilmesini sağlamaktadır. Retinada bulunan çubukçuk (rodlar) ve koni adı verilen fotoreseptörler, fotonları nöral sinyallere dönüştürür ve optik sinir aracılığıyla bu sinyalleri beyne iletir. Retinadan gelen bilgi beynin çeşitli kortikal yapılarında (örn. oksipital lob) işlenir ve böylelikle görsel alanda bulunan görüntü algılanır.
Bir cismin titreşimleri havada veya cismi çevreleyen elastik bir ortamda basınç değişiklikleri meydana getirir; bu basınç değişiklikleri örüntüsüne ses dalgası denir. Basınçtaki değişikliğin tekrarının saniyedeki döngü sayısına frekans denir ve hertz (Hz) birim cinsiyle ölçülür. Saniyede 1 döngü 1 hertzdir. İnsanlar yaklaşık 20 Hz'den 20.000 Hz'ye kadar değişen frekansları duyabilir. Ses dalgaları, kulak kepçesi ve işitme kanalının olduğu dış kulağa geçer. Dış kulağın sonunda yer alan kulak zarına ulaşan ses dalgaları titreşim oluşturur ve bu titreşim orta kulaktaki yapılara iletilir. Orta kulağa gelen titreşimler kulak kemikçikleri aracılığıyla iç kulağa iletilir. İç kulakta salyangoz benzeri yapıda olan kokleada bulunan saç hücrelerinin bükülmesi titreşimlerin elektrik sinyallerine dönüşümüne neden olur ve bu sinyallerin beyne iletilmesiyle işitme gerçekleşir.
YAZAR
Tuğba Uzer Yıldız