20. yüzyıl başlarında Fransa'da ortaya çıkan, zamanla diğer ülkelerin sanat ve edebiyatlarında da etkisini gösteren, sanatta bilinçaltını işlemeye yönelen, gerçeğin tekilliğini, aklın kısıtlayıcılığını, moral ya da estetik ön kabulleri, yerleşik verileri reddeden sanat akımıdır.
Gerçeküstücülüğün ortaya çıkışında insana, hayata, sanata ve edebiyata farklı bakışların etkileri vardır. Fransız şairlerin kapalılık, dünyadan bıkmışlık, hayatın anlamsızlığı gibi temalar üzerinden ortaya koydukları edebiyat anlayışı Fransa'da ortaya çıkan gerçeküstücülüğün etkilendiği kaynaklardan biridir. Gerçek/lik kavramına farklı bir boyut kazandıran Sigmund Freud'un rüya ve psikanaliz ile ilgili meşhur çalışmalarının kamuoyuna açıklanması da bu akımın ortaya çıkışını etkileyen önemli bir adımdır. Bu akımın ortaya çıkışındaki üçüncü ve en etkili olan olay ise gerçeklik algısını şiddetli bir biçimde değiştiren 1916 yılında Birinci Dünya Savaşı kargaşası içinde Tristan Tzara (ö. 1963), Marcel Duchamp (ö. 1968) gibi sanatçıların önderliğinde ortaya çıkan dada hareketidir. Dada hareketi, Avrupa'daki burjuva düzenine, kokuşmuş geleneklere sert bir şekilde karşı çıkan bir harekettir. Huelsenbeck (ö. 1974), onu şöyle açıklar: "Dada, yüreklilik, küçümseme, üstünlük, devrimci karşı koyuş; egemen mantığın, toplumdaki hiyerarşinin yok edilmesi, tarihin yadsınması, köktenci bir özgürlük, anarşi, burjuvanın yok edilmesi anlamına gelir." Dadaizm ve gerçeküstücülüğün ortak özellikleri vardır. Bunlar geçmişe, saf akılcılığa, sanatta burjuva zevklerinin hakimiyetine ve aslen var olan tüm değer sistemlerine karşıdır. Dadanın yıkıcı/anarşist olarak nitelenen üretimleri, güncel sanat-edebiyat dünyasını farklı bir biçimde etkiler. Kısa sürede dağılan dadaistlerin mirası, 1 Aralık 1924'te yayınlanmaya başlayan La Revolution Surrealiste dergisinin etrafında toplanan şair, yazar ve sanatçıların eserlerinde bazen dönüşmüş olarak bazen de benzer içeriklerle görülmeye başlanır. 1930'lu yıllarda yayımlanmaya başlayan Minotaure dergisi sayesinde gerçeküstücüler sanat-edebiyat dünyasında daha da tanınırlar.
Akımın edebiyat ile birlikte görsel sanatlarda da birçok temsilcisi ve takipçisi vardır. Gerçeküstücülükte "rüyaların" çeşitli biçimde dillendirilmesi, onun aklın sınırlarını zorlayan yönlerinin sanat eserlerinde işlenmesi de akımın bir diğer önemli özelliğidir. Gerçeküstücüler rüyayı; insanın içgüdülerini, şiddetli arzularını ve bastırdıklarını bir boşaltma alanı olarak görmelerinden dolayı sanatta rüya atmosferini kurmaya çalışmışlardır. Ayrıca her türlü kurulu düzen, kanun ve sosyal kalıplara karşı olduklarından sanatlarını bunları yıkmaya da adamışlardır. Bilinçdışının sanat eserlerinde işlenmesi de gerçeküstücüleri diğer sanat ve edebiyat hareketlerinden ayırır.
Türk edebiyatında gerçeküstücülük hareketini bütünüyle benimseyen veya takip eden akım ve sanatkarların olmaması, bu hareketin ortaya çıktığı tarihlerde ülkemizde çok fazla tanınmamış olmasına bağlanabilir. Ayrıca bir sanat-edebiyat hareketinin başka bir dilde/ülkede sevilmesi ve takipçilerinin ortaya çıkması için o hareketi var eden temel sebeplerin benzerliği de şüphesiz önemlidir. Türk edebiyatında, gerçeküstücülerin birkaç özelliğini kullanan, bunlarla ilgili eserlerinde tesirler bulunan sanatkarlar vardır. Dikkat çekici olan ise gerçeküstücülerin otomatik yazı, rüyalar, bilinçdışının hiçbir kurala tabi kılınmadan dışa vurulması özelliklerinin Türk edebiyatında çok az görülmesidir. Türk edebiyatındaki bazı şairlerin eserlerinde, gerçeküstücü etkilenmeler tabii ki vardır, ama bunlar hareketin bütün özelliklerini temsil etmekten uzaktır. Mümtaz Zeki Taşkın'ın (ö. 2001), Ercüment Behzat Lav'ın (ö. 1984), Asaf Halet Çelebi'nin (ö. 1958) şiirlerinde dadaist veya gerçeküstücü tesirler yer yer görülür. Garip hareketinin bildirisinde ve akımın şairlerinin eserlerinde de gerçeküstücü etkilerin görüldüğünü söylemek mümkündür. Özellikle İkinci Yeni Şiir Hareketi, gerçeküstücülerin dil ve sanatta yapmak istediği değişim ve dönüşümleri, bu akımı derinden benimsemeden eserlerinde uygular. Gerçeküstücü sanatkarların şiirlerindeki imgenin dile getiriliş biçimleri, burjuva zevki ve hatta kalıplaşmış düşünce ve geleneklere yönelttikleri başkaldırıcı dil açısından İkinci Yeni ile bu sanat hareketi arasında pekala benzerlikler kurulabilir. Gerçeküstücü ögeler dönemin Türk öykü ve romanında da görülmektedir. Özellikle Orhan Duru (ö. 2009) ve Feyyaz Kayacan'ın öykülerinde gerçeküstü ögeler barınmaktadır. Gerçeküstücülük eskisi gibi sadece resim, heykel, fotoğraf ve edebiyat sahalarında değil günümüzde daha farklı görsel sanat dallarında ve iletişim kanallarında, reklamlarda yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
YAZAR
Turgay Anar