Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Hikaye Nedir?

        Bir edebi tür olarak gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan ve romandan form ve öz bakımından ayrışan düzyazı türüdür. İnsanın duygu ve düşüncelerini ifade etme ihtiyacıyla ortaya çıkan hikaye, bir edebi tür olarak tanımlanmadan önce sözlü gelenek içerisinde kendisine yer bulur. Dünya edebiyatında muhtelif milletlerin tahkiye geleneğine bakıldığında hikayelerin sözlü kültürde masal, destan ve mitolojiden beslenen metinler olup kıssadan hisse, dini ve hamasi konularda telkinde bulunma, yönetim ve siyaset gibi konularda öğüt verme amacıyla ve topluma mesaj iletme kaygısıyla üretildikleri görülür. Sözlü iletişim yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan hikaye, yazıya geçirildikten sonra estetik ve edebi bir hüviyet kazanır.

        Hikaye, başlangıçta hem manzum hem de mensur olarak söylenir ve kaleme alınırken zaman içerisinde düzyazıya dayalı bir edebi tür olarak ifadesini bulur. Batı edebiyatında "novella", "short story" ve "short short story" gibi isimlendirmelerle karşılanan hikaye, uzunluk ve kısalık açısından romandan ayrılırken asıl farklılığı anlatım biçimi ve tekniklerinin yanı sıra konuyu ele alma biçimi, karakterizasyon, yazma ve okuma süresi gibi teknik konularda ortaya koyar. Batı hikayesinin temelini oluşturan belli başlı metinler arasında, Giovanni Boccacio'nun (ö. 1375) Decameron Hikayeleri, Geoffrey Chaucer'ın (ö. 1400) Canterbury Hikayeleri ve Margueritte de Navarre'nin (ö. 1549) Heptameron Hikayeleri sayılabilir. Doğu ve Batı'daki hikaye geleneğini besleyen metinler arasında kutsal kitaplar, destanlar, halk hikayeleri ve menkıbeler önemli bir yere sahiptir. 

        Türk edebiyatında tahkiye geleneğinin gelişim süreci ise destanlar dönemi ürünleri ve Dede Korkut Hikayeleri gibi sözlü ürünlerle başlamakla birlikte halk hikayeleriyle çeşitlilik kazanır; klasik Türk edebiyatında manzum ve mensur bir arada kullanılarak kaleme alınan metinlerle ve mesnevilerle devam eder. Türk hikayesinin gelişim çizgisinde Tanzimat devri önemli bir kırılma noktası olarak değerlendirilebilir. Tahkiye geleneğinde Batılı çevirilerin etkisiyle gerçekleşen yenilik ve akabinde romanın Türk edebiyatına girmesi edebi türlerin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmasını bir gereklilik haline getirir. Türk edebiyatında yenileşme dönemine ait ilk hikaye örnekleri arasında, Giritli Ali Aziz Efendi'nin (ö. 1798) Muhayyelat-ı Aziz Efendi'si, Emin Nihat Bey'in (ö. 1880) Müsameretname'si, Ahmet Midhat Efendi'nin (ö. 1912) Letaif-i Rivayat'ı, Sami Paşazade Sezai'nin (ö. 1936) Küçük Şeyler'i ve Nabizade Nazım'ın (ö. 1893) Karabibik'i sayılabilir.

        Hikayenin romanla mukayese edilmesi sıkça bu iki türün doğası arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları gündeme getirir. Hayatı ve insan gerçeğini tüm yönleriyle ele alabilecek genişlikte olan romanın hikaye karşısında sınırlı olduğu nokta, anlatımda yoğunluk ve etkidir. Kelime sayısı azaldıkça anlamın derinlik kazandığı hikayede anlatılmak istenen öz, görünenden öteye gizlenmiştir. Hayatı küçük bir kesit üzerinden anlatmaya çalışan hikaye, Edgar Alan Poe'nun "üç etki kuralı"nda ifade ettiği gibi okuyucuda tek bir etki oluşturmak, bir oturuşta okunacak kısalıkta olmak ve gereksiz hiçbir ayrıntıya yer vermemek gibi temel ilkeler üzerine inşa edilir. Hikayede olay örgüsü karmaşık ve kalabalık ilişkiler ağıyla şekillenmediği gibi, durum ya da kişinin sadece hikayeye konu olan yönüyle sınırlı kalır. Şair gibi hikaye yazarı da gereksiz ayrıntıları ayıklayarak bir dil işçiliği ile metnini kurar. Hayattan ya da kişinin duygu dünyasından küçük bir kesite yer veren "durum hikayesi", çıkarıma odaklanan kıssadan hisse geleneğinin aksine sadece okuru bazı kişilerin tavır, niyet ve yönelimleriyle karşı karşıya getirir. "Olay hikayesi" ise fiillerin ağırlık kazandığı, mekanın gerçekçi biçimde sunulduğu ve okurun ayrıntılardan daha fazla haberdar olduğu metinlerdir. Bu yönüyle roman türüne daha yakın olduğu söylenebilir.

        Hikayede 20. yüzyılda yaşanan en önemli değişim "küçürek/minimal öykü"nün bir tür olarak ağırlığını hissettirmesidir. Kısalık, yoğunluk, çabuk ve kolay ulaşılabilirlik gibi özellikleriyle Modernizm'in dayattığı hayat tarzına en uygun anlatı biçimi olarak tanımlanan küçürek öykü, roman ve hikayenin sayfalar boyunca yapabildiği etkiyi birkaç kelimeyle elde edebilir. Yazarın ve anlatıcının hakimiyetini kaybettiği bu hikaye türünde metni açımlama noktasında deneyimli okuyucunun bakış açısına başvurulur. Klasik vaka düzeninin giriş ve sonuç arasındaki ilerleyişi, yerini başlangıç ve sonun adeta çakıştığı, okuyucunun üzerinde şok etkisi bırakan küçürek öykülere bırakırken bu metinler bir mesaj verme kaygısı taşımaz.

        Anlattıklarından ziyade anlatma biçimiyle okuyucuyu etkileyen hikaye, her dönemde yenilikçi arayışlarla gelişimini sürdüren bir türdür. Az sözle çok ve yoğun anlamı iletebilme gücü sayesinde hayatı ve insanı kavrama konusunda başvurulacak bir aktarım aracı olan hikaye, kadim zamanlardan bugüne elde ettiği zengin birikimiyle yeni ifade imkanlarını buluşturmaktadır.

        YAZAR

        Ebru Burcu Yılmaz