Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Hinduizm Nedir?

        Takriben MÖ 2000 yılının ortalarında Hint alt kıtasına gelen Ariler ile bu bölgede yaşayan yerli Dravidyen halkın inanç ve geleneklerinin kaynaşması sonucu ortaya çıkan kadim dini gelenektir. 

        Günümüzde Hindistan başta olmak üzere Nepal, Bangladeş, Endonezya, Malezya, ABD ve Kanada gibi dünyanın farklı ülkelerinde yaklaşık 1,3 milyar takipçisi olan Hinduizm, Hristiyanlık ve İslam'dan sonra en fazla mensubu bulunan üçüncü büyük dindir. Hindu kelimesi, Sanskritçede "nehir, derya" anlamlarına gelen sindhu kelimesinin farklı telaffuz edilmesiyle ortaya çıkmış bir söylemdir. Buradan türetilmiş olan Hinduizm tabiri, Hint alt kıtasında yaşayan insanlarındini inançlarını tanımlamak üzere Batılılarca kullanılmış bir isimlendirmedir. Kaynaklarda budini yapı için Berahime, Brahmanizm ve Vedizm gibi isimlendirmelere de yer verildiği görülmektedir. Hindular ise kendi inançlarını "ezeli ve ebedi yol/şeriat" anlamında "sanatana dharma" olarak adlandırmaktadırlar.

        Hinduizm'in belli bir kurucusu olmadığı gibi sistematize edilmiş açık bir amentüsü de bulunmamaktadır. Budini yapı, kutsal metinleri sayesinde asırlardır varlığını koruyarak günümüze kadar ulaşmıştır. Bu metinlerin teşekkül süreci Vedalar Dönemi (MÖ 2000-MÖ 400) ile başlamış ve Puranalar Dönemi (MS 300-MS 900) ile tamamlanmıştır. Bunlar, yüzyıllar boyunca nesilden nesile şifahi olarak aktarılmış ve daha sonradan yazıya geçirilmiştir. Hinduizm'in kutsal metinleri ilahi (şruti) ve beşeri (smriti) kaynaklı olmak üzere iki ana başlık altında sınıflandırılmaktadır. Vahiy mahsulü kabul edilen şruti metinlerinin, "basiret sahibi" anlamına gelen "rişi"ler tarafından işitilip gün yüzüne çıkartıldığına inanılmaktadır. Vedalar, Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar bu grupta yer alan metinlerdir. Veda "kutsal bilgi" anlamına gelmektedir. Bu metinlerde tabiatüstü güçlere sunulan çeşitli ilahilerin yanı sıra ölüm ötesi hayat, tanrı inancı, kast sistemi ve kurban gibi konular yer almaktadır. Upanişadlar ise muhtevası itibarıyla Hint dini düşüncesinde derin izler bırakmıştır. Tanrı (Brahman) ile bireysel ruhun (atman) mahiyet itibarıyla özdeş olduğuna vurgu yapması, ruhun nihai kurtuluşa ulaşana kadar farklı varlık formlarında yeniden beden alacağı inancını işlemesi ve somut söylemler yerine soyut düşünce ve felsefeye ağırlık vermesi, söz konusu metinlerin dikkat çekici yönleridir. 

        Smriti grubunda değerlendirilen başlıca metinler İtihasalar (Ramayana ve Mahabharata Destanları), Dharmaşastralar ve Puranalardır. Bu metinlerde dini ve içtimai vecibeler, kastların görevleri, geçiş törenleri, eski dönemlerde kurulan hanedanlıklara ait bilgiler, zengin mitolojik anlatılar ve apokaliptik söylemler dikkat çekmektedir.

        Hinduizm, zengin kutsal metin külliyatının yanı sıra kendine özgü inanç ve uygulamalarıyla da dikkat çekmektedir. Bunların başında Sanskritçede "renk" anlamındaki "varna" terimi ile ifade edilen kast anlayışı gelmektedir. Buna göre toplum Brahminler (din adamları), Kşatriyalar (yönetici ve asker), Vaisyalar (tüccar, esnaf ve çiftçi) ve Sudralar (hizmetçiler) olmak üzere dört sınıfa ayrılmaktadır. Hint toplumunda çeşitli nedenlerle kast dışına itilmiş ve bugün sayıları bir hayli fazla olan Paryalar (dokunulmazlar) da bulunmaktadır. Her bir kastın kendine özgü görev ve sorumlulukları vardır. İnanca göre ancak amellerin neticesine bağlı olarak bir sonraki yaşamda farkı bir kastta yeniden doğmak mümkündür.

        Hinduizm'de tanrı tasavvuru da oldukça önemli bir husustur. Erken dönem Veda metinlerinde Varuna, İndra, Agni gibi tabiat güçlerini simgeleyen çeşitli tanrısal varlıklar ön plana çıkmıştır. Bu metinlerde politeist anlayış hakim unsur olmakla birlikte "hakikat tektir, fakat bilginler onu farklı isimlerle çağırmaktadır." (Rigveda, 1.164.46.) gibi ifadelerde monoteist düşünceyi yansıtan anlatımlar da zaman zaman yer almaktadır. Upanişad metinlerinde ise Brahman adı verilen yüce bir varlıktan söz edilmektedir. "Atman" adı verilen insandaki ruhun, Brahman'ın bir parçası olduğu ve her şeyin Brahman'dan sudur ettiği fikri işlenmektedir. "Smriti" türü metinlerde ise Brahma (yaratıcı), Vişnu (koruyucu) ve Şiva (yok edici) olmak üzere üç tanrı ön plana çıkmıştır. Tanrı Vişnu'nun dini ve ahlaki değerleri korumak, tüm varlıkların fıtratlarına uygun olarak hareket etmelerini sağlamak ve hakiki dindarlara ebedi kurtuluş yolunu göstermek gibi (Bhagavadgita, 4.7-8) birtakım amaçları gerçekleştirmek için farklı varlık formlarına bürünerek yeryüzünde zaman zaman ortaya çıktığı şeklinde bir inanış (avatara) gelişmiştir. Gerek üçlü tanrı tasavvuru gerekse "avatara" doktrini günümüze kadar Hindular nezdindeki önemini sürdürmüştür.

        Hinduizm'in dikkat çeken öğretilerinden bir diğeri de "karma-samsara" ve bununla ilişkili olan "mokşa" inancıdır. "Samsara" inancına göre ölümle birlikte bedenden ayrılan ruh, nihai kurtuluşunu gerçekleştirene kadar bu dünyada farklı varlık formlarında yeniden beden alarak varlığını sürdürmektedir. Onun hangi koşullarda doğacağını belirleyen ilkeye ise "karma" (amel, eylem) adı verilmektedir. Bu anlamda "karma" iradi fiiller ile sonuçları arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir tür yasadır. Kutsal metinde geçen "Kişinin durumu yaptıklarına ve davranışlarına göre belirlenir. İyilik yapan iyi, kötülük yapan kötü olur. Temiz davranış kişiyi temiz, kirli davranış kirli yapar." (Brihadaranyaka Upanişad, IV.4.5) şeklindeki ifadeler bu duruma işaret etmektedir.

        Hinduizm'e göre kişinin doğum-ölüm döngüsüne maruz kalmasının temel sebebi, Tanrı'yı gerçek manada idrak edememesidir. Bu durum "cehalet, "bilgisizlik" manasına gelen avidya terimi ile ifade edilmektedir. İhtiras, arzu ve öfke buna yol açan başlıca amillerdir. Bunlar insanın yanılgıya kapılarak hayali olanı gerçek; fani olanı ise baki zannetmesine (maya) sebep olmaktadır. Kutsal metinlerde bireyin doğum-ölüm döngüsünden sıyrılarak ebedi mutluluğa ulaşması (mokşa) için bilgi, amel, tanrıya gönülden bağlılık gibi çeşitli yolların önerildiği görülmektedir. Riyazet, çilecilik ve meditasyon usullerini içeren yoga uygulaması da kurtuluşa ulaşmada önemli bir araç olarak değerlendirilmektedir. Yoganın, zihinsel ve fiziksel bağlardan kurtulmaya ve çokluğun ardındaki tekliği görmeye yardımcı olduğuna inanılmaktadır. İbadet niyetiyle gerçekleştiren eylemlerin sadece tanrı rızası gözetilerek icra edilmesi gerektiği üzerinde durulmaktadır. Öne çıkan ibadetlerin başında kurban gelmektedir. Erken dönmelerde kanlı kurban törenleri yaygın olarak uygulanmışken ahimsa (hiçbir canlıya zarar vermeme) prensibini temel ilke edinen Budizm'in ve Caynizm gibidini yapıların etkisiyle bu uygulamalar zamanla devre dışı kalmış; bunun yerini su, çiçek ve tütsü gibi sunular almıştır. Hinduizm'de mokşaya ulaşabilmek için hayatın dört safhaya bölünerek buna uygun bir yaşam şekli benimsenmesi de salık verilmektedir. Bunlar öğrencilik, aile hayatı, inziva ve her şeyin terk edilip yalnızca Yüce Varlığa ulaşmanın hedeflendiği çilecilik dönemlerinden oluşmaktadır. Erken dönemlerde bu uygulamaya özen gösterilmişken modern dönemin getirdiği zorluklara bağlı olarak bunun uygulanabilirliği önemli ölçüde azalmıştır.

        Hinduizm'de Vişnu'yu üstün tanrı konumuna çıkartan Vişnuculuk, Şiva'yı merkeze alan Şivacılık ve tanrıların dişil gücüne tapınmayı esas alan Şaktacılık olmak üzere üç temel mezhebi oluşum ön plana çıkmıştır. Mezhepsel çeşitliğe bağlı olarak çok sayıdadini bayram bulunmaktadır. Tanrısal varlıkların doğum günleri ve kutsal kişilerin aydınlanmaya kavuştuğu anlar kutsal zaman dilimi olarak kabul edilmektedir. Öne çıkan bayramlardan biri "ışık bayramı" olarak bilinen divali, diğeri ise baharın gelişini simgeleyen holi'dir. Hinduizm'de doğum, evlilik ve ölüm gibi insan hayatının değişik safhalarında icra edilen geçiş törenleri (samskara) de önemli bir yer tutmaktadır. Ruhun bir sonraki bedene daha çabuk geçiş yapmasını sağlamak maksadıyla son geçiş töreninde cenazeler yakılmakta ve külleri nehirlere atılmaktadır. Geçiş törenlerinin amacı bireylere yeni rollerindeki sorumluluklarını hatırlatmak ve onları Hindu toplumunun bilinçli ve donanımlı birer ferdi haline getirmektir.

        Hinduizm'e mensup bireylerin diğer dinlere bakışı da süreç içerisinde değişkenlik göstermiştir. Kökleri Veda metinlerine dayanmayandini ve felsefi sitemler, Caynizm ve Budizm örneğinde olduğu gibi "sapkın görüşler/ekoller" manasında nastika olarak nitelendirilmiştir. Bu bakış açısı diğerdini sistemlerin ancak Vedalar'a uyduğu ölçüde geçerli olabileceği şeklinde bir algıyı da beraberinde getirmiştir. Müslümanlarla karşılıklı temasın yaşandığı ilk dönemlerde Hindu din adamları kendidini geleneklerini üstün tuttukları için İslam ve müntesipleri hakkında genelde sessiz kalmıştır.. Müslüman Türklerin ve onlar eliyle İslam kültürünün gittikçe güçlenmesi, Hindu toplumuna yön veren belli bir kesimi rahatsız etmiştir. Müslümanlardan bahsederken "öteki, cahil, şeriat dışında kalan" anlamlarına gelen yavana, mleççha ve aviddhan gibi isimlendirmeler kullanmışlardır. İslam'dan bahsederken de "yabancılarındini sistemi, cahillerin takip ettiği yol" manasında yavana/mleççha dharma gibi terkiplere yer vermişlerdir. Fakat ana kaynaklar incelendiğinde Müslümanlara yönelik ötekileştirici tavrın, genel geçer olmadığı anlaşılmaktadır. Zira pek çok Hindu düşünür, Müslümanların adil, hoşgörülü, temiz ve bilge kimseler olduklarını belirtmişlerdir.

        YAZAR

        Cemil Kutlutürk