Dini bir terim olarak kainatın düzeninin bozulması ve her şeyin alt üst edilerek yok olması suretiyle dünya hayatının sona ermesi ve ahiret hayatının başlaması demektir. Dünya hayatının sonlu olduğu, insanın bu dünyadaki yaşamı ve eylemlerinin hesabını vereceği sonsuz bir hayatın (ahiret) varlığı, dinlerin en temel ilkelerinden birisidir. Dünya ve ahiret hayatının eş zamanlı olması imtihan ve değerlendirme olgusunun ruhuna aykırı olduğu için, ahiretin başlangıcı bu dünya hayatının tamamen sona ermesiyle mümkündür ve dolayısıyla kıyamet, ahiretin zorunlu bir başlangıç noktasıdır. Ahiretin varlığı ancak kıyametle mümkün olduğundan, kıyametin varlığına inanmak, ahirete iman ile eşdeğerdir.
Kıyamet, esas itibarıyla insanın duyuları ve aklıyla hakkında bilgi sahibi olamayacağı alanın (gayb) bir parçasıdır. Öte yandan kıyametin varlığı aklın imkansız göreceği bir husus da değildir. Zira kainat bütün bileşenleri itibarıyla yaratılmıştır ve yaratılmış olan şeyin mutlaka bir başlangıç noktası vardır. Başlangıcı olan şeyin yine bütünüyle sona ermesi, yokluktan geldiği gibi yine yokluğa dönmesi son derece makuldür.
Kıyamet, özünde Allah'ın emir ve yasaklarına muhatap olarak imtihana tabi tutulmanın ve böylelikle mükellefiyetin bütünüyle sona ermesini ifade eder. Bundan dolayı, her insanın mükellefiyetinin sona erdiği ölüm de o kişinin kıyameti (kıyamet-i suğra) olarak isimlendirilmiştir. Kainatı kapsayan ve her şeyin yok olacağı asıl kıyametin (kıyamet-i kübra) ne zaman kopacağı sadece Allah'ın sahip olduğu bir bilgidir (A'raf 7/187).
Öte yandan, Kur'an-ı Kerim'de kıyametin kopmasının yaklaştığı, adeta bir göz kırpması kadar ya da daha az bir zamanın kaldığı ve alametlerinin belirdiği bildirilmiştir. Kıyametin gerçekleşmesinden önce meydana gelecek olan ve bu sürecin yaklaştığına işaret eden belirtilere "kıyamet alametleri" denir. Bu alametler içinde çoğunluğu insanların fiil ve iradeleriyle ilişkili bulunan ve olağanüstü özellik taşımayanlar "küçük alametler" olarak nitelenir. Bunlara örnek olarak hadislerde geçen Hz. Muhammed'in (s.a.v.) peygamber olarak gönderilmesi ve peygamberliğin onunla sona ermesi, içki ve zina gibi haram olan fiillerin ve adam öldürme olaylarının artması, sadaka verecek fakir bulunamayacak derecede zenginliğin artıp dünya malının çoğalması zikredilebilir. Kıyamet alameti olarak belirtilen ahlaki bozuluş ve dini hayatın yozlaşması esasen ferdin ve toplumun helak olması anlamında bir kıyamet belirtisi olup kainattaki kozmolojik düzenin yıkılması manasına gelmez. Aksi takdirde ahlaki bozuluş kategorisindeki alametlerin Asr-ı saadet'ten itibaren sıkça meydana geldiği dikkate alındığında sözü edilen yıkılışın günümüze kadar gerçekleşmesi gerekirdi. Bu gibi alametlerin, toplumsal tabakalaşmadaki dengesizlik, gelir dağılımında adaletsizlik, aşırı ve belki haksız zenginleşme, toplumsal rollerin alt üst olması ve bu anlamda insan fıtratına aykırı toplumsal tezahürlerin ortaya çıkması gibi birtakım bireysel ve toplumsal gelişmelere işaret ettiğini ve bu toplumsal fesadın ortadan kaldırılmasına yönelik bir uyarı olduğunu söylemek mümkündür. "Emanet ehline verilmediğinde kıyameti bekle" (Buhari "İlim", 2) hadisi de bunun bir göstergesidir. Burada önemli olan, bu gibi ifadelerin, bu toplumsal yozlaşmanın ortadan kaldırılmasına yönelik bir uyarı olduğunu akıldan çıkarmamaktır.
Buna karşılık, büyük alametler ise insan iradesi dışında ve sadece Allah'ın iradesiyle kıyametin kopmasına çok yakın bir zamanda gerçekleşecek, kainatın düzeninde değişiklik ve bozulmaya yol açacak derecede büyük çaplı ve olağanüstü nitelikteki hadiselerdir. Kur'an'da büyük alametlerden olarak Ye'cûc ve Me'cûc adında bir kavmin yeryüzüne yayılarak bozgunculuk yapmasından, "dabbetü'l-arz" adı verilen bir canlının çıkışından, göğün, insanları saran ve azap verici bir duman (duhan) yaymasından ve ayın ikiye yarılacağından bahsedilmiştir. Hadislerde geçen büyük alametlere örnek olarak güneşin batıdan doğması ve Deccal'in çıkması (Buhari, "Fiten", 4-5, 22, 24; Müslim, "Fiten", 39-41) zikredilebilir.
Kıyamet günü, önce müminlerin ruhları alınarak ahirete göçmeleri sağlanacak, böylece kıyamet insanların kötüleri ve kafirler üzerine kopacaktır. Kıyamet, İsrafil adlı meleğin "sûr" adı verilen bir boruya üflemesiyle başlayacaktır. Kur'an ayetlerine göre bu üfleme akabinde yer küresi dağlarıyla birlikte yörüngesinden çıkarılıp parçalanacak, gök de yarılıp düzensiz bir şekle bürünecek, o gün güneş dürülüp karanlığa gömülecek, yıldızlar kararıp dağılacak, denizler kaynatılacak, herkes kaçacak bir yer arayacak, bütün kainatı etkileyen bu değişiklik ve bozulmanın sonunda yeryüzünde bütün insanlar ve canlılar ölecek ve en nihayet bütün kainat helak olacaktır.
İsrafil'in sûra ikinci defa üfürmesiyle ise artık ahiret hayatı başlayacak, kainat yeniden yaratılacak, insanlar tekrar diriltilerek kabirlerinden kaldırılacak ve mahşer meydanına sevk edileceklerdir (haşr). Devam eden süreçte, herkesin bu dünyada yapıp ettiklerinden hesaba çekilmesi, insanların yaptıkları davranışların yazılı olduğu kitaplarının (amel defterleri) ortaya konulması, iyilik ve kötülüklerin adeta tartılırcasına inceden inceye hesaplanması (mizan) akabinde herkesin Cennet ve Cehennem'deki yerine konmasıyla ebedi hayat başlayacaktır.
YAZAR
Ulvi Murat Kılavuz