Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Öşür Nedir?

        Kelime anlamı onda bir olup İslam hukukunda, hasat vaktinde tarım ürünlerinden alınan vergi için kullanılan bir terimdir. İlk fıkıh eserleri öşrü Müslümanların sahip olduğu topraklar üzerinden alınan veya Müslüman, zimmi veya gayrimüslim ülkelerden gelen harbi tüccarların ticari emtia için ödedikleri vergi olarak tanımlamışlardır. Öşür bir çeşit zekat olarak belirlenmiş ve sadaka yerine de kullanılmıştır. Kelime Kur'an'da geçmemekle birlikte En'am suresinin 141. ayetindeki "hak" kelimesinin hububat ve meyvelerin onda biri veya yirmide birine atıfta bulunduğu kabul edilmiştir. 

        İslam hukukuna göre bir mahsulden öşür alınabilmesi için ürünün elde edildiği arazinin öşür arazisi (arazi-i öşriye) olması icap eder. Sahipleri kendiliğinden Müslüman olan topraklar, savaş sonucu Müslümanlara taksim edilen topraklar, işlenmemiş (mevat) araziden Müslümanların ihya ettiği topraklar ve sahibi olmayıp devlet başkanının bir Müslümana kiraladığı topraklar bu kapsamda telakki olunmuştur. Haraci arazinin bir Müslümanın mülkiyetine geçmesi durumunda burada elde edilen üründen öşür alınması konusunda farklı görüşler vardır. Hanefiler, sahibi Müslüman olan veya Müslümanlar tarafından ziraat edilen haraç arazisi için öşür yükümlülüğü olup haraç yükümlülüğünün kalktığı görüşünü benimserken Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre bu ikisi farklı olup haraç yükümlülüğü kalkmaz.

        Öşür mükellefiyeti için üründe nisap miktarı hususunda da farklı görüşler olmakla birlikte çoğunluk nisap miktarı aranması görüşündedir. Şafii, Malik, Ahmed b. Hanbel (ö.855) ile Ebû Hanife'nin iki öğrencisi Ebû Yûsuf (ö.798) ve Muhammed (ö.805) 5 veskten (vesk hacim ölçüsü olup 5 veskin ağırlığı 653 kg.'dır) az olan üründe zekat tahakkuk etmeyeceği kanaatindedir. Mezhep imamlarından Ebû Hanife'ye (ö.767) göre ise toprak ürünlerinde nisab şartı aranmaz. Hanefi fıkıh kitaplarında Ebû Hanife'nin görüşü esas alınmıştır. 

        7. asırda Kûfe'de mühtediler veya yerli halktan toprak alan Müslümanlar haraç ödemeyi sürdürdüler. Basra'da benzer durumdaki Müslümanlar, toprak sahiplerine haraç ödemeyi emreden Haccac (ö.714) zamanına kadar öşür ödemeye devam ettiler. Daha önce Mısır'a göç eden Müslüman Araplar Halife Mehdi (ö.785) döneminde öşür yerine haraç ödemeye başladılar. Sonraki devirlerde çiftçilerin özel mülklerinden haraç değil öşür alındığını görülmektedir. Bununla birlikte Eyyubi ve Memlükler zamanında İslam hukukuna aykırı olarak vergi mükelleflerinden haraca ek öşür ve zekatın da alındığı vakidir. İlhanlılar ve Safeviler döneminde İran'da az miktarda da olsa mülk sahiplerinin topraklarından elde ettikleri mahsulden öşür alınırdı.

        Osmanlı toprak sisteminin teorik çerçevesini, 16. asırda Şeyhülislam Ebüssuûd Efendi (ö. 1574) İslam fetih hukukuna göre oluşturmuştur. Buna göre haraç, fetih yoluyla ele geçirilen topraklardan %50'ye kadar alınabileceği bildirilen vergidir; harac-ı muvazzaf, harac-ı mukseme diye ikiye ayrılır. İlki toprak üzerinden maktû olarak alınır ve Osmanlı uygulamasında çift resmi ve ispençeye tekabül ettiği belirtilir. İspençe sabit olmakla birlikte çift resmi sancaktan sancağa farklılık gösterebilir. Harac-ı mukaseme ise toprak ürünlerinden yerin durumuna göre "öşürden nısfa kadar" (%10-50) alınan vergidir. Bu hukuki tanımlamalardan önce de çift resmi, öşür gibi toprağa bağlı vergi adları hayli çeşitlenmiş olarak Osmanlı mali sisteminde geçer. 

        Tahrir defterleri ve kanunnamelerde behre (pay, hisse) terimi de hububattan alınan öşür yerine kullanılmıştır. Resm-i bağ ve bağçe, resm-i sebzevat gibi vergi türleri de öşür içine girer. XV ve XVI. yüzyıl tahrir defterlerine ve sancak kanunnamelerinde bir kısım sancaklarda üretimden onda bir yani öşür yanında vergi toplayıcısı hissesi olarak alınan "salariye"nin toplamda üretimin yüzde 8'ine tekabül ettiği, malikane-divani sisteminin (bir hissenin devlete diğerinin şahsa ait olduğu uygulama) geçerli olduğu yerlerde ise hububat ve diğer tarım ürünlerinden iki, hatta bazı yerlerde üç öşür yani onda üç oranında vergi (behre, hisse) alındığı bilinmektedir. İki öşür alınan yerlerde salariye alınmazdı. Padişah haslarından vakıf topraklarına, timar ve zeametlere kadar Osmanlı ülkesi dahilinde tarımla iştigal eden şehirli, köylü, Müslüman, gayrimüslim herkes öşür ödemekle mükellefti. 

        Tarımsal vergiler tahıl ve bakliyatta ayni olarak sebze, meyve, bal gibi ürünlerden ise ayni veya nakdi olarak alınabilirdi. Ağnam ve kovan gibi vergilerde tercih hakkı tanınmakla birlikte hububat öşrünün aynen toplanması ilkesi geçerli olmuştur. Her halükarda tahrir defterlerinde hububat dahil bütün ürünlerin vergilerinin akçe olarak değeri yazılır, hububat vergilerinde ise hacim ve ağırlık olarak da miktarlar belirtilirdi. 

        Osmanlı döneminde devlet gelirleri içinde çok önemli bir yeri olan aşar, kamu gelirleri içinde 1875 mali bütçesinde yüzde 35, 1924'te ise yüzde 24 bir paya sahipti. İzmir İktisat Kongresinde tarım kesimi, devlet açısından bu kadar önemli bir kaynak olduğu halde, köylüler üzerinde büyük ve haksız bir yük olduğu gerekçesiyle aşarın kaldırılmasını savunmuş ve neticede 17 Şubat 1925 tarih ve 552 sayılı kanunla ilga edilmiş, bundan sonra arazi ve arazi ürünlerinden bu kanunla ihdas edilen vergilerin alınması kararlaştırılmıştır.

        YAZAR

        Mehmet Öz