XVI. yüzyılda Roma Katolik Kilisesi'nin uygulamaları karşısında duyulan rahatsızlıkla başlayarak Hristiyanlığın üçüncü büyük mezhebi olan Protestanlığın ortaya çıkmasıyla sonuçlanan ulusal karakterli dini hareketin adıdır.
Batı Roma İmparatorluğu'nun 476'da yıkılışıyla başlayan ve 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in (ö. 1481) İstanbul'u fethetmesiyle nihayetlenen dönem, Batı tarih yazımında Orta Çağ olarak adlandırılır. Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden itibaren uygarlığın üretim mekanizmaları olan toplumsal ve ekonomik müesseseler yitirilmiş, iletişim imkanları ve yol ağları neredeyse en alt düzeye gerilemiştir. Barbar kavimlerin akını ve imparatorluğun kaybı karşısında dönemin toplumsal güçleri iki yönde tepki vermişlerdir: Barbar akınları karşısında bütünsel bir karşı koyuş imkanı bulunmadığından küçük ölçekte yerleşimlere bölünerek varlığını sürdürmesi diğer bir deyişle feodalizm ve Katolik Kilisesi'nin geliştirdiği imkan, süreç ve araçlarla barbar halkların Hristiyanlaştırılması, diğer bir deyişle Batı'nın parçası kılınması.
Roma İmparatoru Constantinus'un (ö. 337) 313'te çıkardığı kararnameyle imparatorluğun resmi dini haline getirdiği Hristiyanlık, X. ve XIII. yüzyıllar arasında bütün Avrupa'ya yayılır ve feodal düzenin parçalılığı karşısında örgütlü tek kurum haline gelir. Kilise bu dönemde dini pozisyonunun yanı sıra siyasi, iktisadi, kültürel, toplumsal ve ideolojik roller üstlenerek merkezi siyasi iktidar boşluğunu doldurur, Dominiken ve Fransisken rahipler aracılığıyla barbar halkların res publica Christiana'ya dahil edilerek Batı'ya katılmalarını sağlar. Etimolojik açıdan Katolik'in (katholikos), "evrensel" anlamına gelmesine ve İsa'nın "Herkes bir olsun" çağrısına rağmen Orta Çağ boyunca Hristiyanlık iki büyük bölünme yaşar. Önce 1054 yılında Büyük Doğu Bölünmesi ile Roma Katolikliği ile Bizans Ortodoksluğu birbirinden ayrılır. XIV. yüzyıldan itibaren ise İngiltere'de Lollardlar ve Bohemya'da Husçular Kilise kurumunun uygulamalarına muhalefet eden hareketler başlatırlar. Ancak Kilise'nin laik prensler aracılığıyla anında ve sert bir biçimde bastırdığı bu hareketler "sınırlı sapmalar" olarak kalır. Roma Kilisesinden tam bir kopuşun gerçekleşmesi ve gerçek bir reform hareketinin başlaması için 1517 yılının Ekim ayını, yani Alman keşiş Martin Luther'in (ö. 1546) endülüjans uygulamasını hedef aldığı 95 tezi Wittenberg Şatosu'na ait kilisenin kapısına asmasını beklemek gerekecektir.
Devrimci sonuçlara yol açmakla birlikte Protestanlık, Kutsal Kitap'a dönülmesini savunan öğretisi ve dünyevi hiçbir amelin ruhun kurtuluşu için yeterli olmadığı teziyle özcü ve çileci bir yaklaşımdır. Luther'e göre Mesih'in peşinden gitmeleri için Hristiyanlara bağışlanmaktan ve esenlikten değil; cezalardan, ölümden ve Cehennemden bahsedilmelidir. Luther, Latince olarak kaleme aldığı 95 Tez'de Kilise'nin uygulamalarını, özellikle Papa X. Leo'nun toplanan geliri Roma'daki Aziz Petrus Bazilikası'nın yeniden inşasında kullanmak üzere endülüjans komiserlerini (commissarius) görevlendirmesini ve bu görevlilerin de para karşılığında günahlarının affedileceği vaadiyle halkın dini duygularını istismar etmesini eleştirir.
Protestanlığın iki önemli kolu olan Lutheranizm ve Calvenizm, Roma'dan ve azizler tapınısından kopuşu, ruhban sınıfının ilgasını ve kutsal ayin sayısının yediden ikiye (vaftiz ve şaraplı ekmek) düşürülmesi gerektiğini savunur. Bu tezler dönemin yeni teknolojisi matbaa ve arkasına aldığı siyasi destek sayesinde hızla çoğaltılarak kitleselleşir.
Reform, Kilise'nin uygulamalarına; piskoposların, yerel papazların ve teologların suistimallerine gösterilen bir tepki olduğu kadar Roma'nın merkeziyetçi politikalarına ve zenginliği tek elde toplamasına verilen ulusçu bir cevaptır. Dolayısıyla yalnızca teolojik açıdan değil, siyasal aktörler ve dengeler açısından da değerlendirilmelidir. Martin Luther, Saksonya Dükü Bilge Frederick tarafından himaye edilir ve onun desteğiyle İncil'i Almancaya tercüme eder. Alman prensler, İtalya'ya para akışını durdurmak ve Roma'dan bağımsızlaşarak kendi siyasal otoritelerini tesis edebilmek için Reform hareketini desteklerler. Bunun karşılığında Luther de 1524-1525 Köylü Savaşlarında köylüden değil isyanı bastırmaya çalışan prenslerden yana cephe alır. Luther'in tezlerinin önceki yüzyıllardaki sapmalardan farklı olarak kitlesel bir harekete dönüşebilmesi işte bu siyasal destek sayesinde mümkün olur. Hareketin ortaya çıktığı dönemde Kutsal Roma İmparatoru V. Charles'ın (ö. 1558) aynı anda hem Osmanlı İmparatorluğu hem de Fransa ile savaşta olması ve dolayısıyla hareketi bastırmakta geç kalması da Reform hareketinin ivmesini arttırır.
Protestanlık önce Almanca konuşulan topraklarda sonra bütün İskandinav ülkelerinde yayılır. İsviçreli din adamı Huldrych Zwingli (ö. 1531) Roma Kilisesi karşısında halkı örgütler ve Zürih Katolik Kilisesi 1523 yılında Roma'dan ayrılır. 1537 yılında Danimarka, 1593 yılında İsveç Prostestanlığı resmi din ilan eder. Luther'den etkilenen John Calvin (ö. 1564), 1541 yılında Cenevre'de Reformist Kilise'yi kurar. Calvin'in öğretisinden yola çıkılarak kurulan Presbiteryen kiliseler, özellikle Macaristan, Polonya, Hollanda ve John Knox'un (ö. 1572) liderliğindeki İskoçya'da etkili olur. Dolayısıyla Protestanlıktan bahsederken yekpare bir bütün değil, bölgeden bölgeye ulusal farklılık arz eden Lutheranizm, Calvenizm, Anglikanizm ve Anabaptizm gibi çeşitli tarikatlardan oluşan bir çoğulluk kast edilir.
Reformasyon'un sonucu olarak Almanya'da 1546'da başlayan din savaşları 1562-1598 yılları arasında Fransa'ya sıçrar, Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) ile bütün kıtaya yayılır ve XVII. yüzyılın ortalarına kadar devam eder. Protestanlığın yayılması karşısında Katolik Kilisesi güç kaybeder, Dominiken rahipler aracılığıyla kurulan ve işletilen Engizisyon Mahkemeleri, bu yeni "sapkın" mezhepleri bastırmakta yeterli olmaz. Kilise, özellikle siyasi alanda merkezi krallıkların ortaya çıkmasıyla gücünü seküler otoritelere devreder. 1555 Augsburg Anlaşması ile Alman prensleri kendi topraklarında istedikleri mezhebi seçmekte özgür kalır, 1534 yılında İngiliz kralı VIII. Henry, kendisini İngiltere Kilisesi'nin lideri ilan ederek Anglikanizm'i kurar ve Fransa kralı IV. Henri 1598'de Nantes Fermanı'nı yayımlayarak Calvenizmi resmileştirir. Devletlere bağlı kiliselerin ortaya çıkmasıyla Avrupa tarihinde mutlak monarşilere doğru giden süreç hızlanır ve bir Hristiyan birliğinde ziyade ulusal devletlerden bahsedilmeye başlanır. Ayrıca Katoliklikten ayrılan ülkelerde Kilisenin mallarına el konulmasıyla iktisaden zayıflayan Kilise'nin yerine ticaretle uğraşan burjuvazi sınıfı yükselişe geçer.
YAZAR
İsmail Coşkun