Bir toplumsal yapıda her bir unsurun ve kurumun bir işlevinin olduğu ve toplumsal yapının işleyişinin bu işlevlerin yerine getirilmesiyle mümkün olduğunu iddia eden çağdaş sosyoloji kuramıdır. Yapısal işlevselcilik klasik sosyolojide Herbert Spencer (ö. 1903) ve Emile Durkheim (ö. 1917) tarafından geliştirilen kuramsal ve metodolojik temeller üzerinde şekillenmiştir. 20. yüzyılda önce sosyal antropolojide Alfred Radcliffe-Brown (ö. 1955) ve Bronislaw Malinowski (ö. 1942) tarafından geliştirilen işlevselcilik, daha sonra 1940'lardan itibaren sosyolojide Talcott Parsons (ö. 1979), Robert K. Merton (ö. 2003) ve William F. Ougborn (ö. 1959) tarafından geliştirilerek kısa bir zamanda hakim bir yaklaşıma dönüşmüştür. İşlevselcilik 1970'lerde yeni ve eleştirel argümanlarla karşılaşıncaya kadar popüler etkinliğini sürdürmüştür.
İşlevselcilik, toplumsal yapı ve kurumları temelde biyolojik organizmacılığa dayanarak açıklar. Bu yaklaşıma göre bir toplumsal yapıda her bir unsurun ve kurumun bir işlevi vardır ve toplumsal yapının işleyişi de bu işlevlerin yerine getirilmesi ile yakından alakalıdır. Yapısal İşlevselciliğe göre bir sosyal yapıda işlevsel olan unsurlar varlıklarını devam ettirirken işlevsel olmayanlar da zamanla ortadan kalkarlar. Buna göre toplum istikrarlı ve kararlı bir yapısı mevcuttur.
Kuramın klasik yapısını geliştiren Spencer ve Durkheim toplumsal alanda yapısal farklılaşmanın sosyal gelişmenin tabii bir neticesi olduğunu ileri sürmektedirler. Onlara göre zaman içerisinde homojen topluluklar ve örgütler değişik işlerde odaklanan uzmanlaşmış heterojen yapılar ile yer değiştirmiştir. Bu anlamda mekanik olandan organik olana doğru yaşanan bu değişim sürecinde iktisadi üretim, sağlık veya eğitim gibi akrabalık yapıları tarafından yerine getirilen işler uzmanlaşmış örgütler tarafından yapılmaya başlanmıştır. Amerikan sosyolojinin ikinci nesil kurucuları arasında yer alan Talcott Parsons (ö. 1979), Durkheim ve Spencer'in izinden giderek toplumsal yapıya evrimci ve bütünleşmeci bir yaklaşım geliştirmiştir. Parsons "Sosyal Sistem" isimli kitabında toplumu farklılaşmış kurumların birbirini tamamlayan işlevlere sahip olduğu bir sosyal sistem olarak tanımlar. Yapısal işlevselci yaklaşıma göre toplum, dengeyi sağlama eğiliminde olan birbirine bağımlı parçaların toplamı bir sistemdir. Toplumda, nüfusun yeniden üretimi gibi yaşamsal önemi haiz işlevsel gereklilikler vardır. Kurumlar toplumsal sistemin öğesidirler ve bir işlev sundukları için vardır ve varlıklarını sürdürürler. Toplum bir vücudun işlevini yerine getirebilmesi için birlikte çalışan parçalar (organlar) veya sistemlerden oluşan canlı bir organizma gibidir. Bu çerçevede toplumda mevcut olan farklılaşma ve bütünleşme mekanizmaları bu sosyal sistemin dengesinin devamı için önemlidir. Bu farklılaşma ve bütünleşmeler tabakalaşma sistemi vasıtasıyla kendilerini sürdürürler. Buna göre tabakalaşma farklılıkları ve uzmanlıkları koruyarak toplumsal dengenin devamı açısından hayati bir rol oynamaktadır.
Parsons'a göre bir toplumsal sistem uyum, hedefe ulaşma, bütünleştirme ve örüntüleri muhafaza etme (İngilizce ilk harflerine atıfla AGIL şeması olarak kullanılmaktadır) şeklinde bir şematik döngüye sahiptir. Birimler arasındaki fark dört işlevden hangisinin ağır bastığına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Değişim bu sistemlerin birbiri ile etkileşimi neticesinde ortaya çıkan uyumsuzlukların sistemin işleyişi doğrultusunda uyuma dönüştürülmesi ile yakından alakalıdır. Bu çerçevede bir sosyal sistemde değişim farklılaştırma, uyumu yükseltme, kapsama ve gerçek değerlemeden oluşan bir döngü içerisinde gerçekleşmektedir. Parsons'a göre bu döngü içinde toplumda aslolan değişim değil istikrar ve sürekliliktir. Ona göre toplum nihayetinde genel istikrarını korurken bozucu güçleri de bertaraf etme kabiliyetine sahiptir. Değişim sosyal dengeyi bozan bir şey değil, olsa olsa yeni bir dengenin ortaya çıkmasına vesile olan bir şeydir.
Parsons'ın işlevselci toplumsal yapı yaklaşımı özellikle ampirik doğrulanabilirlik bakımından çok sayıda eleştiri almıştır. Robert King Merton (ö.2003), Parsons'un geliştirdiği biçimiyle işlevselciliğe yöneltilen eleştirileri bertaraf etmek üzere teoriye bazı açılımlar getirmiştir. Bu açılımların başında toplumun teorik olarak değil ampirik olarak açıklamaya yönelmek gelmektedir. Parsons'ın büyük boy kuramına karşı Merton orta boy kuramı savunur. Merton, bir toplumsal yapıyı statü dizilerinin örüntüleşmiş bir düzenlenmesi olarak görmektedir. Buna göre toplum statü ve rol ilişkilerinden müteşekkildir. Dolayısıyla ona göre bir toplumsal yapıyı açıklamak için kurumsal düzeye odaklanmayı gerektirmektedir.
Bu çerçevede Merton, bir toplumsal yapıyı birbirini besleyen iç içe geçmiş bireysel, grup, toplumsal sistem ve kültürel sistem şeklinde dört hiyerarşik düzlemde ele alır. Ona göre yapı işlevleri belirlerken, işlevler de yapıyı etkilemektedir. İhtiyaçlar yeterince karşılanıyorsa bir sistem işlevseldir, dengelidir ve varlığını sürdürür. Aksi takdirde değişme ihtimali ve ihtiyacı belirir. Bu çerçevede 1949'da yapısal işlevselciliğin teorik programı mahiyetinde kaleme aldığı "Sosyal Teori ve Sosyal Yapı" isimli eserinde Merton toplumsal sistemin işleyişi bakımından bir toplumsal yapının unsurlarının sadece işlevlerine vurgu yapmak hatalı olduğunu aynı zamanda bozuk işlevlerin veya işlevsizliklerinin de dikkate alınması gerektiğini dile getirmektedir. "Sapma" (anomi) kavramını geliştiren Merton açık ile gizli işlevler arasındaki farkı ortaya koymuştur. Ona göre toplumun işlevsel birliği için tüm parçaların işlevsel birliği olması gerekmez. Dolayısıyla işlevsellik her zaman uyumda mevcut değildir. Merton'a göre toplumlar her zaman işlevsel bir bütünlük ve uyum içerisinde değildir, değişimin kaynağı ve dinamiği uyumsuzluktur. Toplumsal çevre ile kültürel çevre arasındaki uyumsuzluk ve tabakalaşmadan kaynaklanan çeşitli işlevsizlikler Merton'ın sapma olarak adlandırdığı toplumsal davranış bozuklularını ortaya çıkarır.
Diğer bir yapısal işlevselci olan Ogburn toplumsal değişmeyi icat, birikim, yayılma ve uyum sağlama ekseninde şekillenen kültürel evrimin bir neticesi olarak görmektedir. Bu çerçevede Ogburn, teknik gelişmelere merkezi bir yer vermektedir. Ona göre bir toplumda zihinsel yetenek, toplumsal talep ve kültürel öğelere bağlı olarak yeni icatlar gerçekleşir, kültürel tabana yayılır ve dağılır ve yayılması sürecidir. Neticesinde tüm toplumsal ve kültürel sistem yeni icada göre kendisini yeniden düzenlemesi ile değişim gerçekleşmiş olur. Daha mikro düzeyli bir açıklamayı kapsayan Ogburn'ün teorisi işlevselciliğe yeni bir boyut kazandırsa da yaygın bir kullanıma erişememiştir.
Mübeccel B. Kıray (ö. 2007) ise Türk sosyolojisinde toplumsal değişmeyi açıklamak üzere yapısal-işlevselci yaklaşımı kullanmış ve bu teoriye kavramsal katkılar yapmıştır. Ona göre bir toplumsal yapı mekan/ekolojik çevre, nüfus, organizasyon ve değerler sistemi olmak üzere dört unsurdan müteşekkildir. Kıray toplumsal yapının bu unsurların karşılıklı etkileşimi ile bir uyum içerisinde bulunduğunu ifade eder. Bu unsurlardan birisinde gerçekleşen değişimlere bağlı olarak sosyal uyum da bozulur ve değişim ortaya çıkar. Kıray'ın teoriye yaptığı en önemli katkı bu değişimin gerçekleşme mekanizmasına dair geliştirdiği açıklamalardır. Ona göre bir toplumsal yapıda bir tipten diğerine geçiş gerçekleşirken her bir unsur aynı hızda hareket etmez. Özellikle maddi unsurlar ile değerler arasındaki bu uyumsuzluk değişimi bir değer krizine dönüştürebilme riskine sahiptir. Bu riski gidermek üzere Kıray'a göre değişimi kolaylaştıran ve toplumsal bütünleşmeyi sağlayan tampon mekanizmalar ortaya çıkar. Bu kurumlar eskinin örüntülerini belirli bir düzeyde sürdürerek yeniye geçişi kolaylaştırır ve değişimin bir kriz olarak yaşanmasının önüne geçerler.
Yukarıda kısaca anlatıldığı gibi 19. yüzyılın sosyal dinamiklere ve değişime vurgu yapan klasik işlevselciliğin aksine İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yayılan yapısalcı-işlevselci açıklamalar sosyal istikrar ve dengeye vurgu yapmışlardır. Ancak 1950'lerin ortasından başlayarak Parsons'ın geliştirdiği yaklaşım ciddi bir biçimde eleştiriye uğramış, Merton kuramı yeniden kurup işletmeye çabalasa da 1960'lardan itibaren terkedilmeye başlanmıştır.
YAZAR
Lütfi Sunar