Geniş anlamda seçim süreciyle ilgili bütün düzenlemeleri (seçme ve seçilme hakkı, seçim çevreleri, adaylık başvurusu, oyların sayım ve dökümü, siyasal partiler, seçimleri yöneten ve denetleyen kurumlarla ilgili kuralları vb.) içeren bir terimdir. Dar ve yaygın anlamıyla ise daha çok parlamento seçimlerinde siyasal partilerin veya bağımsız adayların aldıkları oyların milletvekilliklerine dönüştürülmesinde kullanılan teknik yöntemler olarak tanımlanmaktadır.
Seçim mekanizması, Antik Yunan kent devletlerinden günümüzdeki modern demokrasilere kadar çeşitli dönemlerde yürürlüğe konmuş, oldukça köklü ve yaygın bir uygulamadır. Kimi zaman ulusal, kimi zaman yerel ölçekte siyasal veya idari makamlar için gerçekleştirilen seçimler, iktidarı kazanan parti ya da kişiye meşruiyet sağlayan en önemli araç işlevi görmektedir. Bu anlamda seçim, belirli bir kamu görevini yerine getirecek olan kişi veya kişilerin yönetilenler tarafından belirlenmesi etkinliği olarak tanımlanabilir.
Bir ülkede seçim sisteminin belirlenmesi, anayasanın ya da kanun koyucunun siyasal rejimin işlemesiyle ilgili en önemli tercihlerinden birini oluşturur. Zira seçim sistemi, siyasal temsil başta olmak üzere siyasal partilerin sayısı ve etkinliği gibi pek çok parametre ile yakından ilişkilidir. Bu itibarla seçim sisteminin belirlenmesinde, doğrudan seçimlerin işleviyle ilgili iki temel ilkenin etkili olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki, seçimlerin özellikle demokratik rejimlerde ülkeyi belirli bir süre yönetecek olan kadrolara iktidara gelme imkanı vermesidir. Buna kısaca "fayda" ya da "yönetimde istikrar" ilkesi denir. Örneğin bir ülkede tercih edilen seçim sistemi, seçimin sonucunda tek bir partinin iktidara gelmesini kolaylaştırıyorsa, bu durumda yönetimde istikrar ilkesinin ağır bastığı söylenebilir. Ancak seçim sistemlerinin işlevi sadece yönetimde istikrarı sağlamaktan ibaret değildir. Toplumun farklı kesimlerinin parlamentoda temsiline imkan vermek de gerekir. Özellikle çoğulcu demokratik rejimlerden beklenen de budur. Seçimin bu işlevine kısaca "adalet" ya da "temsilde adalet" ilkesi denir.
Bu durumda bir ülkede uygulanacak olan seçim sistemi, anayasa ya da kanun koyucunun birbiriyle çelişik bu iki ilkeden hangisine ağırlık vereceğine göre şekillenecektir. Yönetimde istikrarı öne çıkaran rejimler, genel olarak "çoğunluk sistemi"ni benimserken, temsilde adalet ilkesini gözetenler "nispi (orantısal) temsil sistemi"nin farklı türlerine yönelir. Ayrıca bu iki ilke arasında bir denge kurmaya çalışan üçüncü bir alternatiften (karma sistemler) bahsetmek de mümkündür.
Çoğunluk sistemi, adından da anlaşılacağı üzere bir seçim çevresinde oyların çoğunu alan partinin, o seçim çevresinde geçerli olan milletvekilliklerinin tamamını kazandığı sistemdir. Bu durumda çoğunluk sistemi, ülkenin tek bir seçim çevresi olarak belirlendiği parlamento seçimine uygun değildir. Zira bu durumda iktidar partisinin bütün milletvekilliklerini kazanması ve muhalefetin parlamentoya hiçbir temsilci gönderememesi kaçınılmaz olur. Çeşitli seçim çevrelerinde seçimi kazanmak için gerekli olan çoğunluğun oranı, sistemin tek turlu veya iki turlu olmasını belirler.
Çoğunluk sisteminde bir siyasal partinin belirli bir seçim bölgesindeki adaylıkların tamamını kazanması için diğer partilerden daha fazla oy alması yeterli ise bu duruma "nispi çoğunluk" denir ve bu durumda seçimin tek turda tamamlanması mümkün olur. Tek turlu çoğunluk sisteminin de farklı çeşitlerinden bahsedilebilir: (a) her bir seçim çevresinden sadece bir milletvekilinin seçildiği "tek-isimli" sistem ve (b) birden fazla milletvekilinin seçildiği "listeli" sistem..
Hem parlamento hem de devlet başkanlığı seçimleri için kullanılan tek isimli-tek turlu çoğunluk sistemi daha çok Anglo-Sakson sistemi olarak bilinir ve en eski uygulaması İngiliz Avam Kamarası seçimleridir. Ülkenin parlamento üye tam sayısı kadar seçim çevresine ayrıldığı bu sistemde (dar bölge), büyük partiler ile oyları belirli bölgelerde yoğunlaşmış partiler kazançlı çıkmaktadır. Tek isimli-iki turlu çoğunluk sisteminde ise birer adayın yarıştığı seçim çevrelerinde adaylardan birinin seçimi kazanması için nispi çoğunluk yeterli değildir. Bu durumda ilk turda hiçbir aday oyların mutlak çoğunluğunu elde edememişse birkaç hafta sonra adaylardan en çok oyu alan ikisi veya daha fazlası arasında ikinci tur oylama gerçekleştirilir. Genellikle mutlak çoğunluğun aranmadığı bu turda en çok oy alan aday kazanmış sayılır. Tek isimli-iki turlu çoğunluk sistemi günümüzde parlamento seçimleri için tercih edilmese de Fransa, Avusturya ve Portekiz'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uygulanmaktadır.
Seçim çevrelerinde birden fazla adayın seçildiği çoğunluk sistemleri ise "listeli-çoğunluk sistemi" olarak adlandırılır. Siyasal partilerin adaylarını listeler halinde gösterdiği bu sisteme, "geniş bölgeli çoğunluk sistemi" de denir. Bu sistem kendi içinde "partiye dayalı listeli-çoğunluk sistemi" ve "adaya dayalı listeli-çoğunluk sistemi" olmak üzere iki kategoriye ayrılır. Seçim sonucunda nispi veya mutlak çoğunluğu elde eden partinin bütün listesi seçilmiş sayıldığı için partiye dayalı listeli-çoğunluk sisteminde listedeki sıralamanın bir önemi yoktur. Adaya dayalı listeli-çoğunluk sisteminde ise seçmenler bir partinin blok listesine oy verebileceği gibi, farklı partilerin adaylarından oluşan karma bir liste de oluşturabilir. Tıpkı tek adaylı çoğunluk sistemi gibi, listeli çoğunluk sistemi de tek turlu ve iki turlu olmak üzere iki çeşittir: Listelerde yer alan adayların ilk turda kazanması için nispi çoğunluk yeterliyse buna "tek turlu-listeli çoğunluk sistemi", mutlak çoğunluk gerekliyse "iki turlu-listeli çoğunluk sistemi" denir. Adaya dayalı tek turlu-listeli çoğunluk sistemi Türkiye'de 1946-60 yılları arasında TBMM seçimlerinde uygulanmıştır. Bu süreç boyunca yapılan dört genel seçimde ortaya çıkan sonuçlar temsilde adaleti sağlamaktan çok uzak olduğu için eleştiri konusu olmuştur.
Yönetimde istikrar ilkesini öne çıkaran çoğunluk sistemine karşılık nispi temsil sistemi, daha çok temsilde adaleti sağlayacak sonuçlar üretmesiyle bilinir. Mahiyeti gereği listeli olarak uygulanması gereken bu sistem, ulusal düzeyde parlamento seçimleri ile yerel düzeyde belediye meclislerinin seçiminde kullanılmaktadır. Genel olarak siyasal partilerin aldıkları oy oranlarıyla temsil edilebilmesine imkan veren nispi temsil sisteminin orantısal temsil kabiliyeti; nispi temsilin türüne, seçim çevrelerinin sayısına, ulusal ve bölge barajı uygulamasına göre değişir. Bu anlamda seçim çevrelerinin büyümesi tam nispi temsile yakın sonuçlar ortaya çıkarırken, seçim çevrelerinin küçülmesi orantısal temsilden uzaklaşılarak büyük partilere avantaj sağlamaktadır. Ülkenin tek bir seçim çevresi olarak belirlendiği İsrail ve Hollanda örneği dışında, nispi temsil sistemi dünyada birden fazla seçim çevresinde uygulanmaktadır.
Nispi temsil sisteminin orantısal temsil kabiliyeti ile ilgili bir başka faktör, nispi temsilin alt-tipleri ile ilgilidir. Sözü edilen bu alt-tipler, daha çok seçim kotası dışında kalan artık oyların milletvekilliklerine dönüştürülmesi noktasında birbirinden ayrışmaktadır. Bu anlamda seçim kotası; belirli bir seçim çevresindeki geçerli oyların toplamının, o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilir. Buna göre seçmenlerin siyasal partilere verdikleri oylar, seçim kotasıyla eşleştirilerek milletvekilliğine dönüştürülür. Ancak bu durumda boşta kalan milletvekillikleri ve seçim kotası büyüklüğüne ulaşamayan artık oyların dağıtılması sorunu vardır. Artık oylar ve boşta kalan milletvekilliklerinin eşleştirilmesi ulusal düzeyde gerçekleştirilecekse buna "milli bakiye sistemi" adı verilir. Buna karşılık eşleştirme seçim çevresi düzeyinde yapılacaksa bu sistem "en büyük artık usûlü" adını alır. Boşta kalan milletvekillikleri artık oylara göre değil, siyasal partilerin ortalamasına (partilerin aldıkları oyların, seçim kotasına göre kazandıkları milletvekili sayısına 1 eklenerek elde edilen sayıya bölünmesi) göre dağıtılıyorsa, buna "en kuvvetli ortalama usûlü" adı verilir. En kuvvetli ortalamanın en iyi bilinen örnekleri İsrail ve Avusturya'da uygulanmaktadır. Milli bakiye sistemi ise Türkiye'de 1965 seçimlerinde uygulanmış ve çok küçük partilere bile parlamentoda temsil imkanı vermiştir.
Nispi temsilin d'Hondt usulü ise artık oy ve boş milletvekilliği bırakmayan bir yöntemdir. Buna göre siyasal partilerin seçim çevrelerindeki oyları, o seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısı ile orantılı olarak önce 1'e, sonra 2'ye, 3'eâ¦bölünerek elde edilen en büyük sayılar toplam milletvekillikleriyle eşleştirilir. Bu sistemin Danimarka, İsveç ve Norveç'te uygulanan bir benzeri olan Saint-Lague formülünde bölme işlemi sadece tek sayılarla gerçekleştirilir. Halen Türkiye'de kullanılmakta olan d'Hondt sisteminin kimi uygulamalarında seçmenlere siyasal partilerin belirlediği aday sıralamasında tercih yapma imkanı verilirken (tercihli oy), kimisinde böyle bir seçenek bulunmaz.
Nispi temsil sisteminin orantısal temsil kabiliyetini etkileyen bir başka faktör de ulusal ve bölge barajı uygulamalarıdır. Buna göre ulusal düzeyde geçerli oyların belirli bir oranında oy alamayan siyasal partiler, seçim çevrelerinde kazandıkları milletvekili sayısı ne olursa olsun parlamentoda temsil imkanı kazanamazlar. Örneğin ulusal baraj Hollanda'da %1, İsrail'de %2, Almanya'da %5, Türkiye'de %10 olarak uygulanmaktadır. Benzer bir baraj, seçim çevreleri düzeyinde de söz konusu olabilmektedir. Kuşkusuz bu durum genel olarak güçlü hükûmetlerin oluşumuna katkı sağlarken küçük siyasal partilerin parlamentoda temsilini güçleştirmektedir.
YAZAR
Hüseyin Sadoğlu