Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Stratejik Yönetim Nedir?

        Bir kurumun (örgütün) başarı fikri geliştirmesi, bunu nasıl gerçekleştireceğine ilişkin araçları belirlemesi ve uygulamaya aktarması olarak tanımlanabilir. Stratejik yönetimin ayırt edici özellikleri; gelecek, başarı ve bütüncül bakış olarak sıralanabilir. Bunlar esas alındığında stratejik yönetim, "bir kurumun başarı sağlama ve sürdürme amacıyla hedef belirlemesi ve tüm birimlerinin operasyonlarını, kaynak ve kabiliyetlerini belirlenen hedefleri gerçekleştirmeye yönelik bütüncül bir bakışla yönetmesi" olarak da tarif edilebilir. Uzun vadeli başarının tesadüf değil, stratejik tercihlerin ve kararlı uygulamaların sonucu olduğuna dikkat çeken stratejik yönetim, ister kurumsal ister bireysel düzeyde olsun, başarı için çok çalışmanın değil, zekice çalışmanın gerekliliğine vurgu yapar.

        Bu genel tanımın yanı sıra stratejik yönetimin anlamı, uygulandığı alana ve bu alandaki farklı görüşlere göre değişir. Bu bağlamda, stratejik yönetimin en yoğun uygulandığı askeri, kamu ve işletme alanlarında nasıl anlaşıldığına bakmak gerekir. 

        Kökeni askeri alana dayanan strateji kelimesi etimolojik olarak, Antik Yunancada "ordu" anlamına gelen stratos, "sevk etmek" anlamına gelen agos kelimelerinin birleşmesinden oluşan ve "orduyu sevk eden generalin sanatı" anlamına gelen strategos kelimesinden gelir. Bu bağlamda strateji, "generalin düşmanı yanıltma veya yenme planı çerçevesinde birlikleri sevk ve idare etme sanatı" anlamında kullanılır. MÖ 500 civarında Çinli stratejist Sun Tzu (ö. MÖ 496?) Savaş Sanatı adlı eserinde stratejinin taktik boyutuna dikkat çekerek ve spesifik taktik önerilerinde bulunarak strateji düşüncesine derinlik kattı. Stratejiyi "taktikler bütünü" olarak gören Tzu "savaşmadan kazanmak" gibi yumuşak güç kullanmayı öneren birçok taktik geliştirdi. İslam dünyasında strateji, Arapça "sevkülceyş" kelimesi ile ifade edilir. Bu kelime, Latin ve Çin dilindeki "ordunun sevk ve idaresinde izlenecek yol" ile aynı anlama gelir. Müslüman coğrafyasında strateji düşüncesi, Kur'an ve hadislerde zikredilen çok sayıdaki kavramın (basiret, feraset, ihtiyat, tedbir, hile vb.) yorumlanması ile manevi içerikli zengin bir anlama sahip oldu. Hem askeri hem de manevi anlamlar içeren bu strateji anlayışı, Selahaddin Eyyubi (ö. 1193) (Kudüs'ün Haçlılardan geri alınması) ve Fatih Sultan Mehmed (ö. 1481) (İstanbul'un fethi) gibi tarihe yön veren strateji dehalarının ortaya çıkmasında etkili oldu. 19. yüzyılda Prusyalı General Carl von Clausewitz (ö. 1831) Savaş Üzerine adlı eseri ile askeri harekatın dinamik ve öngörülemez doğasına ilişkin ufuk açıcı tespit ve önerileri ile modern askeri stratejinin temellerini attı. Napolyon'un (ö. 1821) etkili olduğu aynı dönemde strateji; askeri, psikolojik, ekonomik, teknolojik vs. unsurları da içeren topyekûn savaş anlamı kazanarak daha geniş zemine oturdu. Karmaşıklaşan askerlik dünyasında, başta topyekûn savaş stratejisi olmak üzere savaş teknolojilerine dayanan stratejiler, dönüşüm stratejisi, hibrit strateji, asimetrik strateji, gerilla stratejisi gibi çok sayıda yaklaşım hem eğitimde hem de uygulamada kullanılmaktadır. 

        Askeri alanın yanı sıra stratejik yönetimin geliştiği bir diğer alan devlet veya kamu yönetimi alanıdır. Machiavelli'nin 1532'de yazdığı Prens adlı eser, devlet liderlerine başarı için stratejik nitelikte öneriler sunar. Bu önerilerin bir kısmı, günümüzde Makyavelizm olarak isimlendirilen ve devlet yöneticilerinin çıkarları için her aracı kullanılabileceğini savunan düşünceler olarak bilinir. Makyavelizm yanıltıcı, manipülatif ve etik dışı önerilerde bulunmakla beraber siyaset ve uluslararası ilişkiler alanında realist yaklaşım olarak adlandırılan görüşün temellerini oluşturur. İslam dünyasında devlet adamlarına tavsiyeler içeren Siyasetname adıyla çok sayıda risale bulunmaktadır. Bunların ortak özelliği, Makyavelizm'in tersine, strateji olarak devlet adamlarına yönetimde etik ilkeleri esas almalarını önermeleri ve dolayısıyla realist değil, idealist bir anlayış ve yaklaşım sunmalarıdır.

        Günümüzde başta Anglo Sakson ülkeleri olmak üzere birçok ülkede stratejik planlama ve yönetim yasal bir zorunluk olarak uygulanmaktadır. Türkiye'de 2003'de çıkan 5018 sayılı Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile kamu kurumlarında stratejik planlama uygulamalarına geçildi. Kamuda stratejik yönetime geçişin amacı, "kısa vadeli bir bakış ile günü kurtarmak yerine önceden belirlenen hedefler doğrultusunda kaynak kullanımında etkinlik sağlama ve vatandaş memnuniyetini artırma" olarak ifade edilebilir. 

        Askeri alan ve kamu alanlarından sonra stratejik yönetim düşüncesinin gelişimine ivme kazandıran özel sektör alanı oldu. Stratejik planlama bir kavram olarak iş dünyasında 1950'nin sonunda ortaya çıktı ancak 1960 ve 1970'lerde popülerlik kazandı. Stratejik planlama; işletmeyi kurumsal sınırları içinde değil, geniş faaliyet çevresiyle birlikte ele almanın gerekliliği fikrinden hareket ile hem iç çevresindeki güçlü ve zayıf yanları hem de dış çevresindeki fırsat ve tehditleri (SWOT) dikkate alarak plan yapmanın, sorunları daha kapsamlı, dengeli ve etkin çözmeyi sağlayacağı görüşünü ifade ediyordu. Fakat 1970'lerde yaşanan petrol krizleri ve rekabetin artması pazarları karmaşık, istikrarsız ve belirsiz hale dönüştürdü. Pazarların değişen atmosferi, stratejik plan yapmayı zorlaştırdı. Stratejinin dayandığı geleceği öngörmek zorlaştıkça plan yapmak da zorlaştı. Önce plan, sonra eylem yaklaşımı masa başında hazırlanan ancak uygulanamayan çok sayıda planın ortaya çıkmasına yol açtı. 1970'lerin sonuna doğru, masa başında hazırlanan (büyük) stratejik planlar yerine uygulamanın içinde öğrenerek (küçük adımlarla) ilerleme yoluyla strateji yapmanın gerekliliği öne sürüldü. Öğrenme Okulu olarak adlandırılan bu yaklaşıma göre, organizasyon ile çevresi arasındaki aracı güç olarak strateji, "bir organizasyonun çevresini yönetmek için aldığı kararlar silsilesindeki tutarlı örüntü" olarak görülmeliydi. Hem planlama hem de öğrenme okulunun görüşlerinde stratejinin uygulama sürecine ilişkin açıklamalar yüzeysel kaldı. 1990'ların sonuna doğru Uygulamada Strateji adıyla başka bir görüş ortaya çıktı. Bu görüş stratejiyi; hayata geçirilme sürecindeki "uygulayıcılar", kurumsal sosyal "pratikler" ve birbirini izleyen eylemler dizisi olarak "praksisler" çerçevesinde ele alarak süreç açıklamalarına derinlik kazandırdı.

        Stratejinin planlama yoluyla mı yoksa öğrenme yoluyla mı geliştirilmesi gerektiğine ve kurumsal sosyal çevredeki uygulamalarına ilişkin tartışmalar stratejinin "nasıl" yapılması, yani "süreci" ile ilgiliydi. 1980'lerde iş dünyasında strateji düşüncesindeki ilerlemenin bir sonraki adımı stratejinin "ne" olması gerektiği ile ilgili "içerik" tartışmalarına kaydı. 1970'lerde sürekli artan ve derinleşen "rekabetin yönetilmesi" temel sorun halini aldı. Rekabet sorununa çözüm olarak strateji düşüncesi, askeri alandaki binlerce yıllık strateji birikim ve mirasının işaret ettiği savaş anlayışına doğru kaymaya başladı: rekabet stratejisi. Rekabet stratejisi, stratejik planlamadan farklı olarak odağını, zaman boyutuyla "dikey planlama" yapmaktan rekabet boyutuyla "yatay planlama"ya kaydırdı. Böylece strateji, "pazarda karşılıklı rekabet içinde olunan rakiplere karşı üstünlük kazandıracak dinamikleri belirleme ve geliştirme" anlamı kazanmaya başladı. 1980-1990 yılları arasında baskın rekabet stratejisi anlayışı, Pozisyon Okulu olarak adlandırılan yaklaşım oldu. Bu yaklaşımın öncüsü Porter stratejiyi, rekabetçi bakışla "işletmeyi pazarlık gücü yüksek, rakiplerine üstün ve karlı kılacak şekilde pazar güçlerine karşı pozisyonlandırma" olarak yorumladı. Her pazarı oluşturan 5 gücün (rakipler, müşteriler, tedarikçiler, ikame ürün üreticileri ve yeni yatırımcılar) olduğunu ve bu güçlerin birlikte pazarın karlılık potansiyelini belirlediğini ifade eden Porter, işletmenin karlılığını belirleyen bu güçlere karşı pozisyon almanın üç jenerik strateji (maliyet liderliği, farklılaşma ve odaklaşma) ile mümkün olabileceğini ileri sürdü. Beş güce karşı üç jenerik stratejiden birini tercih ederek kendini pozisyonlandıran ve bu stratejileri kendine özgü bir değer zincirine dönüştürebilen işletmeler, bunları yapmayanlara göre rekabet üstünlüğü elde edeceklerdir, iddiasını öne sürdü. 

        Bu görüşe karşı 1980'li yılların ortasında ileri sürülen ve 1990'dan bu yana baskın yaklaşım durumunda olan başka bir görüş gelişti. Kaynaklara Dayalı Okul olarak adlandırılan bu görüşe göre asıl sorun, pozisyon tercihi değil, aynı stratejik pozisyonu tercih eden yakın rakiplere karşı nasıl rekabet üstünlüğü elde edileceği ve sürdürüleceği olarak görülmeliydi. Bu okulun savunucularına göre stratejik yönetimin odağında, işletmeleri birbirinden farklılaştıran ve kurumsal ortak öğrenmeye dayanan kaynak ve kabiliyetlerin yönetimi olmalıydı. "Bütün kaynak ve kabiliyetler de eşit önemde değildir; değerli, az bulunan, taklidi zor ve organize edilmeye elverişli nitelikte olanlar, yani temel yetkinlikler stratejik önemdedir" varsayımından hareket ile stratejik yönetimin "organizasyonel temel yetkinlikleri geliştirme mimarisi" olarak görülmesi gerektiği ileri sürüldü. Oldukça üretken olan bu okulun çizgisinde "dinamik yetkinlikler," "Mavi Okyanus" gibi farklı yaklaşımlar ortaya çıkmaya devam etmektedir.

        Stratejik yönetimin anlamı uygulandığı alan veya o alandaki farklı görüşlere göre değişmekle birlikte hepsi ortak bir zeminde buluşmaktadır. Bütün stratejik planlar üç unsurdan oluşur: mevcut durumun değerlendirmesi (neredeyiz), ulaşılmak istenen ideal gelecek tarifi (nereye varmak istiyoruz) ve bunun nasıl başarılacağına ilişkin araçların (yöntem) belirlenmesi. Stratejik yönetim; stratejik planlamayı da içine alan daha geniş bir yönetim yaklaşımı olarak strateji geliştirme, strateji uygulama ve strateji değerlendirme adımlarından oluşur. 

        YAZAR

        Mehmet Barca