Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı: "Nasıl yardımcı olalım?" sorusunun yanıtı koşulsuz güven sağlayıp "Yanındayım" diyebilmek ve bunu sürekli hale getirmek | Sağlık Haberleri
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        21. yüzyılın en büyük doğa ve insan kaynaklı felaketini yaşıyoruz. Yıkıcı etkisinin sanılandan büyük ve geniş olunca sadece evler değil sosyal yaşam da hasar görüyor, roller ve ilişkiler yitiriliyor, hayaller yıkılıyor. Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, “Travma sarmalı olarak adlandırılan bu ardıl yıkım, deprem sonrası sadece enkazda kalanlar için değil kurtulup sağ çıkanlar için de sürekli yeni kayıp ve ruhsal etkilenmelere yol açacak travmatik olaylar zinciri anlamına geliyor” diyor ve devam ediyor; “Bir anne ya da baba için evladına su bulamamak depremin evlerinde yarattığı hasar kadar incitici ve unutulmaz olabilir. Bu derin bir yalnızlık ve çaresizlik yaşantısıdır. Bu noktada ‘Nasıl yardımcı olalım?’ sorusunun ilk yanıtı koşulsuz güven sağlayarak “yanındayım” diyebilmektir. Böylesi bir afet sonrası bizi en güçlü kılacak şey dayanışmamız, toplumsal birlikteliğimiz ve birbirimizin ihtiyacını görebilmemizdir. İhtiyacın görülmesi hem fark edilme hem de depremi yaşayanlar adına tüm ihtiyaçların karşılanması anlamına gelir” diyor.

        SADECE “BURADAYIM!” DEMEK YETMEZ

        Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım’a göre dayanışma güzel bir duygu olmakla birlikte, en önemli ölçüt yardımların kişilerin haysiyet ve otonomisinin korunarak yapılmasıdır. Akgün kişinin kendisini aciz hissetmemesinin ancak ona seçim hakkı tanınabilecek bir ihtiyaç karşılama yöntemiyle sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Afet sonrası kişiler en çok yalnızlık, belirsizlik ve çaresizlik gibi duygularla karşılaşıyor. Bu duygular arttıkça öfke ve suçluluk da artıyor. Etkilenmeyi artıran faktörler ise kişide geleceğinin belirsiz olduğu hissi, depreme bağlı ortaya çıkan uykusuzluk-endişe hali, nefes almada güçlük, afeti her an yaşıyormuş duygusu, bedensel belirtilerin yarattığı huzursuzluk ile geleceği kurgulayamama olarak sıralanıyor.

        Yıldırım, “Bütün bu nedenlerle eğer bir fayda sağlamak istiyorsak öncelikle kişilerin yalnızlığına dokunmalı ve bu yalnızlığı giderecek davranışlarda bulunmalıyız. Bunun için sadece ‘Buradayım’ demek yetmez. Kişi istemese de onun zorluğunu fark etmek, ihtiyacını görmek ve her anlamda onun yanında olmak için çaba göstermek zorundayız” diyor.

        BİR DEPREM KÜLTÜRÜ YARATMAYA MECBURUZ

        İstiyoruz ki bu deprem sonrası yaptıklarımız diğerlerinden farklı olsun. Önceliğimiz bu afeti yaşayan kişileri merkeze almak ve onların zorluklarını azaltmak. Bu acıyı tümüyle söndürmeli miyiz bilemiyorum. Geçmişte yaşadığımız bunca yıkıma ve acıya rağmen ne toplumda ne de devlet kurumlarında bir deprem kültürü oluşmadı. Ara sıra akla gelse de bu kültür bugüne dek sadece hatırlatıcı bir sarsıntının ardından görünüp, aylar içinde kayboldu. Oysa hem yitirdiğimiz insanlar hatırına hem de geleceğimizi mutlu kılma adına bu afeti ve yaşadıklarımızı unutmamalıyız. Bu söylediğim klasik travma sonrası psikososyal rehabilitasyon diline pek uymamakla birlikte bir deprem kültürü yaratmak istiyorsak bunu başarmaya mecburuz. Geleceği kurgularken depremden zarar görmeyeceğimiz bir dünya inşa etmeliyiz. Devlet kurumlarında ve devlet aklında bir deprem gerçeği oluşturmak ana hedefimiz olmalı.

        HERKES KENDİNİ “NEYİ EKSİK YAPTIK” DİYE SORGULAMALI

        Depremin ilk anından itibaren birçok meslek grubu insanlara dokunmaya çalıştı. Bunlar arasında “Türkiye Psikiyatri Derneği” olarak yerel ve merkezi anlamda büyük depreme göre örgütlenmiş en hazır yapılardan biriydik. Psikiyatristler olarak toplumun gölgede kalan acılarına ve onarılmaz denen yaralarına derman olmaya çalışıyoruz. Halen bölgede hizmet veren ve sahada hizmet kuran gönüllülerimiz, merkez koordinasyonda gece gündüz çalışan 30 üyemiz ve hali hazırda bölgeye gönüllü gitmeye hazır 800 gönüllümüz var. Deprem bilgi kütüphanemiz ve geçmiş deneyimimizle hazırladığımız işlevsel raporlarımızın varlığına karşın ne yaparsak yapalım hala bir şeyleri eksik bıraktığımız duygusundan kurtulamıyoruz. Bu duygu herkesin peşinde olmalı ve herkes ‘neyi eksik yaptık’ diye sorgulamalı. Afet hazırlık kurgusu eleştirel dil ile mümkün. Alkışların bir anlamı yok. Önceki depremlerde gördüğümüz kahramanlık öykülerine değil adam akıllı bir hatalar analizine ihtiyacımız var. Belki de yüreğimizi en çok yakan kısım deprem sonrasının önlenebilir felaketler içermesi ve buna görmemize rağmen elimizden bir şey gelmemesi.”

        REKLAM
        ÖNERİLEN VİDEO
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ