Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Alzheimer hastalığının bir tür toplumsal pandemi haline gelmesinin ardından hafıza merkezleri olarak anılan kliniklerin sayısı artmaya başladı. Tedavi anlamında hâlâ çok etkin olmasalar da bu merkezlerin hastalara tanı konulması, hastalığın takibi ve nasıl seyir gösterdiği yanında mümkün olan tedavi seçeneklerinin kullanılması için kurulduğu belirtiliyor. Medipol Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Sinirbilim yüksek lisans ve doktora programlarının sorumlusu Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, ismen farklılık gösterse de bu tür merkezlerin Türkiye’de de bulunduğunu söylüyor. Hanoğlu, görev yaptığı merkezin farkının ise Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar dışında diğer nedenlerle zihinsel yeteneklerinde problem olan hastaları da kabul etmeleri olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenler arasında kalp durması, beynin oksijensiz kalması, trafik kazalarından sonra zihinsel yetenek bozuklukları ile Multıple Skleroz (MS) ve Epilepsi gibi nörolojik kaynaklı bilişsel bozukluklar da bulunuyor. Temel hedefin bilişsel işlev bozukluklarına çoklu yaklaşımda bulunulması olduğu belirtiliyor. Henüz kesin tedavileri olmadığı için Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarda bilişsel bozuklukların ilerlemesi tam olarak durdurulamıyor. Bu noktada bilişsel rehabilitasyon büyük önem taşıyor.

HASTALARI BEKLEYEN AŞAMALAR

Nörodejeneratif hastalıklara tanı koymak zor olabiliyor. Bu grupta en sık görülen hastalık Alzheimer olsa da daha nadir görülen alt gruplar da bulunuyor. Artık çok sık rastlamaya başladığımız Alzheimer hastalığında en önemli biyolojik faktör “yaş” olarak görülüyor. Toplum olarak hızla yaşlandığımız gerçeğini unutmamamız gerekiyor. 65 yaş üstü nüfusumuzun yüzde 10’u bulması ise tehlikeye işaret ediyor. Hastalığın 65 yaş üstünde ortaya çıkma sıklığı yüzde 5-8 iken, 85 yaşta yüzde 35’e çıkması ise bu inanılmaz artışın yaratacağı sorunları gösteriyor. Sorunun büyümemesi için bu riskli grubu korumaya almamız ve hazırlıklı olmamız gerektiği belirtiliyor.

ÜÇÜNCÜL MERKEZLER

Bahsedilen hastalıkların tanıları “üçüncül merkezler” olarak adlandırılan ve sadece bu hastalıklarla uğraşmayı görev edinmiş merkezlerde konuyor. Hem tanı hem de tedaviye yönelik çoklu yaklaşım hasta açısından daha faydalı bulunuyor. Merkeze başvuran hasta ilk aşamada detaylı bir muayeneden geçiriliyor. Sonrasında klasik beyin filmi ve kan tetkikleri hastalıkla ilgili ilk verileri sağlıyor. Bunun ardından ‘nöropsikometrik’ değerlendirme’ adı verilen ve hastanın bilişsel işlevlerini ayrıntılı değerlendiren bir test gerçekleştiriliyor. Bu test kişide bir bozukluk olup olmadığını, varsa bozukluğun paterni ile şiddetini ortaya çıkarıyor. Bu veriler klinik tedavi için kullanılan yöntemlerde önemli yol göstericiler olarak değerlendiriliyor. Olmazsa olmazlar arasında gösterilen “kâğıt kalem testi” ise hastanın durumuna göre birkaç saat sürebiliyor. Testin, farklı şehirlerde veya yurt dışında olan hastalara uzaktan da uygulanabildiği belirtiliyor. Bu test sonucunda kişinin belleğinde bir bozukluk olup olmadığı ve eğer varsa bozukluğun hangi bölgede yer aldığı tespit edilerek şiddetine yönelik bilgi ediniliyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ