Hastalık sandığımız aslında iyileşme olabilir mi?
İnsanoğlu kendi bedeninin ve doğanın gizemlerini çözebilmek için sürekli yeni çareler ve metotlar arayışında. Konvansiyonel tıp da denilen Batı tıbbı sisteminin insanı organlara bölen ve hastalıkları yalnızca belirti, tedaviyi de bu belirtilerin olmaması şeklinde algılayan bakış açısından memnuniyetsizlik de yeni şifa arayışları için öncü oluyor. Geçen hafta sonu katıldığım Meksikalı Doktor Nirdosh Kohra’nın “yeni tıp” eğitiminde hastalık ve sağlığa dair anlayışların nasıl tersyüz olabildiğini gördüm. Benim gibi hastalıkla sorunlu ilişkisi olan bir kişi için gerçekten devrim niteliğinde bilgilerdi. Nirdosh Kohra, yeni tıbbın insan sağlığına yaklaşımını şu şekilde açıklıyor:
“Yeni tıp aracılığıyla, insan vücudunun, hayatta yüzleştiğimiz her türlü durumun karşısında, hayatta kalmamıza, büyümemize ve bilinçli olmamıza yardımcı olduğunu anlayabiliriz. Rahatsız edici semptomlarla ya da hastalıklarla mücadele ediyor olsak bile, bedenimiz, daima iyileşmemize yardımcı olur.”
Buna göre insanın karşı karşıya kaldığı beklenmedik, şoke edici ve kendini yalnız, çaresiz hissettiği durumlar, bedende birtakım etkileşimleri tetikliyor. Yeni tıp bu etkileşime “çatışma” diyor. Vücut çatışmayı çözdüğünde ise belirtiler ortaya çıkıyor. En büyük fark burada başlıyor. Batı tıbbının “hastalık” diyerek bastırmaya çalıştığı bu belirtilere yeni tıp “iyileşmenin ilk safhası” diyor. Çatışma ne kadar uzun sürerse sürsün hastalık belirtilerinin yoğun olarak yaşandığı iyileşmenin ilk safhasının 21 günden uzun sürmeyeceğini belirtiyor Kohra.
Buna göre ani, şoke edici ve çaresiz/ yalnız hissettiğimiz duygu durumlarının bedendeki organlarda belli karşılıkları var. Mesela ölüm korkusu akciğeri, aç kalma/işsiz kalma korkusu karaciğeri tetikliyor... Duygunun vücudumuzda yarattığı çatışmanın çözülmeye başladığı anda ortaya çıkan hastalık belirtileri (öksürük, ateş, ishal, kusma vs.) vücudun kendini iyileştirme sisteminin harekete geçtiğine işaret ediyor. Eğer vücudumuzu dinler, yeterince dinlenir, yeterince sıvı alır, doğal beslenmeye dikkat eder ve panik olmazsak belirtiler yavaş yavaş ortadan kayboluyor ve nekahet evresi başlıyor. Ama eğer hastalandığımız için panik olursak, endişe, korku, önyargılarla dolarsak o zaman vücutta başka etkileşimlerin başlamasına yol açıyoruz ve iyileşmenin yerini farklı çatışmalar alıyor. Bu da “kronik hastalık” dediğimiz, iyileşme döngüsünün tamamlanmasına izin vermeyen, zincirleme etkileşimleri doğuruyor.
Yeni tıp, sağlığın sorumluluğunu almayı teşvik ettiği gibi Batı tıbbının teşhislerine de eleştirel gözle bakmayı salık veriyor. Kültürel ve toplumsal şartlanmalarımızdan ötürü herhangi bir hastalığımıza teşhis konduğunda paniğe geçtiğimizi, oysa teşhisin “mutlak hakikat” olmadığını, “Belki öyledir, belki de öyle değildir” tadında bir yaklaşımın benimsenmesini öneriyor.
Kohra’ya göre hücre çoğalması yani kanser de, alerji de, sivilce de, orta kulak iltihabı ya da diz ağrısı da vücudun iyileşme çabalarının göstergeleri. Hastalığın kendisinden çok hastalığa olan korku temelli yaklaşımımızdan zarar gördüğümüz bilgisi benim için yeni değil. Bundan birkaç sene önce Uzay her hastalandığında endişeye gömülüp doktor doktor koşuşturduğumu çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar, farkında olmadığım bir şekilde, her hastalığın sonucunda ölüm beklediğimi şimdi çok iyi anlıyorum. Bunu hafifletip delirmeden, hafif kaygıya geçebilmek için 3 senedir kendimle çalıştım ve devam ediyorum.
Beklenmedik, bize çaresiz hissettiren olaylarla karşılaşmalar kişisel ya da toplumsal hayatımızda hiç de seyrek değil, özellikle şu son senelerde. Olanları, olacakları kontrol edemiyoruz. Lakin, kendimizi yalnız hissetmek zorunda değiliz. Yeni tıp yaklaşımında travmatik yaşantıların yarattığı etkileri içimizde tutmayıp anlayışla dinleyecek birileriyle paylaşmak, olayın vücutta başlatacağı etkileşimin önüne geçebiliyor. “Tek başıma halledebilirim, yapayalnızım, bunlar bir tek bana oluyor, olacak her şeyi ben kontrol etmeliyim” tavrını değiştirmenin bile sağlığımız için büyük bir adım olabileceği anlatılıyor. Travmatik yaşantı biriyle paylaşıldığında artık yalnız olmadığını anlıyor insan..
Bu konu çok ilginç, çok geniş... Dilim döndüğünce paylaşmaya devam edeceğim. Yarın.
Not: Kohra Batı tıbbı eğitimi almış, fakat bunu tatmin edici bulmayıp mezuniyetinden sonra dünyanın pek çok yerinde farklı şifa teknikleri öğrenmiş, son olarak da Dr. Ryke Geerd Hamer’ın kurduğu yeni tıp yöntemiyle tanışmış ve bu konuda uzmanlaşmış. Benim katıldığım eğitim, bu metodun temel birkaç cümlesini aktarmak üzerineydi.
- Sol beyin sisteminde gölgede kalanlar: Dislektik çocuklar6 yıl önce
- 'Tıp felsefesi, hekimi teknisyen olmaktan kurtarır'6 yıl önce
- Sevilmemiş kız çocukları yanlış adamları bulurlar6 yıl önce
- Alerjik çocuk istemiyorsak 'doğaya dönmek tek çözüm'6 yıl önce
- Biz kötü ev hayvanlarıyız çünkü 'Doğamızın dışında davranıyoruz'6 yıl önce
- Sömestr sürerken çocuklar ne izlesin, ne izlemesin?6 yıl önce
- Pentagram ve 'çalışkan iki'ler6 yıl önce
- "Evlilik: Birbirinin en mahrem tanığı olmak"6 yıl önce
- "Biz çok çeşitliyiz"6 yıl önce
- Dijital dünyada çocuk, genç ve yetişkin olmak6 yıl önce