İklim herkesin birincil önceliği olmalı
HERKESİN, istisnasız herkesin işini gücünü bir süreliğine sessizce yere bırakıp uzun zamandır var olan, ama çok az kişinin dikkatini çeken, bu yok sayma hali devam ettikçe de her birimizi mutlaka içine alacak bir konuyla uğraşmamızın vakti geldi: Küresel iklim değişikliği ile...
Devlet başkanlarının, politika yapıcıların, şehirleri yönetenlerin, devletlerden oluşan örgütlerin ilk adımı atması gerekiyor. Kimin kimden daha üstün olduğunu, kimin kimi daha fazla sömüreceğini ya da olduğu yerden ötekine dikleneceğini, kendisinden daha fakir ülkeleri daha fazla bozarak ne kadar zenginleşeceğini bir anlığına bırakmak lazım artık. Bakın. Az vakit kaldı. Bugün bize, yarın size. Dün Suriye’ye, yarın bize. Kuzey Kutbu’nun artık olmadığı bir dünyaya doğru gidiyoruz hızla. Soluduğumuz hava pis, nehirlerdeki sular pis, toprak pis bakın. Uğruna savaştığınız gücün de, iktidarın da anlamı olmayacak içecek suyun kalmadığı bir dünyada. Durun. Durdurun.
Sonra anne-babalar, öğretmenler, okul sahipleri ve çocuklarla ilgili tüm kişiler toplanalım. Ve çocuklara öğretilecekleri baştan tasarlayalım. Çünkü artık Mercidabık Savaşı’nı bilmek değil dünyanın döngülerini bilmek, “çevre” yi kendinden dışarda bir şey olarak algılamaktan öteye varmak, kâğıttaki coğrafya yerine bu bedende nasıl yaşanıyor bilgisini almalarını sağlamak gerek çocuklarımız için... Önce kendilik bilgisini (ortalama 70 yıl yaşayacağın bu bedene nasıl iyi bakarsın, ne yer ne içer, nasıl hareket ettirirsin, duygularını nasıl, nereden tanırsın, başkalarının halinden nasıl anlarsın), sonra da birlik bilgisini (dünyanın taşıyla toprağıyla, hayvanı, bitkisiyle yaşayan bir organizma olduğunu, bunu bozmadan kullanmayı) öğrenerek büyümeli çocuklar. Dış bilginin yerini “iç bilgi”, ayrılığın yerini “birlik bilinci” almalı. Öğretelim. Öğretilsin.
Sonra diğer kişiler, örneğin iş sahipleri, memurlar, emekliler, inşaatçılar, eczacılar, müzisyenler, marangozlar, çiftçiler, mühendisler, yazarlar, çöpçüler... Aklınıza kim gelirse... Hepimizin durup yeniden başlaması ve birincil önceliği, senelerdir yaşam tarzımızla büyük hasar verdiğimiz ekolojik sistemi tamir etmeye vermemiz gerekiyor. Yaşamın devamı için. Yaşamın kutsallığı için.
Çünkü “mitakuye oyasin” yani “hepimiz birbirimize bağlıyız”. Her birimiz, kim olursak olalım, insan ya da hayvan ya da bitki ya da taş, toprak ya da dere, deniz, hepimiz aynıyız, biriz. Kimse bir diğerinden daha iyi değil. Ve bunlardan biri kötüye gidiyorsa aslında hepimiz kötüye gidiyoruz demek. Su kirleniyorsa insan temiz kalamaz demek. Ve bağlantıda olduklarımıza verdiğimiz zararı azaltmayı seçmezsek eğer bu dünyada geleceğimiz olmayacak.
Çünkü, bu yeşil-mavi gezegeni kurutup, çöle döndürüp kaçmayı planladığınız Mars zaten bir çöl. Denizi ve ormanı çöle çevirip zaten çöl olan bir yere kaçıp orada deniz ve ağaç üretmeye çalışmak çok saçma değil mi, bir düşünün Allah aşkına...
Durun ve elinizdeki işi bırakın. Bakın, yuvamızın bize ihtiyacı var. Duyun. Görün.
Aksi halde Mad Max; aksi halde her şey boşuna. Bir de şu var ki geri kalan bütün gündemler anlamsız bu durumda.