Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOCUKLARI 4 ve 8 yaşları arasında olan 9 yetişkin, bir masanın başında oturuyoruz. Dünyanın derdi çok, dışarısı karanlık, içsel konulara bakarak kendimizi dengede tutuyoruz çoğumuz... Aramızdan birisi diyor ki: “Bizim oğlana bir şey yaptırmanın yolunu buldum. Eskiden ‘Git ellerini yıka’ diyordum ve yıkamıyordu, sonunda tartışmaya başlıyorduk. Şimdi okul pedagogunun da desteğiyle ‘Ellerini yıkayabilirsin canım’ diyorum, yıkıyor vallahi...”

        - Ellerini yıkayabilirsin...

        - Bulaşıkları boşaltmama yardım edebilirsin...

        - Odanı toplayabilirsin...

        - Saçlarını tarayabilirsin...

        Soru yok, rica yok, eleştirme yok, emir yok. Ne kadar basit değil mi? Değil, neredeyse bir devrim bu.

        Nöropsikiyatrist Dan Siegel’in yakın zamanda İngilizce’de yayınlanan “Evet Beyni: Çocuğunuzda Cesaret, Merak ve Esnekliği Nasıl Geliştirebilirsiniz?” isimli kitabında önerdiği yaklaşıma çok benziyor. Bir örnekle anlatayım:

        Çocuğunuz akşam yemeğinden önce dondurma istiyor, siz de “Kesinlikle hayır!” diyorsunuz, hatta “Olmaz öyle saçma şey, önce yemek!” Genellikle böyle diyoruz farkındaysanız. İyi bir niyetimiz var (çocuğun yemekten önce dondurma yiyerek asıl besini alacağı gıdayı yiyemeyecek hale gelmemesi) ve fakat çocuğa bu niyeti “Hayır!” diyerek aktarmaya çalışıyoruz. İletişimde olduğumuz insana “Hayır” dememiz, kendini öğrenmeye ve diğer insanlarla bağlantı kurmaya kapatmasına yol açıyor.

        Siegel’in “Evet Beyni” yaklaşımında şunu öneriyor:

        - “Yemekten önce dondurma yiyebilir miyim?”

        - “Önce yemek yiyelim, sonra da ne zaman beraber dondurma yiyeceğimizi planlayalım, sen söyleyince benim de canım dondurma çekti.”

        İsteği duydunuz, isteğin karşısındaki hislere uyum gösterdiniz, hatta bunlara katıldınız. Aslında “Hayır, yemekten önce dondurma yemeyeceğiz” diyorsunuz, ama bunu bu şekilde söylemiyorsunuz. “İsteğinin ardında yatan arzuyu görüyorum ve bu his, benim bile katılabileceğim bir his” mesajı veriyorsunuz. İşte buna Dan Siegel, “Evet beyni yapısı oluşturmak” diyor ve aynı zamanda “Yemekten önce dondurma yemiyoruz” sınırını koymanın yolunu da sunuyor.

        POZİTİF YAKLAŞIM

        “İki yaklaşım arasındaki temel fark, beyin yapısında dramatik değişimlere sebep oluyor” diyor Siegel ve bu yaklaşımını şöyle ifade ediyor: “Bir çocuğa dikkatini nereye odaklamasına yardım ederseniz orada nöronal aktivasyonu uyarıyorsunuz. Çocuğunuzun entegre, güçlü yapısı olan bir beyin geliştirmesini sağlamak için sinir cerrahı olmanız gerekmiyor, onlarla ilham veren bir ilişki kurmanız gerekiyor.”

        Bir yetişkinle ilişkisinde tekrar tekrar yaratılan “Evet beyni” durumları, çocuğun hayatında bir olumluluk unsuru haline geliyor. “Hayır beyni” ise kendimizi tehdit altında hissetmemize sebep oluyor ve kendimizi kapatıyoruz..

        “Evet beyni”nin sinirsel devrelerine baktığınız zaman hayatın getirdiklerine yönelik pozitif bir yaklaşım var. Yaşadığınız bir güçlüğün, çökmek değil, daha fazla öğrenmek için bir fırsat olduğunu anlıyorsunuz. “Bir arkadaşınız veya ailenizden biriyle yaşadığınız bir zorluğun, karşı saldırıya geçmek ve kin gütmek değil, daha yakınlaşmak için bir fırsat olduğunu öğreniyorsunuz” diyor Dan Siegel kitabında...

        Söz gerçekten de insanın içinin aynası. Ebeveynin kullandığı sözler ise çocuğun hayatı boyunca kendisiyle ve dünyayla ilgili olan algısının temellerini oluşturuyor.

        Sürekli engellenen ve kendini güdük hissettiği için tehditler savuran, şiddete meyilli, dünyayı çekilmez bir yer haline getiren insanların çocukluğunda bol bol “hayır” duyduğunu düşünüyorum bugünlerde... Ve onların yerine yapabileceğine inanan, dünyaya güvenen, yaşamın her formuna saygılı ve sevgili, kendini olduğu gibi dünyayı da keşfetmeye hazır çocuklar yetiştirebileceğimiz günlerin umudunu taşıyorum içimde bir yerlerde.

        Diğer Yazılar