Direnen politbüro ve hâkime kurşun
TÜRKİYE'de yaşanan değişimi anlatmak için çeşitli tanımlar yapılıyor. Nuray Mert, siyaset bilimci Andrew Arato'ya atfen, "Türkiye'de devrim olmadan, devrim yapılmaya çalışılıyor" dedi. Cengiz Çandar da başka birine atfen, "Devletin içindeki Sovyetler Birliği çöküyor" diye yazdı. Çandar, bu ifadeyi kendisine söyleyen kişiyi de şöyle tanımladı: "Devlet bürokrasisinin en tepe noktası sayılan makamdaki insan." Hatta devlet bürokrasisinin en tepesindeki bu meçhul isim, "Devletin birçok kurumu zaman içinde çöküşe geçmişti, çöküş mukadderdi" bile demiş. Bu sözler hem ağır, hem de bazılarını kızdıracak ifadeler. Kolayca, "İşte bunlar, Türkiye'yi çökertmeye çalışıyorlar ve devlette işbirlikçileri de var" diyebilirsiniz. Peki gerçek ne? Gerçek tam da ortalarda bir yerlerde.
*
Türkiye'de bugüne kadar "Özel Kuvvetler veya Seferberlik Tetkik Dairesi" bir sırdı. Hatta öyle bir sırdı ki, varlığını başbakanlar bile tesadüfen öğrendiler. Kendilerinden ancak para istenince böyle bir gerçekle yüzleştiler. Tüm dünya, benzer kuruluşlarını hizaya çekerken, "Memleketin ulvi çıkarları" diye, bu "sır küpleri" görmezden gelindi. Ama dünya değişti. Köprünün altından çok sular aktı. İşte Ankara, bu değişimin sancılarını yaşıyor. "Devletin içindeki Sovyetler Birliği" çökerken "Politbüro"su direniyor. Hâkimleri, savcıları tehdit etmek de şaşırtıcı değil, kurşun göndermek de. Önemli olan, tehdit edilenlerin bu tehditlere pabuç bırakmaması.
*
Devlet bürokrasisinin en tepesindeki o kişi kimse, ortaya çıkıp açık açık devletin hangi kurumlarının çöküşe geçtiğini de açıklasın. Korkmasın. Kendisine kurşun gönderilen hâkim kadar cesaret göstersin. Tehdit edilen savcı kadar cesur davransın. Çünkü devrimler ancak cesaret gösterileriyle yapılır, politbürolar da ancak böyle yıkılır.
Orhan Pamuk'a vurmanın dayanılmaz hafifliği
ÖZDEMİR İnce, iki gündür yazar Orhan Pamuk'a çakıp duruyor Hürriyet'teki köşesinden. Pamuk'un ne adam olmadığı, ne densizliği, ne de zırvaladığı kaldı. Kendisi de edebiyatçı olan bir ismin, Edebiyat Nobel'i almış bir yazara bu düzeyde sataşmasını anlamak çok zor. Bir insan Nobel bile alsa, nedense bazılarına yaranamıyor. Ancak ben daha çok Özdemir İnce'nin bir itirafına takıldım. Diyor ki: "Ben Can Yayınları'nda danışmandım. O danışmanlığım sırasında, Orhan Pamuk'un Can Yayınları'ndan ayrılmasını sağladım. Ben istediğim için Erdal Öz, Pamuk'un koşullarını kabul etmedi ve firmasından ayırdı." Şimdi buna biz "İyi danışmanlık" mı diyeceğiz anlamadım. Yani, ileride Nobel Edebiyat Ödülü alacak, kitapları milyonlar satacak bir yazarı, üstelik arkadaşın olan patronundan kopartmak ve bununla övünmek başarı mı? Yayınevi danışmanının iyisi, kitabı çok satacak yazarları, başka yayınevlerine kaptıran mıdır?