Erkek, geleceğin ikinci cinsi
BOSTON Globe Gazetesi, "ABD ve gelişmiş dünya, kadının egemenliği tehdidi altında" diye bir yazı yayınladı. Şöyle diyordu: - ABD'de kadın daha çok. Üniversitelerde daha çok kadın var, mezunların erkeğe oranı yüzde 60. - Krizle erkekler işsiz kaldığı için ABD'de çalışan kadın sayısı daha fazla. - Obama'yı, kadınların oyu seçti. - Kadın daha çok TV seyrediyor, daha çok kitap okuyor ve daha çok gazete alıyor. - Ve daha ilginci, gelişmesi beklenen 15 iş dalından 10'unda, kadınlar erkeklere göre 1'e 3 daha çok yer alacak. Tüm bu trendlere bakarak şöyle diyorlar: "Erkek, geleceğin ikinci cinsi olacak."
*
Yazıda, bir ilginç eğilim daha var. Amerikan aileleri, artık erkekten çok kız çocuğu istiyorlar. Cinsiyet tayin etmeye yarayan MicroSort ve Ericsson yöntemleri için iki istatistik de verilmiş. MicroSort kullananların yüzde 71'i kız istemişler. Ericsson'u kullananlardan kız isteyenlerin oranı, iki kat fazlaymış.
*
Geleneksel olarak kadını evde tutma eğilimli Türkiye'de sanırım durum farklı. Üniversitede kadınların üstünlüğü biliniyor ancak iş yaşamında kadın çok geride. Son yıllarda, kadının çalışmasından çok evde oturmasına yönelik propaganda yapıldığını da biliyoruz. Türban yasağı nedeniyle, kadınlar erkeklere göre daha az okuyor. Ancak, Türkiye'nin karar vericilerinin, kadının gelişmiş dünyadaki bu dominant rolünün etkisini iyi tartması gerekiyor.
*
Eğer Amerika'da başkan, erkekten çok kadından oy alarak seçiliyorsa, bundan Türk siyaseti de dersini almalı. Kadın daha çok okuyorsa, gazetecilerimiz ve yazarlarımız bunu bilmeli. Ve gelecekte, sağlık gibi, turizm gibi, kadınların ağırlıklı olacağı iş kolları daha büyüyecekse, bunu da iş dünyası bilmeli. Ve daha önemlisi, kadınlarımız, dünya kadınlarının geldiği noktayı görmeli ve bunu Türkiye'ye taşımalı. Çünkü tüm bu trendler, çağdaş Batı trendleri. Suudi Arabistan'a dönerseniz, onlar tek başına kadın gazeteci bile kabul etmiyorlar.
Gazeteciler ve darbeciler
"BALYOZ Planı"nda, gazeteciler "Tutuklanacaklar" ve "Yararlanılacaklar" diye ikiye ayrılıyor. Bence gazeteciler ikiden daha fazla parçaya bölünmüş halde. Peki gazeteciler, darbecilere karşı iyi sınav veriyor mu? Yakın tarihe bakınca, iyi sınav verilmediği de açıkça görülüyor. Gazeteciler Cemiyeti'nin o zamanki başkanı Burhan Felek'in, darbe lideri Kenan Evren'in elini öptüğüne ben tanık oldum. Kendisine "Şeyhülmuharririn" denilen, 90'larında bir gazetecinin, kendisinden 30 yaş küçük darbe liderinin elini öpmesinin mantığı var mı? Haldun Simavi'nin 12 Mart'ta, muhtıraya karşı çıkan bir kapak hazırladığı, ancak gazetecilerin son anda kendisini vazgeçirdiği hep söylenir. Ancak bu tür "cesaret gösterileri"nin pahalıya mal olacağını da herkes biliyor. Serteller'in Tan Gazetesi yıkılmış, Özgür Gündem Gazetesi ise bombalanmıştı. Ve tüm bunlara, öldürülen 60'ı aşkın gazeteciyi de eklemeniz gerekir. Düzinelerle gazeteci ise korumalarla yaşıyor. Kısaca, gazetecilerin kahramanlık yapması öyle çok kolay değil.