Ve işte bu yüzden HAYIR-2
ÖNCEKİ gün akşamüstü saatleri... Yer: Habertürk yazıişleri masası... Bir arkadaşımız “Ben bugünden sonra kesin karar verdim, ‘hayır’ vereceğim” diyor. Nedeni, Melih Gökçek‘in 70 bin kişilik iftarda dağıttığı, üzeri “Evet” yazılı kumanyalar değil. Benim önceki gün yazdığım gibi (http://haberturk. com/yazarlar/548897-ve-iste-buyuzden- hayir) Türkan Hanım, Halis ya da Ömer de değil. “12 Eylül’ü yargılayacağız” yalanının iç bulandıran duygusal ajitasyonu da değil. Enayi yerine konmak değil. “AKP, HSYK’yı ele geçirecek” korkusu da değil. Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın oturduğu villanın fotoğraflarını basmış Sözcü Gazetesi. “Normalde böyle günlerde böyle bir haber bütün internet sitelerinde dolaşırdı” dedi, “Bugün baktım bir sitede bile yok ve daha referandum yapılmadı bile. De ki ‘evet’ çıktı referandumda, demek kimse hiçbir şey konuşamayacak! Ben ‘hayır’ vereceğim arkadaş!”
Dün sabah saatleri... Yer: Kahvaltı masası. Bu laftan hiç haz etmiyorum ama “yandaş medyada” çalışan bir arkadaşım “haber sistemlerini” anlatıyor. Şöyle diyor:
“Trafik sıkıştı diye bile haber yapamıyoruz. Eğer oranın belediyesi AKP’li ise trafik haberi bile yapmak yasak. Belediye CHP’li ise yürü, kim tutar seni!”
Ekranın, muhalefet liderlerinin hiçbirine 2 dakikadan fazla tahammül etmediğini söylüyor, öyle bir panik. Öyle bir sessizleştirme, susturma, yok sayma, sesini kısma telaşı.
Dün öğle saatlerine yaklaşıyoruz... Bir başka sohbet. Sevdiğim dostum Koray Çalışkan ile konuşuyoruz. Bir yandan küçük kızına yumurta yediriyor, bir yandan “Demek hayır diyorsun ha?” diyor sitemle, “Boykot cephesini terk ettin.”
BOYKOTÇU DOSTLARA...
Birbirimize söyleyecek atla deve bir lafımız yok. Ben boykotun neden yapıldığını biliyor ve karşı çıkmıyorum. Nasıl karşı çıkayım? Boykot cephesinin ilk sözcülerinden biriyim. Demişim zaten “Bıktık!” diye, söylemişim “Boykot, siyaseti de aşan ahlaki bir tavırdır” diye. “Ben oynamıyorum” demişim. O benim neden hayır dediğimi önceki gün okumuş, pek karşı çıkacak bir şey yok. Birbirimize karşı “Vay nasıl yaparsın!” diye coşacak değiliz. Benim hayır deme nedenimle onun boykot etmesinin nedeni aynı:
Enayi yerine konmayı kaldıramıyoruz! Yok sayılmayı reddediyoruz...
Ayrıldığımız nokta, buna karşı koyma yöntemimiz. Referandum öncesi son düzlüğe girerken, bizi yok sayan taraf bizi yok olmuş sayıp bundan rahat bir nefes alıyorsa buna karşı bizim de yapacak bir şeyimiz olmalı. Trafik haberinin bile yapılamadığı bir memleketten söz ediyorum. Daha nasıl diyeyim!
“Arlı arından korkar, arsız sanır benden korkar!”
Biz ar’ımızdan korkuyoruz diye arsız keyfine bakıyorsa herhalde ve elbette bizim de elimizden bir şey gelir. Ve maalesef bunun “Hayır” demekten başka yolu kalmadı.
AMED’DEKİ DOSTLARA...
BDP’nin boykot için haklı bir gerekçesi var, amenna! Baştan beri de kararlı tavırlarını sürdürüyorlar. Blok halinde boykot çıkarsa oralardan, bunun bir anlamı olur. Ona da eyvallah! Ama Amed sadece Amed değildir. Amed, bugün bütün şehirlerin kıyılarıdır, dar sokakları, otobüs uğramayan semtleri, vazgeçilmiş çıkmaz sokaklarıdır... Oralarda “evet” verecek olanlar varsa...
Anlıyorum, anlamıyorum değil. Onca zaman beklenmiş Diyarbakır Cezaevi konuşulsun diye, ilk kez konuşuluyor. Onca zaman beklenmiş 4’lerin kendini neden yaktığı, kimlerin kimlerin nasıl yandığı anlatılsın diye. Anlatılıyor şimdi, evet. Evet, şimdi meşhur Joe’yu tanıyor Türkiye, nice yiğidin önünde selam durduğu it! Bunun için de “evet” oyu veriliyor olabilir, evet. Ama işte şunu sormak isterim: İnanıyor musunuz hakikaten?
12 EYLÜLGECESİ NEREDEYDİLER?
Erdal Eren‘i asmak için kemik yaşını büyütenleri, Uğur Kaymaz‘ın kemik yaşını büyütenlerin yargılayabileceğine? Hakikaten inanıyor musunuz?
Diyarbakır Cezaevi’nde o karanlık günlerde görüş günü nasıl koşturulurdunuz bahçe boyunca düdükle, hatırlıyor musunuz? Bütün bahçeyi koşarak geçerdiniz oğullarınızı görebilmek için, kadın, ihtiyar, Esat Oktay Yıldıran peleriniyle halinize gülerdi. Birkaç ay öncesine kadar aynı hızda koşmadınız mı küçücük çocuklarınızı görmek için demirler arkasında?
Hiç mi kendinize sormuyorsunuz arkadaş? “Ben 12 Eylül gecesi işkencedeydim. Bu ağlayan adamlar neredeydi o gece?” diye. Neredeydiler? Cemse görmüşlüğü var mıdır bu insanların askerlikten önce? Hakikaten... Hiç mi merak edilmiyor mesela? 90’larda yapılan işkencelerin 80’lerdekinden kalır yanı yoktu. 12 Eylül’ü yargılamaya bu kadar gönüllü görünenlerin şimdi sokaklarda dolaşan o işkencecileri neden yargılamadığı. Ve arkadaş, acı bu kadar ucuz değil. Sen daha iyi bilirsin de... Neyse...
- Velev ki...12 yıl önce
- Kahvaltı yılı12 yıl önce
- Emret komutan!12 yıl önce
- Dikkat kitap var!12 yıl önce
- Büşra Hoca'ya mektup var!12 yıl önce
- Twit'lemeli de mi saklamalı yoksa twit'lemeden mi?12 yıl önce
- Bizimkisi komple doğaçlama12 yıl önce
- En güzel ezan12 yıl önce
- Şu bahar meselesi...12 yıl önce
- 10 numara iç siyaset12 yıl önce