En heyecanlı yerinde...
BAZEN olur bu. Biliyorum, sana da olur. Birdenbire. Hem de “en heyecanlı yerinde” olur. Olup biten en tepe noktasına ulaşmışken hem de. Birden bir simya işler ruhuna. Sen de herkes gibiyken, heyecanla ekrana bakarken, radyoda sonuçları dinlerken, maçın ya da referandumun ne fark eder, ne olduğunu sonsuz merak ederken, tam gürültünün ortasında... Birden... Bir tür sükûnet simyası yayılır ruhuna. Sesler uzaklaşır, görüntüler bulanıklaşır, seni orada o anda tutan ne varsa ipleri çözülür, için havalanır ve derken hooop... Birdenbire seyreylemeye başlarsın âlemi. Uçan değil ama hayatın başka bir katmanında sürtünmesiz yüzen, gezen, hücresiz bir varlığa dönüşürsün. Bir çift göz belki, belki sadece bir nefes...
Belki orada o anda var olmaktan bitkin düştüğün için olur bu. Belki “en heyecanlı yeri” denen an için bile “Bu da geçer ya hu!” bilgisi vardır içinde, bilmesen bile.
KALP KRİZİ
12 Dev Adam finale çıkıyor. Türkiye tarihinde bir ilk. Bütün bir sabah herkesten “3. çeyreğin” önemini dinlemişim. Nasıl “kalp krizi geçirecek gibi” olduklarını, maçın bitimine yarım saniye kala alınan molayı, “kötü Hollywood filmi” kadar acayip geçen maç sonunu ve en son yeniden nasıl “kalp krizi geçirecek gibi” olduklarını... Dinlemişim.
Oy vermekten dönenleri dinlemişim. Bütün bir sabah oyu nereye bastıklarını, küçük oy verme serüvenlerini, referandumun sonucunun ne olacağına dair tahminleri, sandık başında çıkan olayları... Gözleri büyüyerek hem maçı anlatıyordu insanlar dün sabah, hem referandumu. Final maçı öncesi ve referandum sonuçları açıklanmadan önceki hararetli hallerinin tam ortasında işte... Hani bazen olur ya işte. Biliyorum, sana da olur. Hani tam da en heyecanlı yerinde...
KANA KANA
Ne güzel bir ülke bu, dedim. Ne güzel insanlar. Ne kolay mutlu olan, ne çabuk sevinen, ne çabuk heyecanlanan ve nihayet ne olursa olsun bütün kalbiyle yaşayan insanların ülkesi. Kana kana yaşayan insanların ülkesi burası. Büyük şairin dediği gibi “şehvetle”! Yani Amerikalıları yenmesek de, referandumun sonucu senin istediğin gibi gelmese de... Bu ülke hep şehvetle, ülke hep iştahla, yani iyidir bu, bakma. Her şey damar damar içimizde, iyisi de kötüsü de.
Doğrudur, şimdi oturup saysak, alt alta yazsak, bilmem ömrümüz yeter mi kötü giden işlerin listesini tamam etmeye. Ama yine de... Nedir bu bilmiyorum, şöyle bir mesafe alınca gördüğümüz her ne ise... İnsanlar yüzünden muhakkak. Her şeyi “nasıl kalp krizi geçirecek gibi” yaşadıklarını anlatmalarındaki o tatlı eda ile ilgili olacak. Hakkı yenmiş çocukları sevmek gibi bir şey bu. Herhalde öyle. Belli ki hiçbir zaman tam bilemeyeceğiz niye.
ŞEMDİNLİ’NİN ÇOCUKLARI
Ne zaman böyle baksam insanlara, bir zamanlar Şemdinli’de tanıştığım oğlan çocukları geliyor aklıma. İnsanın dünyaya en sığmadığı yaşlarda kalpleri Şemdinli’ye sığan çocuklardılar. “Abla” demiştiler, “Şemdinli’den güzel yer mi var!” İnanarak, kesinkes inanarak söylemiştiler.
Şemdinli dediğin çarşısı 100, bilemedin 150 metre. Ne yapsan izlenecek, öyle bir gözler kalabalığı. Çarşıya çıkmak büyük olay, dönmek başka bir olay. Hayatın orası yani, o kadar bir çarşı. Dağları ütülesen bir memleket eder ama kendini ütületmemiş dağlarda eşkıyalar gezer. Ne bir plan yapabilirsin ne de hayal kurmana izin verir tepeler. Unutulmuş gitmişsin. Yani Şemdinli’nin sevilecek, kaderi ne olacak diye insanı kederlere düşürecek bir hali yok ilk bakışta. Niye aldırasın ki Şemdinli’ye! Ama işte...
ŞEHVETLE!
BBC’den Jonathan Head referandum için röportaja geldi geçen gün. “Niye bu kadar endişelisiniz bu ülke için, anlamıyorum” dedi, “İşler o kadar da kötü değil”.
Ben de anlattım, niye. Çünkü bizim hayallerimiz vardı. Çok büyüktüler. Bu ülkenin insanları hiçbir zaman bizim hayal ettiğimiz kadar iyi yaşayamadılar. Ondandır... Tıpkı Şemdinli’de doğduğu için kaderi orayı sevmek, çok sevmek olan çocuklar gibi biz de hep “kalp krizi geçirecek” gibi seviyoruz ülkeyi. Biz hep “kalp krizi geçirir gibi” yaşayan insanlarız çünkü. Bizim için maç hep 3. çeyrekte, her an kaderimiz değişecek bize göre. Çünkü bu kana kana yaşayan insanlara hep daha iyi, çok daha iyi bir hayat yakışır diye...
Şimdi buradan bakınca, evet de verse hayır da, boykot da etse, ne yaparsa yapsın bu insanlar hep bu ülke için iyi olacağına kalpten bir inançla... Kana kana yani, “şehvetle”. Nereden baksan hep en heyecanlı yerinde. Ne güzel ülke!
- Velev ki...12 yıl önce
- Kahvaltı yılı12 yıl önce
- Emret komutan!12 yıl önce
- Dikkat kitap var!12 yıl önce
- Büşra Hoca'ya mektup var!12 yıl önce
- Twit'lemeli de mi saklamalı yoksa twit'lemeden mi?12 yıl önce
- Bizimkisi komple doğaçlama12 yıl önce
- En güzel ezan12 yıl önce
- Şu bahar meselesi...12 yıl önce
- 10 numara iç siyaset12 yıl önce