Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Hackney’deki Leo’s Cafe’nin sahibi Ali Bey ve Meze’nin sahibi Hasan Bey, yeni polis müşterilerinin sayısını yarıştırıyorlar. Üniformalı mı geldiler, kaç kişi geldiler, hangi gün geldiler... Sokağın artan “prestijini” konuşurken olayın sonuçlarından biraz da memnunlar: “İngilizler Facebook’ta örgütlenmişler, ‘Gidelim Türk-Kürt lokantalarında yiyelim’ gibi kampanya başlatmışlar, durmuyor artık burası. 1 milyon sterlin versen böyle reklam olmazdı yani!” Olaylardan sonra İngiliz hükümetinin polise plastik mermi, tazyikli su kullanma hakkını vermeyi kararlaştırdığını hatırlatınca da “Valla biz alışığız!” diyorlar. Ama “Arapların... yani Somaliler, Pakistanlılar filan” başının dertte olduğunun farkındalar, polis her yerde onları durdurup arıyor. Fakat Hasan Bey’in anlamadığı bir şey var: “Koca dünyayı yöneten adamlar, bu çoluk çocukla mı başa çıkamıyor! Biraz da sanki istiyorlar bu olayların tırmanmasını.”

FACEBOOK DEVRİMİNE NE OLDU?

“Elbette” diyor, kendisi de siyah olup siyah çocuklarla birlikte çalışan Gordon Calliste, “Devlet isyanın bu şiddet olaylarıyla ifade edilmesinden memnun. Durumun politik olarak ifade edilmesindense... Çünkü böylelikle bütün bu çocukları ‘hasta, pis, deli’ olarak damgalayabiliyorlar, yüzlercesini aynı gün içeri atabiliyor. Ama köleler de isyan ederken, köleliliğin ekonomisini anladıkları için ya da anlayarak isyan etmediler. Ayrıca aralarında yaşadıklarını politik olarak anlatabilecek insanlar da olmasına rağmen onlar susturuluyor.” Gordon, Antropoloji mezunu, Komünist Parti üyesi ve yaklaşık on yıldır küçük yaşta suça bulaşan gençlerin rehabilitasyonunda çalışıyor. Dünyaya bakarken İngiltere’nin arka sokaklarını görüyor: “Tahrir’i heyecanlanarak ‘Twitter devrimi’ diye, İran’ı ‘Facebook devrimi’ diye anlatanlar, çocukların Blackberry’leri ile haberleşmesini büyük suç olarak görebiliyor. Ortada gerçek şiddet yok. İnsan öldürmediler, sadece mülke zarar geldi.” Gordon, İngiltere’nin bu şiddet olayları karşısında deliye dönmesini ise biraz ikiyüzlü buluyor: “Bu İngilizler, Gazze’de, Irak’ta, Afganistan’da neredeydi! Birkaç dükkân yakıldı ve delirdiler.”

"POLİS, OLAY BÜYÜSÜN İSTEDİ"

Genç bir siyasi mülteci olan ve geçen yılki 1 Mayıs olaylarından sonra Londra’ya gelen Haluk da hiç tanımadığı ve görmediği Gordon’la aynı şeyleri söylediğini bilmiyor: “Facebook devrimi, Twitter devrimi... E o zaman bu niye ‘Blackberry yağması’!” Haluk o geceyi anlatırken Kürt gençleri olarak siyah gençlerle yaptıkları pazarlığı anlatıyor: “Tottenham’dan gelmişler bizim mahalleye. ‘Bizim işimiz Tesco (Büyük bir market zinciri) ile’ dediler. Biz de bir şey yapmadık. Sonra küçük dükkânlara daldılar. Ama sadece siyahlar değildi. Bizim çocuklar da vardı, Yahudiler Tesco’da polisin kafasına içki şişeleri atıyorlardı. Polis olaylar büyüsün diye müdahale etmedi. Onlar da toplu işten çıkarmalar yaşayacak sonuçta, onlara ne! Zaten onlar esrar, eroin, bunlara müdahale etmezler ama olay politik olunca... Biz politik çalışma yaparken bakıyoruz bizim konuştuklarımızı kaydetmişler, çıkarıyorlar ortaya. Allah aşkına, dünyadaki kameraların üçte biri bu ülkede. Kimi kandırıyorlar. Üç gün bir şey yapmadılar bilerek. Şimdi polisi militarize etmek için meşru nedenleri var artık. Nasılsa Guardian da dahil herkes bu insanlara karşı birleşti şimdi.”

"SOKAĞIMI SÜPÜRÜYORUM" SLOGANI IRKÇI KAMPANYA

Ana akım İngiliz basını, Başbakan Cameron’un “Suç işleyecek kadar büyüdülerse, ceza çekecek kadar büyümüşlerdir” (“Kadın çocuk, gereği ne ise yapılır” Diyarbakır 2003, Başbakan Erdoğan) bile demesine rağmen başbakanlarının yanında. İnsan hakları, sosyal nedenler, ırklar arası eşitlik filan gibi şeyler bir kopuş anında rafa kaldırılmış durumda. Şimdi Hackney’de oturan, alt orta sınıf beyaz İngilizler ellerinde süpürgelerle yeni bir kampanya başlattılar: Sokağımı süpürüyorum! Açıkça ırkçı bir kampanya, bir “temizlik” kampanyası. Polis sokakta iyi giyimli, arabalı siyahları bile durdurup arıyor durmadan. Polis sayısı burası için inanılmaz derecede artmış durumda. Taksi şoförü Özgür siyahların şapka delisi olduğunu, evlerinde hep çok sayıda olan şapkaları şimdi saklama derdinde olduklarını söylüyor, “Çünkü hırsız olmadıklarını ispatlayamazlar.” Londra’daki isyanın kelime haznesi henüz beyefendilerin kulaklarına “anlamlı” gelecek kadar geniş değil. Ama Bastille’i basanlar da sanırım İnsan Hakları Beyannamesi’nin hayalini kurarak isyan etmemişlerdi. Şimdilik sadece İngiliz hükümetinin inanılmaz bir hızda ahşap duvarlarla kapattığı yanık binaların üzerine “Burayı bankalar yağmaladı” diye yazmayı biliyorlar.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar