Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Öldürdükleri korkunun anısına sınır kapısında patlamış bombalardan, uçaksavar mermilerinden küçük bir "enstalasyon" çalışması yapmışlar. Peki ya sonra?

ULUSLARARASI medyanın bütün eli belinde muhabirleri Beni Valid'de Kaddafi'nin pes etmesini artık biraz da sıkılarak beklemekte. Stüdyodaki spikere yarım saatte bir aynı şeyi söylüyorlar: "İsyancılar daha Beni Valid'e giremediler!"

NATO güçlerinin, dünyanın efendilerinin beklediği müjdeli haberi veremedikleri için neredeyse biraz mahcup gibiler. Canlı yayında bombalar patlıyor, ortalıkta silahlı adamlar geziniyor, tüfekler atılıyor. Dünya Kaddafi'den ha kurtuldu ha kurtulacak! Ha gayret, büyük "devrim" oldu olacak! Aynı esnada Tunus-Libya sınırındaki Thiba kapısında...

Güneş batıyor, Tunuslu sınır görevlisi elinde pasaportum bir bana, bir anlamadığı sayfalara bakıyor, foto muhabiri Yusuf "Libya'ya girmesek mi acaba? Ya bizi geri Tunus'a almazlarsa?" diye soruyor. Ben sınır kapısının öteki tarafındaki gerilla kıyafetli, ellerinde AK 47'lerle bekleyen Libyalı milislerle manasızca karşılıklı durmuş bakışıyorum.

Belki Beni Valid düştü, belki Tunuslu sınır muhafızının yüzündeki tuhaf gülümsemenin hiç de iyi olmayan bir anlamı var, belki Libyalı milislerin benimle ilgili enteresan planları var, Libya Arapçasını hiç anlamadığım için ve mihmandar da bu tarafta kalacağı için abuk sabuk anlaşmazlıklar olacak belki... Pasaport elime çarpılarak verilince yürümeye başlıyoruz Yusuf'la. Bir adım, iki, üç...

AJANLIK TESTİ

Ayman 24 yaşında. Gerilla giysisi üzerine biraz büyük geliyor ve fakat tamamen şanslı olduğum için çok iyi İngilizce konuşuyor. İyi konuşuyor ama pek hoş konuşmuyor:

"Biz nereden bilelim senin ajan olmadığını?"

"İnan bana, ajan olsaydım salak gibi bu sınırı yürüyerek geçmezdim arkadaşım" diyorum ama inandırıcı değil. Basın kartım olmadığı için, çölün ortasında etrafımda toplanmış Libyalı milislerin nezaretinde cep telefonumdan internete girip doğru dürüst çalışmayan internet sitemi açıyorum. Böylece ajan olmadığıma kısmen kanaat getirildikten sonra konuşmaya başlıyoruz. Ayman İngilizce öğrencisi üniversitede. "Hepimiz gönüllüyüz burada" diyor. Sınırda oturmaktan sıkılmış olduğu belli olan milis arkadaşlarını gösteriyor:

"Dört aydır buradayız. Gönüllü olduk ama bizi buraya diktiler."

Belli ki Beni Valid'deki "aksiyonu" kıskanıyor. Ne zaman düşer peki Beni Valid? "Kolay değil" diyor, "Kaddafi bütün güçlerini kullanıyor. Ama pek yakında."

Sınırın Libya tarafında arabalar sıralanmış durumda, Tunus'a geçmeye çalışıyorlar. Çoğu pahalı ciplerdekiler genellikle aileler. Peki "devrimciler" Kaddafi'den kurtulduklarında Kaddafi destekçilerine ne yapacaklar? Nasıl ayıklayacaklar?

"Herkes birbirini tanır" diyor Ayman, "Kimin onurlu olduğunu kimin şerefsiz olduğunu biliriz."

Bunu "onur" için yaptıklarını Tunus'ta konuştuğum bütün Libyalılar söylüyor, ekmek için değil yani isyan, şeref için. Ayman ekliyor:

"Korkuyu öldürmek için yaptık. Ve biz Libya'da korkuyu öldürdük!"

Öldürdükleri korkunun anısına sınır kapısında patlamış bombalardan, uçaksavar mermilerinden küçük bir "enstalasyon" çalışması da yapmışlar. Peki ya sonra? Korkuyu öldürdükten sonra? "Çok zor olacak. Çok uzun zaman geçmesi gerek her şeyin yerine oturması için. Ama olacak."

NEŞELİ MÜLTECİLER KAMPI

Altmışlarındaki Libyalı Salah Ahmet, Thiba kapısına 60 km uzaklıktaki Birleşmiş Milletler'in Tunus-Erumada Mülteci Kampı'nda, elinde piknik tüpünü sallaya sallaya ülkesine dönmek için nasıl sabırsızlandığını anlatıyor. Bir mülteci için epey neşeli. "Nasıl olmayayım! O köpekten kurtuluyoruz sonunda."

Peki geri döndüğünde bir şeref testine tabi tutulmaktan korkmuyor mu? "Ama biz de devrimciyiz. Niye öyle bir şey olsun ki?"

Haklı, sınırda sıralanmış arabalardaki "Free Libya" yapıştırmalarına, Tunus'un Libya sınırına yaklaşırken giderek yoğunlaşan "Hür Libya hediyelikleri" tezgâhlarına, ne zaman fotoğraf makinesi ortaya çıksa zafer işareti yapmak için kalkan ellere bakılırsa bütün Libya ezelden beri devrimciymiş de bunca yıl içine atmış gibi görünüyor. Korku sanki bir daha var olmayacakmış gibi davranıyor Libyalılar.

Minnacık çocuklar, kesinlikle el alışkanlığından zafer işaretleriyle selamlıyorlar gördükleri insanları.

Libyalılar, vaktiyle Saddam giderse dünyanın cennet olacağına inanan Iraklılara benziyor.

'EVET EVET, KORKUYU ÖLDÜRDÜK!'

Görünüşe bakılırsa uluslararası medyanın da altını çizerek sözünü ettiği "Arap ülkeleri korkuyu öldürüyorlar" söylemi, çölün en unutulmuş yerindeki kamplardaki çadırlarının ucuna, Arap toplumlarının kılcal damarlarına kadar ilerlemiş durumda.

Ama başkent Tunus'un sokaklarında pusetleri, asık yüzleri, endişeli bakışlarıyla Libyalı aileler geçiyor Tunus tarafına. Sınırda gördüğüm bir aile ile pahalı otellerden birinin lokantasında karşılaşıyorum. Bir kabile büyüklüğündeki aile içine kapanıyor deniz kabuğu misali, açmak mümkün değil. Her türlü numarayı deniyorum, mümkün değil. Korku, kimileri için canlı yaşıyor.

ÖLÜ KUMUN TÜRKÜSÜ

Güneş batıyor çölde. Tunuslu sınır görevlisi pasaportu elinde tutup beni Tunus'a geri almayacağına dair insanın içine su serpen esprilerini tükettikten sonra yola diziliyoruz. "Çölün kumu farklı" diyorum, mihmandarım Valid gülüyor: "Çünkü bu ölü kum. Yaşamıyor."

Libya'da, çölün ülkesinde ölümden hayat çıkarılmaya çalışırken Arap Baharı'nı yaşayan bütün çöl ülkelerinde bugünlerde en çok Omaima Khalil dinleniyor. Valid teybe "Tkabbar" şarkısını koyuyor. Şarkı "Büyük olun!" diyor direnişçilere, yani "Dik durun! Çünkü böylece daha çok seviyorum sizi!"

Öyle görünüyor ki korkuyu öldürürken çölün erkekleri büyüyor, büyüyor, büyüyor. Korkudan daha büyük olacakları o gün ise henüz hâlâ çok uzaklarda görünüyor.

***

Ak 47’lerle devrim hatırası

"BENİ geri Tunus'a almazlarsa artık bir yer bulursunuz bana Libya'da" diyorum Ayman'a. "Şimdi değil" diyor, "Sonra gel. Güzel olacak". Üzerine gerilla kıyafeti giydirilmiş bir üniversite öğrencisi olarak bir an unutuyor bulunduğu konumu ve ajan olma ihtimalimi, "Gelirsen gezdiririm seni".

Böylece daha yaşlıca olan Salim ve Ayman'ın ısrarlarıyla -yapmazsam ikram edilen yemeği yememek gibi olacağı için AK 47'yi hep birlikte tutarak son bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Devrimci olmak için yani, "Hür Libya"da bizim de tuzumuz olacakmış gibi sanki. Ayman'ın çölün ortasında kendisine doğru yürüyerek gelen bir kadının ajan olma ihtimalinden doğan korkusunun pek bir önemi yokmuş gibi.

***

İNŞALLAH DÜNYASI

Erumada Kampı'ndaki çadırının önünde bize çay ikram etmek için epey ısrar eden Muhammed, üç yaşındaki kalp hastası kızı Meryem'e de aynı şekilde ısrar ediyor: "Bak bu abi Kaddafi! Kaddafi bu!"

Mihmandarım Valid, Kaddafi rolünü oynuyor ki Meryem'in diktatörden nefret etmesi gerektiğini nasıl iyice bellediğini görelim. Hakikaten Meryem'in gözleri dolmaya başlıyor. Bu sevimsiz çocuk işkencesini yarıda kesip Muhammed'e sorular soruyorum. Ama hep aynı cevabı alıyorum: "İnşallah her şey güzel olacak. İnşallah!"

Tam olarak neyin iyi olacağı, nasıl olacağı, ne zaman olacağı hiçbir şekilde belli olmasa da, tam olarak bir mesleği olmayan Muhammed de bu korkuyu öldürme konusunda aynı şekilde düşünüyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar