Üçlü tokalaşmalar tarihi: Kalbimizin halkı devlet olacak mı?
BEN bu yazıyı yazarken Birleşmiş Milletler'de (BM) birtakım adamlar ve kadınlar telaşla koşuşuyorlar, telefonlar ediliyor. Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas'ın Filistin'in devlet olarak tanınması için BM'ye yaptığı başvurunun başlattığı bu heyecanın doruk noktası birazdan yaşanacak. Abbas, BM Genel Kurulu'nda konuşma yapacak.
Batı Şeria ve Ramallah'ta büyük sinevizyonlar kurulacak, konuşma canlı yayınlanacak. Ben de birazdan Beyrut'taki en büyük, Filistin mücadelesi tarihindeki en meşhur mülteci kampı Sabra-Şatilla'ya gideceğim. Konuşmayı oradaki çeşitli politik fraksiyonlardan Filistinli mültecilerle izlemek niyetindeyim. Bakalım. Buralarda işler her zaman (hatta hemen hemen hiçbir zaman) beklediğiniz gibi gitmez. Sanırım insanı hasta eden bu bilgiyi yakında hepimiz idrak edeceğiz. Anlatayım...
ARAPLAR GELMEYİNCE...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki gün BM Genel Kurulu'nda, Arap coğrafyasından izleyince insanın içine daha da ferahlık veren bir konuşma yaptı. Türkiye'nin Filistin'in devlet olma talebini koşulsuz olarak destekleyeceğini söyledi. Mehmet Ali Birand, o anda genel kurul salonunda ne Mahmud Abbas'ın ne de Filistinli diplomatların olmadığına dikkat çekmiş. Üzerine de, bence biraz da tarihsel olarak içimize işleyen/işletilen "Araplar insanı arkadan vurur. Dikkat!" bilgisinin tonunu taşıyan yorumlar yapmış.
Diplomatik açıdan kırgınlık yaratmış olabilir. Ve fakat bana sorarsanız, eğer birini savunuyorsanız onu ona rağmen de savunmalısınız. Zaten Abbas, bugün bu talepte bulunmasıyla Filistinliler arasında en popüler insan değil. Öyle ki İsrail'le birlikte bu talebe ağır eleştiriler getirenler arasında HAMAS da var. Tıpkı solcuların en çok solculardan nefret etmesi gibi, Filistin'deki diğer siyasetler birazda Abbas'ın eli boş dönmesini bekler gibi.
Öte yandan Güvenlik Konseyi'ne sunulacak talep tarihi öneme sahip. Birincisi, ABD devlet başkanlarının, Bush dahil pek sevdiği Ortadoğu'da barışın öncüsü olarak Filistin ve İsrail yönetimlerine el sıkıştırma tiyatrosuna bir son veriliyor. Hatırlayınız Carter, Clinton, Bush ve Obama... Hepsi üçlü tokalaşmalarda en çok gülen kişilerdi. Diğer iki taraf hiçbir zaman onlar kadar mutlu görünmezdi, görünmez hâlâ.
Yani talep böyle bir meydan okuyuş. Filistin yönetimi "Yeter" dedi ve sonu olmayan bu üçlü tokalaşmalar tarihinde ilk kez ABD'yi aradan çıkarıp sine-i dünyaya dönmeye karar verdi. Mesela enteresan bir biçimde ABD ile en sıkı fıkı ilişkilere sahip Suudi Arabistan'ın bile resti çekmesine sebep oldu. Öte yandan niyeyse Arap Baharı konusunda Tayyip Bey'le tuhaf bir psikolojik yarışa giren Fransa Başbakanı Sarkozy de aldı yürüdü, Filistin'e destek veriyor görünüyor.
Başvuru aynı zamanda zaten bilinmekte olan ABD'nin yanlı tutumunu yeniden iyot gibi ortaya çıkardı. ABD'li diplomatlar eğer mesele Genel Kurul'a gelirse devletlerin vereceği oyu belirlemek için şimdiden tehdit ve bastırma operasyonlarına giriştiler. Abbas öyle bir şey yaptı ki, dün Soli Özel'in son derece açıklayıcı yazısında söz ettiği gibi BM Güvenlik Konseyi sadece bu işi bürokratik engellerle tavsatarak sorunun içinden çıkabilir.
Heyecanı yok edebilirlerse, zaten artık ertelemelerden dolayı büsbütün ümitsiz olan Arap halkının gözünde meseleyi inşallaha bağlamış olursunuz. İnşallah demek ise olanaksız demektir. Şimdilik Abbas, son bir kararla talebi sadece bir mektup olarak BM'ye bırakmaya karar verdiğine ve vaziyeti daha fazla üstelemeyeceğini gösterdiğine göre tavsama süreci başlamış gibi görünüyor.
ÇÖLDE KASIMPAŞALI NETLİĞİ
Sonsuz ayrıntının, sonsuz olasılığın ve elbette sonsuz sayıda siyasi Filistinli siyasi fraksiyonun içinde bulunduğu bu çorba durumu birazdan Şatila'da, muhtemelen kavga dövüş izliyor olacağım. Muhtemelen birazdan Batı Şeria'da ya da Ramallah'ta olaylar çıkacak. İsrail meşhur güvenlik önlemlerini artırdığını zaten açıkladığı için kesin bir maraza çıkar.
Bir halkın, kalbimize en yakın fakat dünyanın efendilerine en uzak halkın duası ise bir kez daha ceplerine girer anahtarlarıyla birlikte. Eski evlerine dönmenin hayalinin simgesi olan, bütün eylemlerde gösterdikleri eski anahtarlarıyla birlikte... Ama Ortadoğu böyle. BM Genel Kurul salonuna gelmemelerine alıştığımız gibi buna da alışacağız.
Bugün Türkiye'nin Arap coğrafyasında söz sahibi olmasına heyecanla bakanlar Ortadoğu tarihinin bir hayal kırıklıkları tarihi ve bu coğrafyada politikanın hayal kırıklığına karşı alınan pozisyon demek olduğunu yakında anlayacaklar. Türkler için fazla karmaşık, fazla kaygan bir zemindir çöl. Politikası da kendine benzer, biçimi rüzgârla, hatta en ufak bir esintiyle değişen çöle benzer.
Bilmiyorum bir Kasımpaşalı delikanlı bunca kayganlığa sinirlenmeden ne kadar dayanır. Kendimden biliyorum, kolay değil. Çöle düzen vermek isteyecektir, "Herkes açık konuşsun" diyecektir. İnsanın etrafını jölemsi bir ağ gibi saran belirsizliğe isyan edecektir. Dedim ya kendimden biliyorum. Ama bakalım. Göreceğiz.
- Velev ki...12 yıl önce
- Kahvaltı yılı12 yıl önce
- Emret komutan!12 yıl önce
- Dikkat kitap var!12 yıl önce
- Büşra Hoca'ya mektup var!12 yıl önce
- Twit'lemeli de mi saklamalı yoksa twit'lemeden mi?12 yıl önce
- Bizimkisi komple doğaçlama12 yıl önce
- En güzel ezan12 yıl önce
- Şu bahar meselesi...12 yıl önce
- 10 numara iç siyaset12 yıl önce