Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

"SÖYLE Zagros!"

"Hasan Abi, çözüme mi çalışıyorsun, gazeteye mi?" Bir an duraksadığımı görünce gülüyor.

"Her ikisine de Zagros, barışa da gazeteye de" diyorum.

Gazeteci milletinin işi bazen zorlaşır. Bir yandan her şeye burnunu sokmak, tarihe tanıklık etmek ister gazeteci. Ama bu arada çizgiyi iyi çizmesi, doğru yerden çekmesi gerekir. Hassastır bu çizgi, oynaktır. (Kürt Sorununa Yeni Bakış-Barışa Emanet Olun, Hasan Cemal, Everest Yayınları.)

Hasan Cemal, "bir yandan" diye başlamış, "öte yandan" cümlesini yazmamış. Ben söyleyeyim:

Yıllarca izleyip durduğun iki taraflı mükerrer ahmaklıklara dur demek istersin. Tarihe tanıklıkla tarihin akışına karışmak arasındaki çizgi oradadır: Gördüklerinden ötürü biriken sözlerini söylemeye başladığın yerde. Ya mesleğin söz söylemek ise? O zaman tanıklıkla aktörlük arasındaki fark nedir? Hassas çizgi orada işte.

Hasan Cemal'in sadece hassas değil, oynak demesinin de sebebi bu. Çünkü çizgi günlük siyasette her an değişir. Dengede kalmak için sabit bir noktaya bakmak gerekir. O sabit nedir? İki tarafın da muktedirleri seni sevmiyorsa dengedesin demektir. Bir de kartlarını hep insandan yana oynarsan... İnsanlar seni sevecek diye bir şey bekleme kardeş! Ama insanlık ve kendi vicdanın karşısında boynun eğik durmazsın. Bu da nereden baksan mühimdir. Benim yıllar içinde yaza çize öğrendiğim budur.

Kürt siyasi hareketi büyüleyici bir harekettir. İlk kez Güneydoğu'ya giden nice kerli ferli gazeteci gördüm, döndüklerinde bir coşkuya kapılırlar. Doğaldır. Çünkü öyle bir bağırlarına basarlar ki seni... Hayatta hiç öyle se-vilmemişsindir. Kaldı ki İstanbul, Ankara siyasetinde ömrünce göremeyeceğin bir canlılık, samimiyet, hakikatli heyecan. Kalpten gelen, ete işlemiş politik bir coşku!

Bir de halkı görürsün. Batı'daki aydının 70'ten sonra hasretini çektiği halk, halkla birliktelik oradadır. İnanç, adanma, birlik... Bütün bu en kudretli değerler seni ciğerinden yakalar. Çekilen acının haklı isyanı karşısında ancak saygıyla susabilirsin. Irkçılığın olduğu her yerde hâkim ırktan gelen vicdanlı insanın yaşadığı derin eziklikle biraz suçlu da hissedersin. Karışık bir psikolojidir o. Orada da bir denge sorunu vardır yani.

HAYALLERİYDİ

Öte yandan insanın olduğu her yerde insanca olmayan şeyler vardır. Orada da vardır. Oradakiler benden daha iyi bilirler. En katıksız, en haklı isyan duygularıyla (bacısını kurban veren erkek çocuklarıdır, gözünün önünde babası tokatlanmış kız çocuklarıdır, canları acımış değil, gururları kırılmış insanlardır söz konusu ettiğim) yola çıkanların nicesi yolda kalmıştır.

Hamravat'ın suyu nereden gelir, Kırklar Dağı'na Çağdaş Yaşam Merkezi nasıl yapılır, bunun tarihini benden iyi bilenler bu meselenin içine doğup büyümüş olanlardır. Başka bir hayaldi kurulan yani. Benim hayalim değildi, onların hayaliydi. Ama işte ben de tanıklık ettim. Bir hayalin, nice kıymetli insanı yedikten sonra şimdi nasıl bir şeye dönüştüğünü görüyorum ve... Burada da dengede kalmak gerek.

DEVLETİN KÜRT HAFIZASI

Hüseyin Yayman'ın Türkiye'nin Kürt Sorunu Hafızası (Doğan Kitap) kitabını okudum. Bu şu demek: Osmanlı tarihinden bu yana yazılmış bütün Kürt raporlarını okudum. Kitap devletin Kürt meselesi hafızasını tek bir kaynakta toplaması açısından çok kıymetli. Fakat böyle bir kitabın Kürt siyasetindeki bir kuşağı topyekûn zindana tıkan KCK operasyonundan söz etmemesi de besbelli taraflı bir tutum. Yine de meseleyle ciddi olarak ilgilenen herkesin elinin altında bulunmalı. Çünkü tarihin kilitlendiği noktayı görmek ancak böyle mümkün. Kilit şudur:

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türklerin Kürtlerle eşit insanlar olduğunu kabul etmedi, etmiyor, edecek gibi de görünmüyor.

Bir devlet 1920'lerin başından beri kerelerce aynı raporları okuyup kerelerce o raporların söylediği şeyleri yapmazsa -evet onlarca başka konjonktürel, bölgesel, ideolojik sebep de sayabilirsiniz ama- elbet bir çekirdeği vardır bu işin. O çekirdek de eşitlik meselesidir. Eşitsizliğin korunması için de insaniyetin, insani olanın tasfiyesi gerekir. Çünkü savaş ancak böyle sürebilir. Neden bunları yazıyorum?

Bu yazı, sadece başlangıç. Kısmetse(!) devam edeceğim...

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar