Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sabah, öğlen, akşam ekranlarda cinayet, kavga, şiddet, kadın ölümleri, çocuk tacizleri.

        Dizilere geliyorsun…

        Yine aynı.

        Show TV’deki “Alev Alev”e bakıyorsun. Güçlü, güçsüze çektiriyor. Ve yine kadınlar çekiyor. “Masumlar Apartma”na bakıyorsun fena kelimesi bile az kalır. Fena ötesi. “Kırmızı Oda”ya bakıyorsun amanda aman. Yürek dayanmıyor. İzleyemiyorsun bile. Üstelik hepsi gerçek olaylar.

        E bu yaşananların suçlusu kim?

        -Kadınlar mı?

        -Erkekler mi?

        -Anneler mi, babalar mı?

        -Dayılar mı, amcalar mı, büyük büyük insanlar mı?

        -Yoksa mahalle baskısı mı?

        -Devlet mi?

        -Zihniyet mi?

        -Eşitsizlik mi?

        -Bastırılmış duygular mı?

        -Caresizlik mi?

        Şöyle uzaktan baktığınız zaman izlediklerimiz korkunç.

        Senaryo değil. Gerçek.

        Dediğim gibi artık “Kırmızı Oda”yı asla izleyemiyorum. İçim daralıyor.

        Çünkü hepsi gerçek hayat. Haberlerde izlediklerimiz.

        Nasıl şeyler bunlar Allah aşkına?

        Nasıl evler.

        Nasıl aileler.

        Nasıl yaşantılar.

        Nasıl?

        Peki kim düzeltecek?

        Nasıl düzelecek.

        “Alev Alev”de ki Demet Evgar takıntılı kocasından nasıl kurtulacak?

        “Kırmızı Oda”da ki Boncuk’un çocuk yaşta yaşadıkları ile büyüyünce ayakta kalması mümkün mü? Ya da Kumru’nun.

        Müge Anlı’da ne Boncuklar, ne Kumrular var. Her gün canlı canlı anlatıyorlar.

        Olmaz olsun.

        Gerçekten nedir bunların sebebi. Suçlusu kim?

        Sizi bilmem ama benim bedenim de, ruhumda, beynim de artık kaldırmıyor.

        Çocuk yaşta ne bilsin?

        Çocuk yaşta ne bilsin?
        0:00 / 0:00

        Düşünsenize küçük bir çocuk.

        Baba sevgisi bilmiyor. Anne sevgisi bilmiyor.

        Tacize uğruyor. Şiddete uğruyor. Kötülük ile karşılaşıyor.

        Büyüyor ve ondan sonra da, ondan sevgi bekleniyor.

        Hadi bakalım buyurun…

        Nasıl versin o çocuk sevgiyi size.

        Bilmiyor ki!

        Görmemiş ki!

        O yüzden çocuklarınıza sevgi verin.

        Güven aşılayın.

        Ayakları üzerinde durmayı öğretin.

        Ve özellikle tacize uğradıkları zaman kim olursa olsun avazı çıktığı kadar bağırmayı öğretin.

        Hayır demeyi öğretin.

        Eğer dünyaya bir çocuk getiriyorsanız sorumlusunuz arkadaş.

        Bunları yapamıyorsanız getirmeyin dünyaya çocuk mocuk.

        Annecim, babacım demekle "Anne", "Baba" olunmuyor.

        Ki onlar sizin anne ve babanız değil. Çocuklarınız.

        Çocuklarınıza "Anneceğim", "Babacığım" demeyi de bırakın.

        Ve kadınlar nasılda döktürüyor

        Ve kadınlar nasılda döktürüyor
        0:00 / 0:00

        Tabii bunca korkunç senaryo ve gerçek hayatları gözler önüne seren oyunculara ne demeli?

        Nasıl da muhteşemler.

        Mesela Demet Evgar nasıl da olay ötesi. Döktürüyor.

        Ve Demet Evgar oyunculuğu diye bir gerçek var artık.

        Ya Binnur Kaya’ya ne demeli. O artık her rolün profesörü.

        Ezgi Mola. Aman yarabbim. Sen nasıl bir oyuncusun. Bir ara en bayıldığım, en sevdiğim, en hayran olduğum Ezgi’den soğuttu beni. O derece oynuyor.

        Burcu Biricik beni çok şaşırttı gerçekten. Böyle bir oyunculuk. Peh diyor şapka çıkartıyorum.

        Ve Melisa Sözen. Gerçekten onu izlerken kendimden geçtim. İnanılmaz hissettirdi, yaşattı.

        Hepsi başarılı, güçlü ve harika oyuncular.

        Bu korkunç gerçek hayat hikayelerini nasıl da yaşıyor ve yaşatıyorlar.

        Ülkemizde Oscar ödülü olsa kesinlikle hak ederler. O derece.

        Tabii keşke bizi ağlatmasalar, hep güldürseler.

        Yani Binnur Kaya “Avrupa Yakası”nın Şahikası olsa yine yeniden. Hatta “Lahmacunuma dokunmasana beeee” diye bağırsa…

        Her gün izlerim yeminle.

        Keşke…

        Ama olmuyor işte. Hayat bizi yine de gerçek hayata öyle ya da böyle döndürüyor.

        50 M2

        50 M2
        0:00 / 0:00

        Son zamanlarda “Oh be ne güzel Türk dizisi”, “Oh be ne güzel Türk filmi” , “Mutlaka izlemelisin” diye kimselere öneremiyorum.

        Son yapılan Türk filmleri hakkında yaptığım yorumlar ortada. Neyse o…

        Ne hissettiysem yazdım.

        Kara Komedi türünde filmleri, yapımları pek sevmiyorum. Benim gibi gizleyiciye göre değil.

        Ve önceki gün de, merakla beklediğim Engin Öztürk’ün “50 M2”sini izledim.

        Peki nasıl mı buldum?

        -Sevdim mi?

        Eh işte. Ama nefret de etmedim.

        -Soluksuz mu izledim?

        Hayır ama sonuna kadar bir oturuşta izledim.

        -Güldüm mü?

        Çoğu yerde evet.

        -Saçma buldum mu?

        Bazı yerlerini.

        -Eksik buldum mu?

        Bazı yerlerini.

        -Oyuculukları beğendim mi?

        Engin Öztürk’e bayıldım. Karakteri çok iyi anlatmış.

        -Topal Civan bana kimi hatırlattı?

        Nedense “'Olağan Şüpheliler” filminin meşhur Kayzer Soze’sini. Biraz daha üzerinde çalışılsaymış muhteşem olurmuş.

        Ve evet… Unutmayın darbe hiç tahmin etmediğiniz, ezdiğiniz, hiçbir işe yaramadığını zannettiğiniz yerden gelir.

        O yüzden de, "Gözünüzü dört açın" diyor ve “50 M2” filminin diğerlerinden farklı olduğunu söylüyorum.

        İzleyince sonunu getiriyorsunuz.

        Bırakamıyorsunuz.

        Merak ediyorsunuz.

        Engin Öztürk gerçekçi oynuyor. Sahici… Rol yaparken saçmalamıyor, büyük rol kesmiyor. "Gölge"yi ya da "Aydın"ı oynuyor güzel güzel.

        Ama dizideki muhtar ve komşunun replikleri de beni benden almadı değil. Harikalar.

        Sırf onlar için bile izlenir benden söylemesi.

        Neyse fazla spoiler vermeyim.

        iyi izlemeler...

        Diğer Yazılar