Anlatmaya çalıştığım tam da bu işte
Hande Yener, geçen sene Haziran ayında meme kanseri olduğunu açıklayıp tüm detayları anlatmış.
Fakat dikkat; kendi isteği ile anlatmış.
Yani hasta olduğunu öğrendiği sırada yaşadığı şok ile hakkında çıkan haberlerle daha da sarsıntı yaşamak zorunda kalmadan hastalığı yaşayıp atlatmış.
Geçirmiş, bitirmiş, çok şükür.
Fakat, bakın bu mevzuda çok önemli detaylar var. Hasta olan kişi duyulmasını istemiyor.
Gizliyor.
Ameliyat oluyor. O süreci yaşıyor ve bunu gizliyor.
Gazetelere röportajlar vermiyor. Televizyonlara çıkıp gözyaşı dökmüyor. Bu süreci sessiz, sedasız atlatmaya çalışıyor.
Ki bence inanılmaz saygı duyulacak bir durum. Ki bence inanılmaz normal bir durum.
Ki Hande Yener, Haziran ayında hasta olduğunu öğrendikten iki ay sonra yani Eylül ayında ben duydum.
Ve inanılmaz üzüldüm. Kendisini arayıp "Geçmiş olsun, bir şeye ihtiyacın varsa buradayım" bile demedim. Çünkü duyulmasını istemiyordu.
Ben de o dakika unuttum. En yakınıma söylemeyi bırakın, kendimle bile konuşmadım.
Sadece dua ettim Hande için.
Ne bir yazı yazdım, ne de bir başkasına söyleyip "Bak böyle böyle ben yazmıyorum, ama sen haberini yap" dedim.
Bunu özellikle belirtiyorum. Çünkü maalesef bunu yapan kişiler var.
Ki onlara, inanılmaz çok kızıyorum.
Sanki ödül alacak. Sanki şaha kaldıracaklar.
Hastalık bu hastalık. Başka bir şeye benzemiyor. Görmezden gelemez misiniz?
Bu konuyu sık sık yazıyorum. Bir kişi okusa ve anlamaya çalışsa bile kardır diye.
Bakın ben bu olayı Ebru Şallı oğlunun hastalığı ile uğraştığı sırada daha çok yaşadım.
Çoğu gazeteci arkadaşımı arayıp, "Çocuk bu", "Hastalık bu", "Okulda arkadaşlarının duymasını istemiyor Pars", "Haber olmazsa ne olur" diye diye çok konuştum.
Ki bunu söylediğim kişilerin çoğunun da çocukları vardı.
Düşünün benim çocuğum yok.
Ama ciddi uğraştım Pars'ın hastalık haberinin çıkmaması için.
Hatta üç beş kişiye, "Ebru'nun özel hayatı ile ilgili ne yazarsanız yazın. Ama bu hastalık haberini yazmasak. Çocuk çok etkileniyor" diye diye.
Neyse kısa bir süre yapılmadı ama sonra yapıldı.
Gazetecilikte haberi yapma gibi bir dürtü var. Kabul ediyorum. Bende de var.
Ama hastalık mevzu bahis olunca. Kimse kusura bakmasın. Ben yapmayacağım, yapmadım da.
İsim vermeyeceğim çok ünlü bir iş insanı hayatını kaybettiğinde onun en yakın arkadaşı, "Biliyor musun? Senin de gazeteci arkadaşın hastalık haberini yapmıştı. Aile o kadar üzülmüştü ki, sırf onun üzüntüsü ile uzun bir süre kötü günler yaşadı" diye anlatıp ailenin çok kızgın olduğundan bahsetmişti.
Diyeceğim odur ki; Sadece gazeteci dostlar değil. Sosyal medya canavarlarının da bu konuya hassas olması gerekiyor. Ki onlarda hiç acıma duygusu yok. Yaşayan insanı yaşarken öldürüyor.
Allah onlara vicdan versin.