Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin dış politikasında önemli dönüşümler yaşanıyor.

        Ürkelim, korkalım, telaşa kapılalım mı?

        Hayır. Şimdiden görünen, hatalara düşülmez ve iyi değerlendirilebilirse ülkenin önünü açabilecek yeni bir döneme girileceğidir. Bu, belirsizlikler ve kaçan fırsatlarla dolu bir dönemi geride bırakıp, riski ve fırsatları az, ancak öngörülebilir yeni bir dönem olacak.

        Geride bırakacağımız dönemi içinde barındırdığı belirsizlikler yüzünden sürekli eleştirenler, müfrit AK Parti -ve Tayyip Erdoğan- düşmanları, bu defa da fırsatlar elden gitti diye ortalığı velveleye verebilir; geçen dönemin hamasete açık özellikleri sebebiyle her yapılanı övmeye alışmış çevrelerde de şaşkınlıklar yaşanabilir...

        Dış politikada yapılan tercihlerin herkesi memnun etmesi zordur zaten...

        Biz pek çok yönden başkalarından farklı bir ülkeyiz; farklarımız bizim için hem talih hem de talihsizlik...

        Sözgelimi, 600 yıl ayakta kalmış muazzam bir imparatorluğun vârisiyiz; bu durum hem bizim davranışlarımızı, hem de büyük devletlerin bize davranışlarını olumlu olarak etkiliyor.

        Küçük devlet muamelesi görmüyoruz.

        Buna karşılık, 600 yıl boyunca imparatorluğun birer parçası olan şimdinin bağımsız ülkelerinin bize bakışlarını da etkiliyor tarih ve bu etkilenme olumlu değil. Her atılan adımı geçmişe bakarak değerlendirme âdeti o ülkelerde giderek yaygınlaşıyor.

        Şu yakınlarda Irak’la yaşanan Başika Kampı “krizi” bu sebeple çıktı.

        Ne yapalım, biz de bunu bilerek hareket edeceğiz.

        Dikkate almamız gereken tek nokta geçmişimiz olsa neyse, bir de bugünün kendine özel sorunları var ve adımlarımızı atarken onları da aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

        Örnek olay Suriye... Bugünün sorunu yalnızca Suriye olsaydı kendi çözümümüzü başkalarına kabul ettirmekte fazla zorlanmayabilirdik. Ancak bütün Ortadoğu ateş çemberi ve en önemlisi IŞİD denilen nevzuhur bir kanlı örgüt varlığıyla herkesi tehdit ediyor. IŞİD var diye İran da var, Rusya da var; tek taraflı kararlar dolayısıyla pek sökmüyor.

        İsrail’i ve onunla birlikte harekete mahkûm müttefikimiz ABD’yi de unutmamamız şart.

        ABD’de Barack Obama’nın başkanlıktaki son yılına girilmek üzere. Beyaz Saray’ı terk etmeye hazırlanan ABD başkanları, arkalarında, kötü konuşulmayacakları bir miras bırakmak isterler.

        Ronald Reagan, İrangate’le başı dertte olduğundan, son yılında her şeyi bıraktı, uyguladığı ekonomik politikalarla sokağa terk edip açlığı tattırdığı insanları kollayan bir yasa (McKinney-Vento Homeless Assistance Act) için uğraştı.

        Monica Lewinsky skandalıyla az kalsın başkanlığı kaybedecek duruma gelen Bill Clinton, çareyi, Çin’i dünya sistemine kazandırmakta buldu.

        Obama’nın da böyle bir derdi var; San Bernardino eylemlerinin etkisi altında yaptığı basın toplantısında, 18 Aralık günü, önümüzdeki yılın gündemini neredeyse teke indirdi: IŞİD ile savaş... “İkmal hatlarını, finansman kaynaklarını tarumar edip, altyapılarını yıkıp, güçlerini yok edip liderlerini yakalayacak ve IŞİD’i yeneceğiz” dedi Obama.

        Etrafımızda taşların yerinden oynaması, eski ittifakların çatırdayıp yerlerine yenilerinin konulmaya çalışılması hep bu yüzden...

        Ülkemiz ve ülkemizin dış politikası da bu gelişmelerden etkileniyor elbette.

        Çalkantılar, hatta sarsıntılar yaşanması normal.

        Zorlanacağımız ittifaklar ve savaş ihtimalleri yüzünden tehlikeler de yok değil.

        Aklımızı kullanır, gelişmeleri lehimize çevirme becerisini gösterebilirsek, yeni dönemde fırsatlar yakalanabilir yine de.

        Göreceğiz.

        Diğer Yazılar