Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BELLİ ki Irak'ta seçimler çare üretemiyor. Nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Sünnilerin sandığa olan inancı, hatırı sayılır oranda azalmış durumda. İnsanların siyasal sisteme yabancılaştığı bir ülkede demokrasinin gerçek anlamıyla uygulanabilmesi elbette beklenemez.

        Nisan 2003'te Firdevs Meydanı'nda Saddam Hüseyin'in heykeli yıkıldığında birçok kişi Irak'ta diktatörlüğün sona erdiği tezini savunmuştu. Hatta Hamid el-Bayati "Diktatörlükten Demokrasiye" (From Dictatorship to Democracy) adlı kitabında bu sürecin hikâyesini kaleme aldı. Diğer yandan ünlü düşünür Tarık Ali gibi Saddam'ın heykelinin yıkıntılarından bir demokrasinin doğmayacağını ifade eden kişiler de vardı. Son yaşanan gelişmeler bu görüşü savunanları haklı çıkaracak nitelikte.

        Son seçimlerden bu yana Irak'ta şiddet olayları hızlı bir tırmanış içinde. Daha önceki gün Musul'daki çeşitli saldırılarda 165 kişi öldü. IŞİD, Enbar Üniversitesi'ne saldırarak öğrencileri rehin aldı. Bütün ülkeyi saran bu şiddet sarmalı, sadece terör gruplarının faaliyetleriyle açıklanamaz.

        Şiddetin nedenlerini anlama, tehlikenin nerelere varacağını göstermesi ve önlemlerin hangi noktalarda yoğunlaşması gerektiğini söylemesi bakımından oldukça önemlidir. Bu kanlı bilançonun gözlemcilere verdiği en önemli mesaj, Irak'ta halkın düştüğü ümitsizlik ve ayrışmadır.

        BAAS'TAN MALİKİ'YE IRAK'TA NE DEĞİŞTİ?

        Bunda, Irak'ta iktidarı elinde bulunduran Şiilik vurgusu baskın yönetimin gün geçtikçe daha partizan, mezhepsel ve ötekileştirici bir tavır benimsemesinin etkisi yadsınamaz. Herkesi kapsayacak bir vatandaşlık anlayışı geliştirmek yerine yargıdan güvenliğe, istihbarattan ekonomiye tüm alanları kendi çıkarına göre yeniden şekillendirmeyi tercih etti.

        Aslında siyaset Saddam'ın Baas diktatörlüğünden Maliki otoriteryanizmine evrilmiş oldu. Maliki hükümetinin Sünnilerle ilgili politikası, onların siyasi ve sosyal taleplerini dinlemek yerine birkaç önemli Sünni ile ittifak kurmaktı.

        Ayrıca terörle mücadele yasası çok muğlak bir terörizm tanımı yapıyor ve terörizmle suçlanan kişilere büyük cezalar getiriyor. Sünniler bu yasanın amacı dışına çıkarıldığını ve kendilerine karşı bir yıpratma aracı haline dönüştüğünü iddia ettiler, ancak seslerini Bağdat'a duyuramadılar. Ülkede işleyen bir hukuk mekanizmasının olmaması ve mahkemelerin de hükümetin etkisine açık olmasından ötürü şikâyetlerini iletecek merci bulamadılar.(*)

        Bir zamanlar Sünni aşiretler El Kaide'ye karşı verilen mücadelenin temel aktörüydü. Oysa son zamanlarda El Kaide benzeri örgütlere yakınlaşmaya başlıyorlar. Bu gelişme, yaşanan bu sosyal ve siyasal değişimler bağlamında sorgulanması gereken bir durum.

        Son tahlilde Irak'taki ayrışmanın her geçen gün katlanarak artacağı gözüküyor. Irak'ın içine düştüğü kısırdöngüyü biraz olsun aşabilmek, seçimi kazananın sadece kendi tabanına değil bütün ülkeye yönetici olduğunu fark etmesiyle mümkün. Bugünkü Irak sandığının galipleri ise böyle bir fikirden pek haberdar gibi durmuyorlar.

        Ötekileştirme, ayrıştırma iç-dış düşmanlar ezberi ile kendi tabanını konsolide etme ve devleti tüm üniteleriyle ele geçirme temel meşguliyet alanları olmuş. Tabii hâlâ ele geçirilmemiş bir yer kalmışsa. Yeni demokrasi anlayışı, eski diktatörlük yaklaşımının devamı gibi. Sandıktan çıkan ötekileştirici politikalar, dengeleyici ve denetleyici kurumların yokluğuyla birleşince ortaya kaos çıkıyor.

        Ancak böylesi bir devlet, ülkenin diğer kesimleri tarafından kabulleninceye kadar yönetilemez. Bunu, bugüne kadarki deneyim her sene binlerce insanın ölümü pahasına yüzlerce kere ispatlamış durumda.

        (*) Genişleyen Şiddet ve Derinleşen Ayrılıklar 30 Nisan Seçimlerinin Ardından Irak'ın Belirsiz Geleceği, USAK Yayınları, Rapor No: 40, Haziran 2014

        Diğer Yazılar