Yılmaz Erdoğan arınmak için Meksika'ya gidiyor
Yılmaz Erdoğan,milyonlarca insanın Maya Takvimi’ne göre dünyanın sonunun geleceğine inandığı 21 Aralık 2012 gününü,Mayalar’ın anavatanı Meksika’da, eski Maya kenti Chichen Itza’da bulunan Kukulkan Piramidi’nde karşılayacak...
Geçen gün bizim Google Sarp ile Karaköy Lokantası'nda felekten bir öğle çalıp, güzel bir yemek yemeğe karar verdik. Salon her zamanki gibi tıklım tıklım... Sonunda bir yer bulup oturduk. Tam siparişi vermiştik ki yan masadaki sohbette ‘Yılmaz Erdoğan'lafı duydum ve kulakları diktim tabii... Masadaki bir kadın "Ben Yılmaz Erdoğan'ı pek sevmem" diyor; diğeri ise "Sev sevme fark etmez, şu son filminin girişini görme fırsatı olan bir arkadaş söyledi. Gerçekten harikaymış... " diye devam ediyordu. Masadaki 'film eleştimeni'nin anlattığına göre siyah-beyaz olarak başlayan filmin bu ilk sahnelerinde kullanılan teknik ve görüntülerin eşi benzeri yokmuş.
OSCAR İÇİN LOBİ
Belli ki Yılmaz'ın, ‘Kelebeğin Rüyası' filminden söz ediyorlardı. Konuşulanlara bakılırsa Yılmaz yeni yıldan sonra filmini koltuğunun altına alıp Hollywood'un yolunu tutacakmış. Hanımefendinin söylediğine göre Oscar için lobi yapmaya gidiyormuş. Ama aklımın basmadığı şu oldu. Bizim Oscar adayımız zaten Ateşin Düştüğü Yer olarak belirlenmemiş miydi? Fısıldayarak Sarp'a bunu sorduğum zaman her zamanki bilgiç gülümsemeyle "Önümüzdeki yılın Oscar'ından bahsediyorlardır" dedi... "Yahu... 1 yıl öncesinden..." diyecek oldum, hemen lafımı kesti: "Akademi ödüllerinde jüriyi etkilemek için her safhada lobi yapılır. Jüri deyip geçme tam 5830 kişilik bir gurup bu. Onun için aday gösterilmeden önce ayrı, aday gösterildikten sonra ayrı lobi yapmak lazım. Yılmaz erken harekete geçmiş herhalde" dedi. "Yahu" dedim "5 bin kişiyi nasıl kafa kola alacaksın ki?" "Güç tabii" dedi Google efendi ve devam etti: "Mesela 2009 yılında en iyi yardımcı kadın Oscar'ını alan Mo'Nique ‘Ben lobi filan yapmam arkadaş' demişti de millet şaşırıp kalmıştı."
PİRAMİDE GİDİYOR
Bunları konuşurken yan masada Yılmaz'ın dedikodusu devam ediyordu. Meğer Yılmaz Erdoğan, Amerika'dan önce 21 Aralıkta, Foton Kuşağı değişikliğini yerinde izlemek, dünyevi işlerden biraz olsun uzaklaşıp arınmak için Meksika'ya gitmeyi planlıyormuş. Foton kuşağı ne derseniz; M45 Ülker Takım Yıldızı ile birlikte Güneş Sistemi' nin de içinde bulunduğu sanılan hayali bir kuşak bu. İnanışa göre Maya Takvimi'nin bittiği Aralık 2012 tarihinde dünya uygarlığının yeni bir boyuta gireceği iddia ediliyor. Bu yeni boyutun düşünebilen canlılara, farklı yetenekler ve farklı fikirler kazandıracağı ileri sürülüyor.
Yılmaz Erdoğan da, o tarihte Meksika'nın Yucatan Yarımadası'nda eski Maya Kenti Chichen Itza'da bulunan ve dünyanın 9. Harikası sayılan Kukulkan Piramidi'nde olacakmış. 21 Aralık günü ise ilk defa çok ilginç bir olay gerçekleşecekmiş bölgede.
Güneş öğleden sonra batarken, piramidin kuzeybatı kenarının gölgesi, merdivenin tabanında oyulmuş yılan kafası figürünü aydınlatarak onu hareketli bir hale sokacakmış. 34 dakikalık bir sürede güneş üstten alta doğru inerken ve her merdiveni terk ederken bu doğal ışık ve gölge oyunu sayesinde yılanın piramidin tepesinden kayarak dünyaya süzüldüğü görülecekmiş. Nasıl olacak derseniz valla benim de pek fikrim yok ama Yılmaz Erdoğan bile 21 Aralık'taki bu olayı izlemek ve arınmak için Meksika'ya kadar gittiğine göre bu işin bir hikmeti olsa gerek. Birden gözüm tabağıma ilişti... Baktım bomboş...
Yan masa dedikodularına öyle dalmışım ki önümdeki yemeği ben mi yoksa bir başkası mı yemiş farkedememişim. Tam bir tabak daha söyleyecektim.... Vazgeçtim.
Stephen Hawking Ayşegül’e ‘günah çıkardı’
'TAKDİR edilesiler' listemin başında bu kez başarılı bir gazeteci, Ayşegül Ekinci var... Ayşegül, meslek yaşamında Tony Blalir'den Benazir Butto'ya, Leonardo Di Caprio, Naomi Campbell, Rihanna, Daniel Craig, George Clooney'ye kadar dünya çapında pek çok ünlüyle röportajlara imza attıktan sonra bu kez de çağımızın Einstein'ı sayılan Stephen Hawking ile özel bir söyleşi yapmayı başarmış. Gerçi Ayşegül, İngiliz Gazeteciler Birliği üyesi ama ne olursa olsun Hawking ile konuşabilmek öyle her babayiğidin harcı değil. Adam 50 yıllık meslek hayatında tek bir Türk gazeteciyle röportaj yapmamış. Ekinci, aylarca Hawking'in asistanlarına mailler atmış, röportaj öncesi beş kez yüz yüze gelip güvenini kazanmaya çalışmış. Hawking'in onu kabul etmesinin bir nedeni de, Türkiye'ye duyduğu sempati olmuş. Ünlü bilim adamı, ALS hastalığına yakalanıp tekerlekli sandalyesine bağlanmadan önce otostop ile Türkiye'yi gezmiş ve çok olum u anılarla ayrılmış ülkeden.
Ayşegül'ün bu söyleşisinin dünyaya 'kapak olacak' başlıkları var. 2010'da çıkardığı 'The Grand Design' adlı kitapta "Evrenin varlığını açıklamak için Tanrı'ya gerek yok" demişti Hawking. Hatta Evrenin Yaradılış teorisinde Tanrı'yı konu dışı bıraktığı için özellikle birçok radikal kesimin tepkisini çekmişti. Hawking Ekinci'yle yaptığı röportajda ise Tanrı'nın varlığını ilk defa dile getirip "Bilim kurallarını koyan da bir tanrı var" diyor. Bu itirafına yardımcıları bile şaşırmış. Bakalım röportaj yayınlanınca bu yeni söyleme dünya medyasının tepkileri ne yönde olacak? Söyleşinin en ilginç yanlarından biri de, Hawking'in büyük sır gibi sakladığı özel yaşamının bazı bölümlerini de Ayşegül'e açmış olması. 30 yıllık eşinden hemşiresine âşık olduğu için ayrılıp onunla evlendiğini, sonra hemşiresi ile neden ayrıldığını da detayları ile anlatmış. Ayşegül Ekinci'nin bu çarpıcı röportajı önümüzdeki günlerde, hem İngilizce hem de Türkçe olarak www.aysegulekinci.com adresinde yayınlanacak. Ekinci şimdi de Obama'nın peşine düşmüş... Yakında onu da kündeye getireceğine hiç şüphem yok...
PARİS’E YOLUNUZ DÜŞERSE...
KAN, SPERM VE TER PARFÜMÜ...
DAHA çok uçuk pazarlama stratejileri ve sıra dışı parfümleri ile tanınan Fransız firması 'Etat Libred'Orange' yine öyle bir kokuya imza atmış ki şaşırmamak elde değil. 'Secretions Humaines' adlı bu özel parfüm, insan sıvıları ile üretilmiş. Haklısınız, ben de "O ne demek şimdi?" diye sordum. Efendim parfümün içinde kan, sperm, ter, tükürük vs... bulunuyor. Ben almayayım, meraklısı doya doya kullansın...
COLETTE'İN SÜRPRİZLERİ...
COLETTE fanatiklerine müjde... Paris'te neredeyse Eyfel'den sonra uğranan yer haline gelen meşhur mağaza, üzerlerinde 'surprise' yazan paketler hazırlamış. İçinde ne mi var? Üzerinde yazıyor işte; sürpriz... 20 Euro değerindeki bu büyük mavi paketleri satın alıp açmadan, içinde ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Ne çıkarsa bahtına durumu...
SOKAK DEYİP GEÇME...
BWGH... İki genç sanatçının, 'Brooklyn' ve 'We Go Hard' markalarının birleşmesinden ortaya çıkan bu sanat-moda birlikteliği şimdi Paris'te çok moda. Kıyafet koleksiyonlarının tanıtımı için Colette, Kitsune gibi dev isimlerle anlaşan ikili, Paris'in farklı yerlerinde yaptıkları etkinliklerle sokak sanatının marka tanıtımı için ne kadar önemli olduğunu kanıtladılar. 'Sanatı sokağa düşürdüler' diyenlerin kulağına küpe...
BİT PAZARINA NUR YAĞIYOR...
PARİS'te 'private sale' sezonu açıldı... Her sene heyecanla beklenen büyük markaların özel indirimli günlerine önce Saint Laurent start verdi. Sadece 'özel' davetiye ile girebileceğiniz bu 'özel' satışlarda markanın en değerli parçalarına yüzde 60'a kadar varan indirimler ile sahip olabilirsiniz. Yani sizin anlayacağınız, kış sezonuna girerken yazlık mallar ucuza gidiyor.
GERİLLA ZOMBİLER...
SENEDE sadece iki tematik parti düzenleyen 'sanat kolektifi' yılın ilk etkinliğinde Parislileri şaşkına çevirmiş. 'Kaos' temasını işleyen partiden bir hafta önce sokaklara 'salınan' zombiler, hem o gecenin reklamını yapmış, hem de yaratıcı gerilla stratejisinin en başarılı örneklerinden birini vermiş.
GECE YARISI ACIKANLAR İÇİN...
EĞER saat gece yarısını geçmiş, midenizde de gurul gurul sesler başlamışsa Paris'in son trendlerinden 'Le Tambour'un kapısına dayanabilirsiniz... Sabaha karşı saat dörtte, harika bir şarküteri tabağınının lezzetlerini atıştırırken, yan masanızda Louis Garrel ya da Gerard Depardieu'yü görmek de işin bonusu... Bizim Dolapdere'deki Apik'in Fransız versiyonu...
GECE VARDİYASI
SEN yıllardır Osmanbey'de bir ara sokakta, kendi halinde müşterilerini ağırla, sonra yeniden İstanbul'un en sosyetik mekânlarından biri ol... Aztek sözünü ettiğimiz yer. 36 yıldır, nefis mantısı ve pazı dolması ile hizmet veren Aztek, sihirli bir değnek değmişçesine aniden kapılarda kuyruklar oluşan, girmesi en güç gece kulüplerini bile aratan bir yer haline geldi. Eğer içeri girebilirseniz çaldığı müziğin ritmiyle kendi de dans eden bir DJ eşliğinde, aynı mantı ve aynı pazı dolmasını, aynı lezzette tadabilirsiniz...
* * *
HARİKA bir kavrulmuş kıymalı hamburger yemek isteyenlere bir adres verelim: Karaköy, eski İmar Bankası'nın bulunduğu yerde açılan Gradiva Otel'deki Bank Cafe... Pazar kahvaltıları akşam üzeri 16'ya kadar sürüyor. "Bu nasıl kahvaltı" demeyin, deneyin. Ayrıca Gradiva Otel'de bir de Zelda Zonk restoran var ki, adı çok şeyler çağrıştırıyor insana. Zelda Zonk, rahmetli Marilyn Monroe'nun otellere kaydolurken kullandığı sahte ismiymiş. Bank Cafe'de otururken bile Marilyn'in ruhunu da yakınlarda bir yerlerde hissedebilirsiniz.
* * *
DOORS, yeni lezzetlere kapılarını açıyor... İstanbul'da Vogue, Gina, Zuma, Da Mario, Anjelique, Kitchenette'in de aralarında bulunduğu onlarca lüks markayı temsil eden Doors grup şimdi de balık işine giriyor. Grubun yeni açacağı lüks balık lokantasının adı tam netleşmese de, büyük olasılıkla 'Cemiyet' olacakmış.
* * *
ORTAKÖY'ÜN gece hayatına şenlikli bir soluk daha geldi. Magazinne Kulüp, mekânın sahipleri Öztürk
ve Serkan Koca kardeşlerin muhteşem kokteylleri ve DJ kabinindeki ünlü gazetecilerle son günlerde adından çok söz ettiriyor. Magazinne'de her an Oben Budak, Esin Övet, Onur Baştürk gibi ünlü kalemlerin müziğiyle eğlenip dans etmek mümkün.
- '3 yıl gerilla olarak yaşadım'11 yıl önce
- Mumbai Sarayı'nda DARBUKA SESLERİ11 yıl önce
- Tüm kadınlar Ajda gibi kokacak!11 yıl önce
- 'Dünyada iğdiş edilmeden bu sesi çıkaran 7 kişiden biriyim'11 yıl önce
- Sultan ilaç markasının REKLAM YÜZÜ OLDU11 yıl önce
- Tersanede mangal partisi11 yıl önce
- FERAYE AFRİKA YOLLARINDA11 yıl önce
- 'Çığır açan kadınlar sergimde sen de ol'11 yıl önce