Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SPORTIF Değerlendirme ve Geliştirme Kurulu’na davet edildiğimde 11 Kasım 2012’de bu köşeden “Yarım kalmış bir hesap” başlıklı yazımda bu görevi neden kabul ettiğimi anlatmıştım. İki yıllık görev süremin bitmesine artık haftalar kaldı.

        Eski bir sporcu, kulüp yöneticisi, çok uluslu ve branşlı büyük spor organizasyonlarını planlayan, birçok markanın spor iletişimi ve sponsorluk yönetiminde katkıda bulunan bir şirketin sahibi, sporu yazmaya ve yorumlamaya çalışan bir medya mensubu olarak masanın bir tek devlet tarafında oturmamıştım.

        Ankara bana hep soğuk gelirdi. Bürokrasi, siyaset ve dedikodu kazanı misali birbirinin altını oymaya çalışıp, kendine pozisyon hazırlayanların merkezi olarak görünürdü. Mesafeli durmaya çalıştım ancak sadece yazmak, eleştirmekle yetinmek istemiyordum. Çözüm için taşın altına bir de buradan elimi sokmak istedim.

        Türk spor medyası, kulüp yönetimleri veya herhangi bir başka alanda toplanmış insan profilinden farkı yoktu Ankara’nın. Bakan denince soğuk bir algının anlaşıldığı makamdakilerin sizin, benim gibi insan olduklarını, spora ve halkına dair ne hizmet varsa yapmaya çabaladıklarını gördüm. İnsanların etrafına sızan ve onları manipüle etmeye çalışan kifayetsizleri de...

        Federasyonları daha yakından tanıdım. Türk sporu için canhıraş çalışanları da, kendileri için çalışanları da... Öyle bürokratlar tanıdım ki namuslarına, bilgilerine, devlet terbiyelerine hayran kaldım. Öyle bürokratlar gördüm ki çoğu şeyden nasibini almamış.

        Kısaca Türkiye, Türk sporu neyse onun bir kesiti de Ankara idi elbette. Birkaç şapka varken başımda hep aynı Kaan olmaya çalıştım. Bildiklerimi, gördüklerimi söyledim, yazdım. Hem kurul üyesi, hem medya mensubu olarak ama hiç sansür yemedim. Memur çocuğu olmamdan dolayı devlet terbiyesi bulaşmış olacak ki iki yıllık süreçte yaşadıklarımı, yaptıklarımızı hep saklı tuttum, muhatapları ile konuştum. Hepsi devletin tutanaklarında ve arşivindedir. Birçok diğer stratejik veya önemli konu ölene kadar bende saklı kalacaktır. Yazılarımı takip edenler bilirler; çalıştığım, denetlediğim kurum ve kişiler hakkında beğenip, beğenmesem de yazı yazmam. Belki ucundan eleştiririm o kadar... Çünkü derdim kişiler veya kurumlarla değil, topyekun spor sistemi ile ilgilidir. Kendi karakterimden dolayı Ankara’da da bolca düşmanım oldu, az ama öz dostlarım da. İki yılda ne yapıp yapamadığım ise bakanlarımızın takdiridir.

        En büyük hüznüm ise birlikte çalışmaktan onur duyduğum iki bakanımızın da defalarca açıklamalarına rağmen, bürokrasinin çarklarında önü tıkanan ‘Yarım kalmış hesabımı’ kapatamamış olmam.

        Türk spor sisteminin kökten değişmesi ve hak ettiği yere gelebilmesi için sistemli ve sürdürülebilir sportif yetenek taraması, farklı bölgelerde Türkiye Spor Bilimleri Araştırma ve Geliştirme Enstitüleri’nin kurulması, yüksek performans sporcularının buralarda geliştirilmesi konusunda... Federasyonların gerçek görev tanımlarına çekilerek, sporun tabana yayılmasının okullar, yerel yönetimler ve spor kulüplerine devşirilmesi konusunun, Bakanlarımız, Genel Müdürlerimiz ve bir kısım bürokratlarımızın desteğine rağmen hayata geçirilememesi en büyük üzüntümdür.

        Sporun önünü tıkayan kulüp ve federasyon yönetimleri gibi Ankara’da fosilleşmiş bir kısım bürokrat ve akademisyen ise artık bana daha da düşman olacaklardır. Benim bundan keyif alacağımdan hiç şüpheleri olmasın.

        Başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, önceki Gençlik ve Spor Bakanımız Suat Kılıç, Gençlik ve Spor Bakanımız Akif Çağatay Kılıç’a, benimle iki yıl boyunca gözünü budaktan sakınmayıp devlet terbiyesi, namusu ve bilgisi ile çarpık sisteme çomak sokan, değiştirmeye çalışan bürokratlarıma teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

        ‘Sayın’ sözcüğünü özellikle kullanmadım çünkü birebir insanlıklarına şahit olduğum kişilere protokol dilinde yazmak çok mekanik ve soğuk geliyor bana. Herkes eleştirilebilir, konumu, sıfatı ne olursa olsun... Ama önce insan olduklarını unutmadan.

        Diğer Yazılar