Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2006 yılında verdiğim bir röportajda, Türk futbolunun, mevcut yapısı ile 2000’ler öncesindeki bankacılık sektörüne benzediğini belirtmiştim. Futbolun ‘BDDK’sı (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) acil olarak kurulmazsa, karşılıksız borç yükünün 2010’lu yıllarda 2 milyar doları geçeceğinden bahsetmişim. Aradan geçen 10 yılda geldiğimiz nokta 3 milyar dolara yakın karşılıksız borç yükü ve geleceği ışıksız kulüpler.

        Şimdi önümüzde iki alternatif var. Ya monetarist (parasalcılık) yaklaşımla sorunu çözmeye çalışacağız ya da ‘Keynesyen’ (devlet müdahalesinin ekonomiyi dengeye getireceği inancı) bakış açısı ile işleri yoluna koymaya çalışacağız. Yani ya 2000’lerdeki Türk bankacılık sistemini bataktan kurtarıp, global ekonomik krizlerde bile yıkılmayan sağlam bir yapıya geçmek zorundayız ya da ABD’de 2008’de başlayıp tüm dünyaya yayılan krizde olduğu gibi ‘Bu kulüpler çok büyük, bunlar çökerse tüm sistem domino etkisi ile çöker’ tezi ile ABD’de TARP (The Troubled Asset Reief Programme / Sorunlu Varlıkların Kurtarılması Programı) diye bilinen bir kurguya sarılacağız. Özetle, devletin kulüplerin maddi zararlarını karşılamasına kadar gidecek iş.

        Amerikan finans sistemi için Lehman Brothers, Goldman Sachs ve Morgan Stanley ne anlam ifade ediyorsa, Türk futbol sisteminde de 3 büyükler aynı anlamı mı ifade ediyor? Öncelikle buna karar verilmesi lazım. Bir başka şekilde soralım, 3 büyükler batarsa Türk spor sistemi veya futbol sistemi çöker mi? Sistem zaten hali hazırda yıllardır çökmüş durumda. Sadece enkaz büyüyor her yıl. Bence 3 büyüklerin batması ne domino etkisi yaratır ne de toplumsal veya sportif anlamda büyük bir çöküş olur.

        Türk futbolunun en büyük sorunu ve açmazı öncelikle 3 büyüklerdir. Büyüklük kavramının içine on yıllardır enjekte edilmiş palavraları artık ya mutlak gerçek kabul edeceğiz ya da bu büyüklerin, aslında fazla abartılmış, değerinden fazla önem atfedilmiş olduklarını kabul edip, ona göre bir çözüm bulacağız.

        3 büyüklerden üçünün de battığını düşünelim! Yeni maddi ve idari yaptırımlar ile bütçe disiplini kıskacı altında 2. Lig’e kadar düştüklerini varsayalım. Bunun Türk futbolu adına ekonomik, sosyal, sportif yansıması nasıl olur? Kısa vadede 3 büyükler için her anlamda yıkım gibi görünse de aslında tarihsel süreçte milyonlarca taraftar sayısına ulaştırılan bu kulüplerin geri dönüşü diğerlerine göre çok daha sağlam ve çabuk olacaktır. Önce idari, mali ve sportif anlamda kurallara uyan, doğru yönetilen kulüplerin domine ettiği ve farklı şampiyonların ortaya çıktığı bir kurgu oluşacaktır. Böylece 5 yıllık orta vadede büyüklerin de geri dönüşü ile rekabetçi, tamamen eşit ve adil bir gelir paylaşımına ve de fırsat eşitliğine sahip doğru bir yapıya ulaşılabilir.

        Böyle bir yapılanma modeli, ‘Türk sporunun lokomotifleri...’, ‘Türk futbolunun marka değeri’, ‘Ortalama yirmişerden, atmış milyon insanın ruh hali ne olacak?’ gibi içi boş kavramlar ile manipüle edilecektir. Birilerinin kulüpleri ele geçirme operasyonuymuş gibi algı yönetimi yapılacak, hatta ihtiyaç duyulan radikal bir kulüpler kanunu bile yine büyük kulüpler tarafından istenmeyecek ve Anayasa Mahkemesi’ne kadar gidecektir iş.

        Tarihleri boyunca kendilerini rakiplerinden farklı ve üstün gören, bu mantıkla desteklenmeye, denetlenmemeye alışmış kulüpler, hiçbir kanun ve denetimi kendi üzerlerinde işlettirmeyeceklerdir. Sonuçta kulüpleri devlet eliyle borçlarından kurtarmak kısa vadeli bir çözüm olacaktır. Orta ve uzun vadede gelinen nokta bugünkünden farklı olmayacaktır.

        O yüzden bırakınız batsınlar, bırakınız çıksınlar. Eğer onları disipline edecek yeniden yapılanmaya karşıysalar. Para muslukları kesilsin, 5 senede bakın nasıl topluyorlar kendilerini. Başka bir şey yapmaya gerek yok, sadece hak etmediklerini alamasınlar yeter. Bu da üçüncü yol, Adam Smith yolu...

        Diğer Yazılar