Tolerans
TÜRK Dil Kurumu sözlüğüne göre; Fr. Tolerance: Hoşgörü, İng. Tolerance: Bir işlemde izin verilen hata sınırı olarak açıklanmış. Fransızlar'dan daha duygusal ve olumlu tarafını almışız, İngilizlerin daha kuralcı ve olumsuz kullanımını ise pek sevmemişiz.
3 Temmuz sürecinde, UEFA'nın "0 Tolerans" kavramı ile tanıştık. Daha önce şike ve teşvik suçlarının hata sınırının sıfır bilmezdik çünkü biz teşviki, şikeyi hep hoş gördük. Mevzu büyük kulüpler, marka değeri, yayın hakları, milyonlarca taraftar ise tolere ederdik her türlü suçu. Futbol halısının altı tolore edilmiş, hoş görülmüş pisliklerle dolana kadar.
TFF, UEFA, FIFA, CAS havalı kurumlardır, aynı büyük kulüpler gibi. UEFA, FIFA her yıl milyarlarca dolar kazanan derneklerdir. Kulüpler ise her yıl toplamda milyarlarca dolar harcayan dernekler. Her derneğin ortak yanı ise eyyamdır. Çünkü milyarlarca dolarlık sirkülasyonu sağlayan taraftarlardır. Taraftarlar kendilerine oynanmasını isterler oyunun. Onların takımı olumlu anlamda bütün "en"leri bünyesinde barındırır! Olumsuz "en"leri de rakipleri. Çark böyle döner. "0" Toleransı Türkiye'nin anlaması için büyük fırsattı 3 Temmuz. Şanssızlık ise 2010-2011 sezonunda Fenerbahçe ile Galatasaray'ın kafa kafaya yarışmaması!
Yemeğe atılan sinek!
FUTBOL endüstrisinin menüsünde farklı mutfaklar vardır. Müşteri (taraftar - futbolsever - bahisçi), bir mutfağa fazla yöneldi mi bir bakarsınız sinek çıkmış yemeğin içinden, hemen başka lezzetlere yönelirsiniz. 80'lerde yükselen Fransız futbolu, endüstriyel anlamda global karşılığı olan bir meta değildi. Fransızca konuşulan ama müşteri sayılmayan Afrika ülkeleri, Belçika, biraz İsviçre ve Kanada dışında çok da takipçisi olmayan Fransız futbolunun tabağından ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun ardından sinek çıktı. Adidas'ın ortağı, 5 kez arka arkaya şampiyon olan Marsilya'nın başkanı ve Fransa Bisiklet Turu'nu renove eden Bernard Tapie hapse girdi, Marsilya kümeye düştü.
90'lı yıllarda çekici olmayan fakat 80'lerden beri bünyesinde, daha önce de olduğu gibi süper yıldızları barındıran İtalyan futbolunun hakimiyetinde geçti. Şampiyonlar Ligi ve bahis şampiyonları artık İtalya'dan çıkıyor, İtalyan kulüpleri dünyayı kendine izletiyordu. Bu hakimiyet 2000'li yılların ortalarına kadar sürdü. Çünkü İtalyan kültürü ile yoğrulmuş, İtalyanca konuşan ülke sayısı Fransa dan da azdı. İzlenen, global anlamda karşılığı ve aidiyeti az olan bir metaydı İtalyan futbolu aynı Alman futbolu gibi. Ancak Almanlar bilişim ve iletişim devriminden sonra İtalyanlar kadar popüler olmadı.
Ne zaman endüstri doydu ve başka mecralara yayılma gerekliliği hasıl oldu, bir baktık ki meşhur İtalyan yemeklerinden saç teli, sinek, böcek ne varsa çıkmaya başladı. Biz de mecburen vedalaştık bu pis mutfaktan.
Dünyada aynı dili konuşan geniş Latin nüfusu artık yeni müşteri profiliydi, hem Arjantin ve İspanyol takımlarının biriktirdiği bir futbol mirası vardı hem de global anlamda aidiyeti. 90'ların sonlarında "Spanglish" pop müzik de dünyaya yayılırken, bu akımın en önemli isimlerinden Ricky Martin 98 Dünya Kupası Finali öncesi Fransız ve Brezilyalı taraftarlara Latin-pop konseri verirken, J.Lo Super Bowl'ların kadrolu şarkıcısı haline gelmişti. Latinler geliyoruz mesajı veriyordu. Dünya futbolunda o yıllara kadar bilinen, fakat şimdi olduğu kadar hiç popüler olmamış "El Classico" dönemi başladı. Dünya soğuk savaş yıllarından bu yana hiç böyle kutuplaşmamıştı. Barca ve Real taraftarları tüm dünyaya yayıldı, ispanya'nın Dünya Şampiyonu olduğu 2010 Güney Afrika'nın resmi şarkısı da 98'in resmi şarkısı gibi "Spanglish" bir Latin'den Shakira tarafından söyleniyordu. Üstelik bu kez yerel dille "Waka Waka" diyerek. 2010 Dünya Kupası'ndan, FIFA yaklaşık 3 milyar dolar kazandı "This Time for Africa" diyerek. Bakalım Paella'dan ne zaman sinek çıkacak, yoksa futbolun doğal olarak da endüstrinin beşiği, dünyada en çok konuşulan dillerden birine sahip İngilizler gibi hep temiz! bir mutfak gibi sürekli servis mi edilecek Latin yemekleri?
