Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2020 adaylık sürecinde rakibimiz olan İspanya'nın Olimpiyat Komitesi'nin 125 üyesi var, bunların 59'u Olimpik veya Olimpik olmayan federasyonların başkanlarından oluşuyor. Yönetim Kurulu ise 25 kişi, 16'sı federasyon başkanı. Birleşik Devletler Olimpiyat Komitesi Yönetim Kurulu nda 5 Olimpik sporcu var, üstelik hepsi kadın.

        Bizim gibi diktatoryal-faşizan ve militarist düşün yapısıyla "Milli" ibaresini kullanan bir başka komite, İtalyan Milli Olimpiyat Komitesi'nin Yönetim Kurulu'nun tamamı federasyon başkanlarından oluşuyor, üyelerin tamamına yakını ise mevcut federasyon başkanları ve eski sporculardan.

        İngilizler'de , Yönetim Kurulu Başkanı Kraliyet Prensesi, üstelik kendisi Olimpik sporcu. 11 kişilik Yönetim Kurulu'nda4 Olimpiyat madalyalı eski sporcu var. Yani Prenses dâhil 5 Olimpik sporcu yönetimin en tepesinde, diğerleri federasyonlardan geliyor.

        Rusya Olimpiyat Komitesi'nin (ROC) üyelerinin tamamına yakını yine federasyon başkan ve temsilcilerinden oluşuyor. Yönetim Kurulu nda ağırlık yine federasyon başkanları ve Olimpik atletlerde.

        Bizim Milli Olimpiyat Komitesi'ne üye olmak zordur, öyle herkesi almazlar, çok seçicidir bu "seçkin spor insanları", hele Yönetim Kurulu'na öyle federasyon başkanları, Olimpik sporcu ve şampiyonlar asla giremez. Adı "Milli" olsa da yönetimde bir milli olimpik sporcuya rastlayamazsınız çünkü Olimpizm'den anlamaz bu cahil cühela sporcu veya federasyon başkanları. Bizde "Olimpik Hareket", o harekete katılmışlar tarafından değil eş dost, ahbap çavuş, kendi klanı ile yönetilir.

        Yönetimde her meslek grubundan biri vardır ama Allah için bir "Olimpian" asla. O yüzden bizde "Olimpik Hareket" sadece her 4 yılda bir adaylık ekonomisi için hareketlenir. Körler sağırlar birbirini ağırlar ama ne yapar eder mevkilerini korurlar. Adaylık süreçlerinde ortaya çıkarlar, "göbeğini kaşıyan" adamlara rağmen Olimpiyat almaya çalışırlar! ama aralarına bir tek olimpik sporcu bile almazlar.

        Şimdi sessizler, hele bir adaylık dönemi gelsin bakın nasıl hareketlenir bizim "Olimpik Hareket" ama o zamana kadar Olimpiyat Evi, huzur evi fonksiyonuna devam edecektir. Olimpiyatı neden kazanamadık? Her şey konuşuldu, herkes suçlandı da bizim 'Milli Naipler Konseyi'ni unuttuk. Hatırlatayım istedim.

        İnsan odaklı kalkınma ve spor

        ÜLKE olarak en önemli açmazlarımızdan biri, yeterli düzeyde donanımlı insan yetiştirememiş olmamız. 100 yaşına yaklaşan Cumhuriyetimiz ve öncesi, bu mümbit toprakların en büyük sorunları insan yetiştirmek konusunda yaşanmıştır.

        "Yetişmiş İnsan", Islahat Fermanı'ndan bu yana yabancı dil bilen, okumuş ve batılı görünümlü zat-ı muhteremleri tarif eder genelin algısında. Bu tipolojinin dışında kalanlar ise "Yetişmemiş İnsan", "Cahil", "Dinci", "Yobaz", "Köylü" ,"Kıro", "Göbeğini Kaşıyan Adam" gibi benzetmeler ile dışlanmış ve ötekileştirilmiştir. Bu yetişmemiş! insanlar Türkiye'nin çağdaş anlamda, batı medeniyetine ulaşmasının önündeki en büyük engel olarak gösterilmiştir. 160 yıla yakındır "Yetişmiş İnsanlar"ın hala aynı konumlarını korumalarının ana nedeni, yetişmiş insan yetiştir(e)memiş olmalarıdır ya da kendi yetiştirmelerini, kendi yerlerine koymaları. Bilimin birçok alanında, siyasette, edebiyatta, resimde, sinemada, müzikte, gazetecilikte, sporda bugün evrensel karşılığı olan, alanında dünyada hatırı sayılan, saygı duyulan insanımız yok denecek kadar azdır.

        Tarihsel ve sosyolojik açıdan bakıldığında, geldiğimiz bu noktada Türkiye'nin "Yetişmiş İnsan" tarifini ve neden bu doğurgan toplumun insan yetiştirmekte kısır kaldığını samimiyetle sorgulaması gerekiyor! Eğer insan odaklı bir kalkınma istiyorsak, "Yetişmiş" insanların kimler tarafından ve ne amaçla yetiştirildiğini anlamakla başlamalıyız işe.

        Diğer Yazılar