Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz hafta sonu harika bir maç izledik. Beşiktaş rakip sahada öne geçti ve Meireles de her zaman yaptığını yaparak kırmızı kart görünce iki takımın güçleri eşitlendi. Bizler de son yıllarda eşine pek rastlanmayan bir futbola şahit olduk.

        “Böyle maça can kurban” diyorsak istediğimiz şeyin, tüm takımlar arasındaki maddi farkın birbirlerine

        yakın hale gelmesi olduğunu artık anlamalıyız. Bir takımın geliri diğerlerinden fazla olabilir ancak bu

        kendi öz kaynaklarını, gelirlerini artırarak olmalı, kontrolsüz, denetimsiz borçlanarak değil.

        Takımların ismi önemli değil. Bir ligde mücadele eden bir takımın bütçesi diğer takımın bütçesinin dört hatta beş katı ise sahadaki mücadele de o oranda rekabetçi oluyor. Yani rekabet filan olmuyor. Düşük bütçeli, az borçlu takımlar salhaneye giden koyunlar misali maça çıkıyorlar. Sonuç; büyük bir sürpriz olmazsa belli borcu ve bütçesi en büyük olan takım şampiyon oluyor.

        Türk futbolunda yerel başarının ölçütü borçlanarak para saçmaktır. Çünkü şampiyonluk ne kadar borçlanırsan o kadar kolay geliyor. Hele bir de dokunulmaz üç büyük takımdan biriysen... Medya desteği olmayan diğer kulüplerin dokunulmazlıkları ve üç büyükler kadar borçlanma ayrıcalıkları da

        olmadığı için yıllardır rekabet ve fırsat eşitliğinden uzak bir lig ve maçlar izliyoruz.

        Ben hakem olsam o hafta maçını yöneteceğim takımların önce bütçelerine ve borçlarına bakarım. Hakemin görevi sahada adil bir oyun yönetmekse daha ilk fırsatta sistemi daha fazla sömüren takım aleyhine bir penaltı, takımlar arasındaki bütçe ve borç makası çok açıksa, üstüne bir de kırmızı kart, sonra belki duruma göre bir penaltı daha verir, maçın kalan bölümünde sahadaki her futbolcuya adil davranırdım.

        Bu adam yine ne saçmalıyor demeyin! Medyada, TFF nezdinde, bütçede, borçta, sosyolojik olarak pompalanarak artırılmış taraftar sayısında bu kadar adaletsizliğin, bu kadar ayrımcılık ve kayırmacılığın olduğu bir futbol düzeni size çarpık gelmiyor da bir hakemin pozitif ayrımcılık yapması mı saçma geliyor? Futbol maçlarının sonucunu hangi faktör daha çok etkiliyor? Hakemler mi? Aşırı borçlanarak kadro kuran kulüp yönetimleri mi? Ahlaksız futbolcular mı? Yetersiz veya yersiz teknik direktörler mi? Yoksa medya mı?

        Kararı siz verin sonra hep birlikte adaletli ve rekabetçi bir futbolun, dolayısı ile güzel oyun nasıl oynanır üzerine düşünelim, tartışalım.

        Sakın bu yazıyı Fenerbahçe-Beşiktaş maçı özelinde yazdığımı düşünmeyin. Bu yazı genel bir sistem eleştirisidir. Babadan oğula geçen bir müessesede Cüneyt Çakır gibi hakemler ligin “marka değerinin” peşindedir, takımlar ve futbolcular arası her türlü adaletin değil. Hakemlerin görevi sahadaki adaleti sağlamaktır. Saha dışındaki adaleti sağlamak ise ilgili kurumların ve biz futbolseverlerin.

        Diğer Yazılar