Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        54. New York Film Festivali’nin açılışı 30 Eylül’de sürpriz bir kararla Ava DuVernay’nin Netflix için çektiği “13th” belgeseliyle yapıldı. Belgesel Oscar’a yürüyebilir ama festivale giriş için ilk kez ‘kurmaca film’ seçilmemesi, siyasi duygusallıktan kaynaklanıyor. 16’sında tamamlanacak festivalden “13th”ü ve “The Rehearsal”ı değerlendirdim.

        “13TH”: ‘SİYAHİ SUÇLU’ ÖNYARGISINA DİZİ AMBALAJI

        “Middle of Nowhere (2012), “Özgürlük Yürüyüşü” (“Selma”, 2014) derken Ava DuVernay, Afro-Amerikan sinemasında tanınan bir sese dönüştü. Burada da Netflix’in ısmarladığı bir belgeselle karşımıza dikiliyor. “13th”, David W. Griffith’in “Bir Ulusun Doğuşu”ndan (“The Birth of a Nation”, 1915) günümüze uzanan bir çerçevede Afro-Amerikalıların uğradığı usulsüzlükleri perdeye taşıyor. Adalet sistemini ve yasaları sorguluyor.

        Amerikan hapishanelerinde niye siyahilerin daha fazla olduğu gibi konulara dair fikir yürütüyor. Bunu yaparken ilginç detaylar ve karşılaştırmalar da buluyor açıkçası. Ama “13th”, açılış karesinden itibaren devam eden bir web dizisinin 30. bölümü gibi. Sanki 300. dakikada başlayıp 400. dakikada noktalanıyor. Üstelik bu konuda bir çekincesi de yok.

        Neredeyse jeneriksiz girilen açılış sekansı (ki öyle bir kavrama kafa yorulmamış) bu durumun gidişatını ortaya koyuyor. DuVernay, kafa boşlukları vermeye özen göstererek objektif-açı uyumu açısından “Özgürlük Yürüyüşü”ndeki görsel stili transfer ediyor. Ama nafile! “13th”, sadece Afro-Amerikalılara hassasiyetle bakılan bir devrede alkışlanası durabiliyor. Bundan bağımsız düşünülürse 10 sene sonra hiçbir arşiv değeri olmayacak bir belgesel…

        “Bir Ulusun Doğuşu” (“The Birth of a Nation”, 2016) gibi bir ‘tecavüz skandalı’yla yüzleşse anında aldığı olumlu tepkileri yitirebilir. Zira teknik açıdan TV için yılda üretilen onlarca belgeselden farksız bir iş. Böyle olunca da adının karizması olduğu yerde kalıyor. DuVernay’nin kariyerinin en altındaki yeri hazır “13th”ün…

        FİLMİN NOTU: 2.8

        “THE REHEARSAL”: ÇEKİCİ OLMAYAN SEÇME GÖRÜNTÜLERİNDEN İBARET

        Yeni Zelanda’dan çıkmasını fark yaratmak için kullanamayan bir çeşit ‘cinema vérité’ denemesi. Ama araya giren ‘seçme anları’ ile “Fame”le (1980) akrabalığın hakkını verme çabasında gibi. Açıkçası “The Rehearsal”, onun kadar coşkulu ilerleyemeyince amatör duran oyunculara ve sallapati duran sinematografiye mahkum kalmış.

        Bu durum karşısında da aslında Yeni Zelanda aksanı bir yapaylık katıyor. Karşımıza çıkan eser, bir yönetmenin ilk işi gibi. Bu sebeple de silkelenmek için fazlaca diyaloglara ve oyunculara güveniyor. Mat renkler veya grinin tonları üzerine kurulu yapısını anlamlandıramıyor.

        Araya giren röportaj parçaları her şeyin tuzu biberi gibi sanki. Alison Maclean, doğaçlamaya kaymak isteyip çok da aman aman olmayan oyunculara bel bağlayınca bunun bedelini ağır ödemiş. ‘İngilizce’ bile aksanlı konuşuluyor gibi gözüküp proje aşamasındaki ‘samimiyet’ yetersiz kalmış bu sayede. ‘Gerçekçilik’ ile ‘dizi boyutsuzluğu’ birbirine karışmış gibi.

        FİLMİN NOTU: 3

        Diğer Yazılar