Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, parti yönetiminde değişikliğe gitti ve dikkat çeken iki adım attı.

Koray Aydın teşkilat başkanlığından siyasi işler başkanlığına kaydırıldı.

HDP’ye dönük net eleştirileri ve dikkat çeken çıkışlarıyla bilinen Yavuz Ağıralioğlu’nu genel başkan yardımcılığı görevinden aldı.

Bu atamalar genel olarak İYİ Parti’nin milliyetçi çizgiden merkez sağa doğru açılım yapması olarak yorumlandı.

İktidara yakın isimler ise Ağıralioğlu’nun HDP’nin itirazları nedeniyle uzaklaştırıldığını iddia etti.

Açıkçası Ağıralioğlu’nun görevden alınmasının HDP’ye dönük eleştirileriyle doğrudan bir ilgisi olduğunu zannetmiyorum.

Parti kulislerinden yansıyanlara da bakılırsa Ağıralioğlu’nun özerk tavırları, kendi başına popülerleşen bir siyasi figür haline gelmesi ve kimi parti politikalarına yönelik eleştirileri içeride rahatsızlık yaratmış.

Sebep ne olursa olsun bu karar İYİ Parti’yi muhafazakâr sağ seçmen nezdinde güçlendiren bir hamle olmadı.

İYİ Parti’nin yüzde 15 bandını aşamamasının nedeni seküler Atatürkçü sağ çizgide kalmakta ısrar etmesi.

Bu çizgi CHP ile ittifakı kolaylaştırırken AK Parti tabanının İYİ Parti’ye yönelmesini zorlaştırıyor.

AK Parti’nin eski kampanya direktörü Faruk Acar’ı transfer etmeleri ve Acar’ın ayağının tozuyla dini tandanslı 'Ömer’in Yolu' kampanyası yapması bu anlamda atılmış adımlardı fakat arkası gelmedi.

Dini bir söylemin seküler İYİ Partilileri rahatsız edeceği kaygısı öne çıktı.

HANGİ DEMİREL? NASIL BİR ‘MERKEZ SAĞ’?

6 partiden oluşan muhalefet bloku içinde 5 sağ parti olsa bile hâlâ muhafazakârların kendini ait hissedeceği bir parti öne çıkmıyor. AK Parti birinci parti olma pozisyonunu bu nedenle sürdürüyor.

Bekir Ağırdır, 'AKP artık kitlelerin değil bir hayat tarzının partisi' başlıklı son yazısında bu sosyolojik gerçekliği detaylıca izah etmişti.

İsmail Saymaz da önceki günkü yazısında bu noktaya değinmiş. “Muhafazakârları ve milliyetçileri etkileme becerisi yüksek olan Ağıralioğlu'nun küstürülmesi, yalnızca İYİ Parti açısından değil, Millet İttifakı için de telafisi zor bir kayıp olabilir” demiş.

Saymaz, “İYİ Parti, 2023'e bir kala yönünü merkez sağa çevirdi. Artık 'Ömer'in Yolu'nu anan kimse kalmadı. İstikamet, Demirel'in Doğru Yol'u” diye eklemiş.

Muharrem Sarıkaya da İYİ Parti’deki değişiklikleri merkez parti olma yolunda atılan yeni adımlar olarak yorumlamış.

Belki de bu merkez parti kavramını ve bugünkü sosyolojideki karşılığını tartışmaya açmamız gerekiyor.

Örneğin Demirel ama hangi Demirel?

Üniversite yıllarında Necmettin Erbakan’ın arkasında namaza duran, İskenderpaşa cemaatine yakınlığı ile bilinen, Menderes’in varisi olarak görülen, Anadolu halkıyla bağ kurabilen, CHP’ye karşı desteklenen İslamköylü Çoban Sülü mü yoksa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra seküler-Atatürkçü bir siyasi çizgiye geçen Süleyman Demirel mi?

Sağ seçmenin desteğini alan şüphesiz ilkiydi.

Kaldı ki son 20 yılda dindar-muhafazakâr dünya görüşü, orta sınıfları da içine alan çok daha geniş bir kesim tarafından sahiplenildi.

Bugünkü Türkiye’de artık Doğruyol, ANAP çizgisinde, dindarlıkla mesafeli steril bir merkez sağ anlayışının yüzde 40’ları yakalaması mümkün değil.

MERKEZ SAĞ KALKINMACILIĞINDAN DA UZAKLAR

Demirel’den Turgut Özal’a, Erbakan’dan Erdoğan’a sağ liderlerin önemli alametifarikalarından biri de ekonomide kalkınma ve refah vaat etmeleriydi. Barajlar, köprüler, dev projeler ile seçmenden destek gördüler.

Bugün geçiş ücretleri ve Hazine garantileri çokça eleştirilse de AK Parti sandıkta büyük projelerin hep karşılığını gördü. Sağ seçmen gözünde Erdoğan icraattan kaçmayan siyasetçi olarak algılandı.

‘Elitist’ kesimler küçümsese de TOKİ’lerden, duble yollardan, yeni hastanelerden ‘halk’ memnun kaldı.

20 yılın sonunda AK Parti zayıflarken sağda onun yerini alan bir partinin ortaya çıkmıyor olmasında kimlik siyaseti kadar işte bu kalkınmacılık-projecilik meselesinin de büyük payı var.

İYİ Parti de bu eksikten muaf değil.

Aslında ekonomi alanında yeni projeler geliştirmeye gayret ediyorlar fakat hiçbiri geniş halk kitlelerini etkileyecek özellikte değil. Kâğıt üstünde ideal ama siyaseten karşılığı zayıf projeler.

Örneğin kalkınma kongresi serisinin üçüncüsünü düzenlediler. Sadece dar bir kesimin ilgisini çeken akademik bir etkinlik gibiydi.

Bundan önce açıkladıkları Artagan ve Rüzgârgülü projeleri de hem isimleri hem de iletişim süreçleri bakımından güçsüz girişimlerdi. Sokaktan 100 kişiyi çevirseniz 5 kişi bile Artagan ve Rüzgârgülü nedir bilemez. En iyi ihtimalle ikincisini temiz enerji projesi zanneder.

Merkez sağın birinci partisi olmak istiyorsanız “Projeye değil ranta karşıyız” demeniz yetmez, milyonları etkileyecek kendi büyük projelerinizi ortaya koymanız gerekir.

İYİ Parti’nin bu anlamdaki sorunu gayretsizliği değil ekibinin fazla ‘entelektüel’ düşünüyor olması.

Ancak uzman ekonomistlerin kavrayabileceği yüksek lisans tezi gibi raporlar hazırlayarak popüler siyasette başarılı olmaları mümkün değil.

AĞIRALİOĞLU’NUN SEMBOLİK DEĞERİ

Sonuç olarak İYİ Parti yakın gelecekte birinci parti olarak konumlanmak ve AK Parti’nin yüzde 40’lara varan oyunun önemli kısmını kendisine bağlamak istiyorsa politik dilini değiştirmek zorunda.

Fakat merkez parti olacağım derken dindar-muhafazakâr kitlelerle bağ kurmaktan daha da uzaklaşırsa bırakın oylarını artırmayı, kendisini yüzde 15 bandına hapsedebilir.

İşte Yavuz Ağıralioğlu’nun sembolik önemi muhafazakâr-milliyetçi kitlelere hitap eden bir aksta durmasıydı. Görevden alınmasının yarattığı etkiyi bu geniş tablo içinde değerlendirmelerinde fayda var.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar