15 Temmuz'un en kötü mirası
Bugün 15 Temmuz 2016’da yaşadığımız ve 251 vatandaşımızın şehit düştüğü darbe girişiminin üzerinden tam 6 yıl geçti.
“Türkiye’de bir daha asla darbe olmaz” diye düşünürken FETÖ’cü yapılanmanın TSK’nın kılcal damarlarına kadar örgütlendiğini öğrenmenin derin şokunu yaşadık.
Sonrasında yaşanan tasfiyeler de ülkeyi büyük bir ameliyatla tümörü temizlenen fakat yorgun düşen bir hastaya çevirdi.
Peki o hain darbe girişimi 6 yılda nelere sebep oldu, neleri değiştirdi?
En şaşırtıcı ve hayırlı sonucu TSK’nın kısa sürede toparlanması ve toplum nezdinde itibarını geri kazanması oldu. FETÖ’cülerden arındırıldıktan sonra Suriye ve Karabağ’da önemli başarılara imza attı. Sivil siyaset alanından tamamen çekilerek kendi alanına odaklandı. Milli savunma sanayiindeki başarılar ile moral buldu.
Sürecin diğer boyutu FETÖ’yle mücadele ayağıydı ama o ayağın ne kadar başarılı olduğu bugün için hâlâ tartışmalı. Üst kademedekilerin tamamı yurt dışına kaçarken en alttakiler cezalandırıldı, işten atıldı, hapse girdi. KHK’lar yanlış yerlere uzandı. FETÖ mağduru büyük bir kitle rehabilite edilmedi. Topluma kazandırılmadı. Ortada bırakıldı.
Erdoğan bu mücadeleyi dışarıda da küresel bir düzeye taşımak istedi ama beklediği desteği bulamadı. Bu konu Batı’yla temel gerilim noktalarından biri haline geldi.
FETÖ benzeri cemaat yapıları, AK Parti’ye yakın dindar muhafazakâr kesim tarafından da sorgulandı ama kamuoyu önünde dürüst ve açık bir tartışmaya dönüşmedi. FETÖ’den açılan boşluğu doldurmaya çalışan gruplarla yeterince etkin bir mücadele yürütülmedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kandırıldık” söyleminin ne kadar karşılık bulduğu da bir başka tartışma konusu. Milletten af dilese de özellikle muhalif kesim “Ne istediler de vermedik” cümlesini unutmadı. İktidarın da bu günahta payı olduğunu düşündü.
Belki bunların da ötesinde 15 Temmuz’un en kötü mirası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daha güvenlikçi, şüpheci ve sert bir çizgiye yönelmesi oldu.
Cumhur İttifakı’nın kurulmasıyla AK Parti ‘muhafazakar demokrat’ çizgiden çıkıp milliyetçi, muhafazakar, güvenlikçi ve otoriter bir döneme geçti. Milli beka endişesi, yani dışarıdan gelecek saldırılara karşı tetikte olma olma psikolojisiyle özgürlüklerin alanı giderek daraltıldı.
Siyasi rakiplere karşı “Acırsan acınacak duruma düşersin” düşüncesi egemen oldu. Kutuplaşma giderek arttı.
Başkanlık sistemine geçilmesi yani yüzde 50+1 ile seçilme şartı iktidar ve muhalefet arasındaki çatışmayı arttırırken, demokrasiden uzaklaşma problemini de derinleştirdi.
Özetle darbe bastırılabildi belki ama yarattığı travmanın izleri maalesef bugünkü siyasi ortama etki etmeye devam ediyor.
- Kılıçdaroğlu neden kaybetti?1 yıl önce
- Kılıçdaroğlu'nun Çanakkale ziyareti boşuna değil1 yıl önce
- Erdoğan'ın seçim vaatlerinin etkisi ne olur?1 yıl önce
- Erdoğan "Değişim" dedi1 yıl önce
- Seçimin talihsizleri1 yıl önce
- CHP oyları TİP'e kayabilir1 yıl önce
- Bakan Kurum: İstanbul'a iki yeni uydu kent kuracağız1 yıl önce
- Depremde ampüte kalan çocuklarımız sahipsiz değil1 yıl önce
- Etiket yapıştırana gözaltı niye?1 yıl önce
- İYİ Parti o bekçinin özrünü kabul etmeli1 yıl önce