Hadi, dünyayı kurtaralım!
Uzaylılar yeniden dünyamızı istila etmeye geliyor... “Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit” (Independence Day: Resurgence) 1996’da gösterime giren “Kurtuluş Günü”nden 20 yıl sonra olanları anlatırken, ilk filmin kahramanları yine işbaşı yapıyor
20 yıl önceki film, gezegenimize yönelik topyekûn uzaylı saldırısıyla akıllarda kalmıştı. Yönetmen Roland Emmerich, özellikle büyük şehirlerin yıkılışını gösteren sahnelerdeki performansıyla 1950’lerin ucuz bilimkurgu geleneğinden daha farklı bir filme imza atmıştı. Başta karakterlerdeki etnik çeşitlilik olmak üzere, filmde dönemin “politik doğruculuk” ilkelerinin yansımalarını görmek mümkündü. Ama son tahlilde, “Dünya Amerikalıların liderliğinde her işin altından kalkar” diyen derinliksiz bir kahramanlık öyküsü seyretmiştik.
GLOBAL KARDEŞLİĞE VURGU YAPILIYOR
İkinci filmde de durum değişmiyor. Bütün devam filmlerinde olduğu gibi tehdit daha büyük, korkutucu ve biraz karışık. Hatta işin içinde iyi uzaylılar bile var. Dünyanın üstüne çöken büyük ve korkutucu uzay gemisi, ilk filmin en çok işe yarayan görsel fikriydi. Yeni filmde de benzeri var. Kaldı ki, konsept aşağı yukarı aynı. Uzaylılar filmde “kraliçe arı” tarzında bir ana geminin liderliğinde saldırıyor ve daha çok şehir, bina yıkımı olarak gösterilen müthiş bir kıyım yapıyorlar. Ama aradan geçen yıllardan sonra bu sahnelerin ilki kadar unutulmaz olduğunu söylemek zor. Zaten dünyanın nerdeyse yarısı yıkılsa da bunun acısı ve şiddetine girilmiyor. Onun yerine, çözüm arayışı ve savaşa odaklanıyoruz. İlkinde olduğu gibi yine bol bol hava savaşı seyrediyor; kahraman pilotların fedakârlıklarına tanık oluyoruz... Karakterlerin etnik çeşitliliği de ihmal edilmiyor. ABD önderliğindeki ekip sahaya Afrika, Asya ve Avrupa karması olarak yayılıyor. İlk film nostaljisi ise had safhada. Kaybedilenler fotoğraflarıyla anılırken, 20 yıl öncesinden tanıdığımız diğer karakterler savaşın ön saflarındaki yerlerini alıyorlar. Levinson (Jeff Goldblum), Doktor Okun (Brent Spiner) gibi tecrübeliler, analiz ve strateji yaparken, eski Başkan Whitmore’un (Bill Pullman) kızı Patricia (Maika Monroe) ve Jake (Liam Hemsworth) gibi gençler ise savaşıyor.
Filmin ana fikri, “Biz, insanlar bir araya gelince ekip çalışmasıyla her şeyi çözeriz” şeklinde özetlenebilir. “Uzaylıları bile kendimize hayran ederiz” tarzında, “Ah, şu çılgın insanlar!” tadında bir yaklaşım olduğu da söylenebilir. Bu arada, milliyetçiliği devre dışı bırakan ve global kardeşliğe yapılan vurguyu da ihmal etmeyelim. Irkçılığın kontrolden çıktığı bir dünyada bunun kayda değer bir mesaj olduğunu kabul etmek gerek.
SÜRE İYİ AYARLANMIŞ SEYİRCİYİ SIKMIYOR
“Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit”te kahramanlık klişeleri öylesine peş peşe dizilmiş ki nerdeyse bir komedi tadı var. Mesela filmi seyrederken Cem Yılmaz “GORA”daki Arif karakteriyle öyküye dahil olsa her şey çok daha eğlenceli olabilir, diye düşünmeden edemedim... Bu kendini çok ciddiye alan haliyle de inkâr edilemeyecek bir çekiciliği var filmin. Beğenmesem de sıkıldım diyemem. Süre iyi ayarlanmış ve her şey tadında bırakılmış. Sonuçta bol özel efektli, görkemli Hollywood aksiyonlarını sevenler ve 20 yıl önceki filmi özleyenler gönül rahatlığıyla gidebilir, iyi vakit geçirebilirler.
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce