Amerikan klasiğine feminist yorum
(UYARI: Yazıda filmin öyküsüyle ilgili ayrıntılara girilmese de 1868 tarihli romanla yapılan bazı karşılaştırma ve yorumlar, finalle ilgili bazı ipuçları verebilir.)
Amerikalı yazar Louisa May Alcott'un (1832-1888), ilk cildi 1868'de yayımlanan “Küçük Kadınlar” (Little Women) adlı klasik eseri, televizyon ve tiyatro adaptasyonlarının yanı sıra sinemaya birçok kez uyarlandı... Yönetmen ve senaryo yazarı olarak Greta Gerwig'in imzasını taşıyan 2019 yapımı “Küçük Kadınlar”, öncelikle feminist yaklaşımıyla öne çıkıyor...
Şüphesiz, romanın feminist bir metin olduğunu iddia etmek zor. Hatta finali itibarıyla neredeyse imkânsız...
Greta Gerwig'in bu imkânsızlığı tersine çevirmeye çalıştığı kesin... Öyle ki, daha açılış sahnesinde, romanın uzlaşmacı ve romantik finalini tartışmaya açıyor.
Roman, Noel döneminde karlar altındaki Massachusetts'de başlar... Film ise New York'ta açılıyor. Jo March (Saoirse Ronan), elinde dosyasıyla yayınevinden içeri girip yaşlı erkek editörün (Tracy Letts) karşısına geçiyor ve hikâyesini okutuyor. Daha bu sahneden itibaren romanın sınırları dışına çıktığımızı ve yazar Louisa May Alcott'un filme dahil olduğunu anlıyoruz. Kibirli editör, konuşmanın bir yerinde Jo ya da Alcott'a ana karakteri kadın olan öykü ve romanların evlilik ya da ölümle bitmesi gerektiğini söylüyor. Aksi halde, ilgi görmeyeceğini, satmayacağını öne sürüyor.
Filmin ilerleyen bölümlerinde, editörün sadece ticari bir edebiyat klişesinden söz etmediğini daha iyi anlıyoruz. Evlilik, o dönemin toplumsal yapısının kadınlara dayattığı bir kurum... Ekonomik bağımsızlığı olmayan bir kadının evlilik dışında çok fazla seçeneği yok. O yılların Amerika'sında genç kızlardan beklenen, iyi bir evlilik yapmaları...
Amy (Florence Pugh) karakterinin filmin bir yerinde belirttiği gibi evlilik o yıllarda genç kızlar için öncelikle ekonomik bir nitelik taşıyor. Greta Gerwig, anne (Laura Dern) ve babanın (Bob Odenkirk) dönemin ötesine geçen ileri görüşlülüğünü, kızlarına özgür büyüme ortamı sağlayan idealizmlerini belki çok vurgulamıyor ama her ikisinin de kızlarını mantık evliliğine zorlamadıklarını görüyoruz... Gerwig, toplumsal sistemin bağnaz kodlarını daha çok Meryl Streep'in oynadığı March Hala karakteri üzerinden yansıtmayı tercih ediyor. Kaldı ki, onun sinik yaklaşımında da ironik ve kayıtsız bir yan olduğu söylenebilir.
Aslında filmde kötü karakter ya da daha teknik terimle ifade edersek, antagonist yok... Film, dönemin toplumsal yapısının kızlar üzerinde yarattığı baskıyı özellikle Jo'nun geleneksel anlayışa karşı isyankâr tutumu üzerinden anlatıyor. Beth'i (Eliza Scanlen) bir yana bırakırsak, Meg (Emma Watson) ve Amy'nin de seçeneklerinin kısıtlılığı nedeniyle belirli alanlara mahkûm kaldığını görebiliyoruz.
“Küçük Kadınlar” son tahlilde, sevgi ve dayanışmanın öne çıktığı, iyiliğin sürekli gözlerimizi yaşarttığı huzur verici bir romandır... Greta Gerwig elindeki klasik metnin özüyle belki savaşmıyor ama Jo, Meg ve Amy karakterleri üzerinden kadınların seçeneksizliğini vurgulamayı ihmal etmiyor. İyiliğin verdiği huzur yerine kadınların huzursuzluğunu anlatıyor...
Gerwig, romana müdahale etme pahasına Meg, Jo ve Amy'nin duygusal hayal kırıklıklarını, mutsuzluklarını biraz daha öne çıkarmaktan çekinmiyor. Mesela Jo'nun Amy'nin evlilik haberini aldığı sahne romanla aynı değil. Neden farklı olduğunu sorguladığınızda, Gerwig'in her şeyi mükemmel ve huzur verici hale getirmemek istediğini anlıyoruz... Bu arada, romandan saptığı bazı sahne ve diyaloglarda L. M. Alcott'un başka metinlerinden faydalandığını belirtelim.
Gerwig'in 2019 tarihli uyarlaması, Alcott'un 1860'lı yıllarda yazar olarak yüzleştiği sınırların ötesine geçmeyi hedefliyor. Asıl fikir bu ve bence iyi işliyor.
Gerwig'in romanın anlatı kurgusunu değiştirmeyi göze alması ve yazar L. M. Alcott'un gerçek hayat hikâyesini filme dahil etmesi de kuşkusuz cesur hamleler...
Gerwig, hikâyeyi iki ayrı zaman akışı üzerinden, geçmişle gelecek arasında gidip gelerek anlatmayı tercih ediyor. Jo'nun New York'ta bir pansiyonda kaldığı, öykülerini yayımlatmak için çaba gösterdiği ve çocuklara ders vererek geçimini sağlamaya çalıştığı günlerde açılıyor film... Annesinin onu eve çağırmasıyla birlikte, Jo 7 yıl öncesinde olup bitenleri hatırlamaya başlıyor ve film, iki farklı zaman kesitini iç içe anlatarak ilerliyor...
Gerwig burada kurgucu Nick Houy ile birlikte Jo'nun bilinç akışını takip eden, basit kesme tekniğine dayalı, ani geçişlerden hiç sakınmayan bir kurgu tekniği kullanmış... Öyle ki, dalgın bir seyirci zamanlar arasında çok rahat kaybolup gidebilir.
Hangi dönemde olduğumuzu anlamanın yollarından biri renk paleti... Gerwig ve görüntü yönetmeni Yorick Le Saux, 7 yıl öncesinde geçen sahnelerde sıcak sarı ışığın hâkim olduğu bir renk paleti kullanıyor. Şimdiki zamanda ise daha soğuk, koyu ve pastel renkler...
Gerwig, son bölümde Friedrich Bhaer'in (Louis Garrel) evden çıkıp gitmesiyle başlayan “abartılı romantik finali” ise filmin genelinden ayrı duran bir üslupla çekmiş. “Şimdiki zamanda” kullandığı soğuk tonları terk edip daha sıcak renklere yönelmesinin yanı sıra anlatım tarzını değiştirmiş, filmin müziklerini yapan Alexandre Desplat'nın katkısıyla romantik komedi türünün mutlu son klişelerini hayata geçirmiş. Böylelikle, final sahnesinin estetik olarak filmin bütününden bağımsız ayrı bir yerde durmasını sağlamış.
Burada Gerwig'in asıl derdi, finalin gerçekliğini sorgulamamız... Özgürlüğünü engelleyeceği gerekçesiyle evliliğe karşı çıkan ve hayatı boyunca hiç evlenmeyen Alcott'un o duygusal finali yayıncının ve piyasanın isteklerine göre yazdığını tahmin etmek çor zor değil.
Gerwig'in senaryo yazarı olarak gerçekten incelikli bir iş çıkardığını düşünüyorum. “Küçük Kadınlar”, görüntü yönetimi, kurgusu, prodüksiyon tasarımıyla da övgüyü hak eden bir iş. Özellikle Jacqueline Durran imzalı kostümler, önceki uyarlamaların üstüne çıkan özenli bir işçiliğin ve emeğin ürünü. Bu dalda verilen Oscar'ın nokta atışı çok doğru bir yere gittiğini düşünüyorum.
Gerwig'in anlatımını seviyorum ama bir sahneyi çekerken çok fazla açı kullanması, kurguya çok fazla başvurması ve uzun çekimleri nadiren tercih etmesinden çok hoşlandığımı söyleyemem. Sahnenin duygusunu taşıyan genel çekimler yapıyor ve filmin birçok anında resim tadı yakalamasını biliyor ama yakaladığı kadrajların büyüsüne kapılmayan yönetmenlerden Gerwig... Oyunculara ve karakterlere verdiği önemle daha çok bir hikâye anlatıcısı olarak öne çıkıyor... Belki sahneleri çok fazla açıdan çok alternatifli çekmesinin ve kurguda sürekli kesmesinin nedeni en iyi performansı yakalama isteği...
Sonuçta, Gerwig yaptığı kesmelerle oyuncularla çok fazla aramıza girse de oyunculuk itibarıyla doyurucu bir iş duruyor karşımızda... Saoirse Ronan, tüm sahnelerinde yine çok iyi. Öykülerini eleştiren Bhaer'e olan öfkesini kontrol edemediği sahnede ise şahane...
“Lady Macbeth” ve “Ritüel”den (Midsommar) hatırladığımız Florence Pugh, son yıllarda gördüğüm en yetenekli genç oyunculardan biri. 1994 yapımı filmde Amy'yi iki farklı oyuncu canlandırmıştı. Pugh, karakterin farklı yaşlarını öylesine iyi yansıtıyor ki, iki ayrı oyuncuya gerek kalmıyor. Yeri gelmişken Timothee Chalamet'nin Laurie'de çıkardığı başarılı performansı da unutmayalım.
“Küçük Kadınlar” gibi projeler bir yönetmenin enerjisini birçok farklı noktaya dağıtır. Daha önce defalarca sinemaya aktarılmış, popüler kültüre mal olmuş meşhur sahneleri farklı resimlerle anlatmak, karakterleri yorumlamak kolay değildir. Böyle filmleri aynı anda hem seyircilere hem de romanla ve önceki uyarlamalarla karşılaştıracak olanlara beğendirmek zordur. İki grubun da farklı dertleri vardır. İlk grup sadece hikâyeye odaklanır, ikinci grup ise yoruma...
Gerwig'in senaryoyu tek başına yazdığını düşünürsek, kariyerinin üçüncü filminde zorluk derecesi yüksek bir işin altından kalktığını söyleyebiliriz... Belli ki, Gerwig “Lady Bird” gibi düşük bütçeli bağımsız filmlerle yetinmek istemiyor...
“Lady Bird” benim için hâlâ daha yaratıcı ve samimi ama “Küçük Kadınlar”ın da çok iyi bir roman uyarlaması olduğunu düşünüyorum.
7/10
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce
- Silaha, şiddete ve öldürmeye inananlar4 hafta önce