60 yıl sonra 27 Mayıs darbesi
Malum, 27 Mayıs’ın yıl dönümü bugün.
Her ülke siyasetinde iz bırakan, belli başlı dönüm noktaları oluyor. O dönüm noktalarının ülkeye hayır mı şer mi getirdiğini anlamak için ise sonrasında vuku bulan gelişmelere bakmak gerekiyor.
27 Mayıs rezaletinin üzerinden tam 60 yıl geçmiş. Vakit tamam diye düşünüp, bu motivasyonla ortaya çıkan yeni belgelere bakıyordum. O gecenin ertesi günü atılan bazı manşetlere gözüm takıldı.
“Ordu Vazife Başında”, “Meclis Fesh Edildi”, “İdare Orduda” gibi başlıklar… Darbeyi yapanlara methiyeler düzen yazılar…
Derken Murat Bardakçı’nın Habertürk’teki yazısını okudum. 27 Mayıs’ı önceden haber veren bir ihbar mektubunun belgesini gün yüzüne çıkartmıştı Bardakçı. O mektupta da “Darbe kansız olacak; sadece Bayar, Menderes ve üç kişi daha öldürülecek, o kadar” yazıyordu. Kan dondurucu...
27 Mayıs için uzun süre ‘Devrim miydi, darbe miydi’ tartışmaları bile devam etmişti. 1961 anayasasını Türkiye’nin en özgürlükçü ve demokratik anayasası olarak değerlendirenler de vardı. Darbe anayasasıdır, zorla kabul ettirilmeye çalışılmış, demokrasi hiçe sayılmıştır diyen de.
Neyse ki bu ülkede artık aklı başında herkes darbeye darbe diyor.
27 MAYIS TÜRKİYE’YE NE GETİRDİ?
Uzun uzun 27 Mayıs sürecini anlatmayacağım elbette. Sadece hatırımızda kalması gereken bir kaç önemli hususu paylaşmak istiyorum.
27 Mayıs Türk devlet tarihinde ilk darbe değilse de devletimizin modern yorumu olan Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.
Tam manasıyla bir Cunta hareketi olan darbe, tıpkı Mısır ve Irak darbeleri gibi düşük rütbeli subaylarca yapıldı. Darbe sonrası TSK içindeki generallerin %95’i olmak üzere 7000’e yakın subay ve MAH’ın %90’ı tasfiye edildi.
Bu durum öyle bir “gelenek” başlattı ki hemen 1 yıl sonra Talat Aydemir yeni bir darbe girişiminde bulundu. Yetmedi, 2 yıl sonra tekrar denedi.
Artık orduda bir cunta mensubu olmak vakayi adiyeden sayılınca, 1980 darbesinin emir komuta içinde yapılması kararlaştırıldı.
Son cunta FETÖ’de 15 Temmuz’da, 1960 yılındakiler gibi seçilmiş yönetime karşı darbeye kalkıştı.
Darbe, (taraftarlarının adlandırması ile “ihtilal”) ülke içinde birçok vesayet odağı teşkil etti.
Her ay hükümete tavsiye adı altında eşit statüde askerin görüşünü bildiren MGK, İkinci Cumhuriyete uygun olmayan bir kanun çıkarsa diye Cumhuriyet Senatosu ve yine de beklenmedik bir kanun çıkarsa diye Anayasa Mahkemesi bunlardan en önemlileriydi.
Darbe kendine öyle güveniyordu ki kanun numaralarını bile tekrar 1’den başlatıyor, deyim yerindeyse 1923-1960 arasını hiç yaşanmamış sayıyordu.
Dış politikada ise ilk radyo açıklamasında belirtildiği gibi, NATO ve CENTO’ya bağlı olunduğu vurgulanarak Mısır ve Irak darbelerinden ayrılıyordu.
Nitekim Menderes döneminde ABD’den kredi alınamadığı için yapılamayan demir çelik ve alüminyum fabrikaları, yine Menderes'in devamı olarak halkın iktidara taşıdığı Adalet Partisi hükümetinde ve ancak SSCB kredileri ile tamamlandı.
MENDERES VE STATÜKO
-1950 seçimlerinde Demokrat Parti, 'Yeter Söz Milletindir'in afişinin de verdiği güç ile yüzde 55 oy alarak tek başına iktidara geldi. 27 yıllık tek parti dönemi böylece sona ermiş oldu.
• Menderes iktidar sürecinde, bürokrasi ve statükoculardan ziyade halkla önemli ilişkiler geliştirdi.
• Dönemin bürokratları zaman içerisinde imtiyazlarını kaybedince, Demokrat Parti karşısında tavır almaya başladılar.
• Bu süreçte ABD de artık Menderes’ten daha fazla imtiyaz istiyordu. Menderes direnince ABD ile ilişkiler bozuldu.
• Menderes’in içeride güçlenmeye çalışırken oluşturduğu tahkikat komisyonları ve seçim kanunu değişiklikleri ise darbeye mesnet oluşturan unsurlar olarak değerlendirildi.
Fotoğraf aslında çok net ortadaydı. İç siyasetteki gerilimle, dışarıdaki aktörlerin (ABD) çıkarları örtüşünce darbe oluyordu. Bu en son 2013 yılında Mısır’da da böyle olmuştu.
TSK’DAKİ TASFİYELER
- “1960 ihtilali” sonrası TSK’daki tasfiyeleri doğru okumak gerekir. Türk ordusunun tamamıyla bir NATO Ordusu haline dönüşmesi aslında 1960 ihtilali sonrasıdır. Darbecilerin radyo açıklamasındaki NATO ve CENTO vurgusu sonrası ABD, 30 Mayıs tarihinde darbeyi meşru gördüğünü açıkladı.
- 1960 darbesi elitist bir hareketti. Genç subaylar tarafından yapıldı. Darbe sonrası 275 general ve amiral ile 7000 albay, yarbay ve binbaşının TSK’dan tasfiye edilmesi ABD ve NATO ilişkileri açısından yukarıdaki cümleyi izah etmeye kafidir.
- Darbeciler dar kadrocu ve jakobendi. Genel itibarıyla da topluma yukarıdan bakıyor, toplumu kendi seçimlerini yapamaz olarak görüyordu.
- Lojman siyaseti bile başlı başına bunun göstergesi sayılabilir. TSK içerisinde halen devam eden, farklı pek çok devlet kurumunda da uygulanan LOJMAN tahsisi 27 Mayıs hatırasıdır. Önceden tüm komutanlar halkla iç içe yaşıyordu.
- 27 Mayıs darbecileri, her askeri ihtilal döneminde tahkim edilen bir sistem kurdular. 1961’de tesis edilen Anayasa Mahkemesi, MGK, Cumhuriyet Senatosu ve yetkileri artırılan Cumhurbaşkanlığı makamı ile aslında anayasal kurumlar birlikte hareket ettiğinde, sistemi tamamen bloke edebiliyordu.
- Tam da bu sorun sebebiyle Türkiye’deki tüm sağ iktidarlar; (Demirel, Özal, Erbakan, Erdoğan) Başkanlık Sistemi istemiş, ABD ve Avrupa da aynı nedenle hep karşı çıkmıştır.
Demirel’in; “Kırat şaha kalkacak ama taylar bırakmıyor” sözü meşhurdur.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER ADASI
O dönem Cunta yönetiminin yaptığı duruşmalar tarihte artık kara bir leke. O duruşmaların görüldüğü, 27 Mayıs darbesi sonucu görevden alınan Adnan Menderes’in yargılandığı ve idama götürüldüğü Yassıada ise bugün Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak yeniden açılıyor.
Nereden nereye değil mi?
“Dikkat dikkat, muhterem vatandaşlar” diye başlayıp TRT radyosunda 27 Mayıs darbe bildirisini okuyan isim de dönemin kurmay albayı, daha sonra MHP genel başkanı olan Alparslan Türkeş'ti.
Bugünkü Demokrasi ve Özgürlükler Adası (Yassıada) açılışını ise MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte gerçekleştiriyor.
Yıl olmuş 2020.
Ve maalesef biz hala zaman zaman yapılan bazı açıklamalar ve içerisinde barındırdığı endişeli cümleler üzerine, akşam programlarında DARBE tartışmalarını konuşmaya devam ediyoruz.