Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Abes Nedir?

        Akla ve gerçeğe aykırı söz.

        Gereksiz, yersiz, boş laf.

        Ayasofya Camii’nde 86 yıl sonra kılınan ilk cuma namazı öncesi, Diyanet reisinin açıklamaları ve gelen yoğun tepkiler gündemimizi bir hayli meşgul etti.

        Akabinde bir derginin “Hilafet” kapağıyla çıkması “Şimdi değilse ne zaman, sen değilsen kim? Hilafet için toparlanın” cümleleri ve sosyal medyanın da örgütlü biçimde “Hilafet”i tartışması “Hayırdır inşallah” dedirtti.

        Öyle ki AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, sabahın erken saatlerinde güçlü bir açıklama yapma ihtiyacı duydu.

        Çelik; ”Türkiye’nin siyasal rejimiyle ilgili siyasal kamplaşma üretmek yanlıştır. Cumhuriyetimiz tüm nitelikleriyle gözbebeğimizdir. Dünden beri sosyal medyada siyasal rejimimizle ilgili ortaya çıkan sağlıksız tartışma ve kamplaşma, Türkiye’nin gündemi değildir" dedi.

        Öncelikle şunun altını kalın harflerle çizelim, Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ve bu memleketin ortak değeridir.

        Atatürk üzerinden yapılan tartışmaların da bugüne kadar kimseye bir faydası olmamıştır, olmayacaktır.

        Türkiye, yapay gündemler ve bir gerçekliğe tekabül etmeyen maceracı söylemler yüzünden hem içeride hem dışarıda yeterince sorun yaşadı.

        REKLAM

        Bu abesliklerin bize kazandıracağı bir şey olmadığı gibi, ziyadesiyle ayrışmaya başladığımız dönemlerde ortak değerlerimize yönelik bu manasız yaklaşım ve saldırılar kırılganlığımızı tetikliyor.

        Dün Habertürk yayınında da ifade etmiştim. Ömer Çelik’in açıklamaları oldukça hikmetli ve meseleye nereden bakmamız gerektiğinin özeti gibiydi.

        Anayasa'nın 2. Maddesi; ”Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” diyor.

        HİLAFET

        Terim olarak İslâm devletlerinde Hz. Peygamber'den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade ediyor.

        Halife de "bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse" demek. Ve bu tanım aynı zamanda devlet başkanı için kullanılıyor.

        Ama “Nasıl bir devlet başkanlığı?”

        Ayrı ayrı sınırları, ekonomileri, politikaları, eğitim sistemleri, anayasaları, mezhepleri, meşrepleri olan ülkelerin devlet başkanlıklarını değil, tüm Müslümanları ve onların önderliğini temsil eden bir devlet başkanlığı.

        Yani halife, diğer adıyla Emir El-Mü’minin (müminlerin emiri) İslam devletinin ve İslam toplumunun lideri.

        “O” İstanbul’da cihat ilan ettiğinde, Hindistan’daki Müslüman'a da Yemen’dekine de cihat farz oluyor.

        Onun bir sözü bütün dünyadaki İslam topluluklarını maddi ve manevi yönden harekete geçiriyor.

        Mesele kitaplar dolusu anlatılabilir.

        Özetle hilafet için ilk gereklilik “İslam birliği”.

        Biz şimdi gelelim bugün Türkiye’de Hilafet’i konuşan arkadaşlarımıza.

        Bunların ciddi bir kısmı gördüğüm kadarıyla, Ortadoğu ve İslam coğrafyasını takip eden kimseler.

        E Hilafetten söz ettiklerine göre az buçuk İslam tarihi, siyaset, uluslararası ilişkiler hatta İslam hukuku falan da biliyor olmalılar.

        REKLAM

        Mesela bugünün Suudi Arabistan’ının yerini haritada gösterebilir, Muhammed Bin Selman hakkında iki cümle kurabilirler.

        Oradan Suriye’ye, Libya’ya, Yemen’e, Katar’a, Birleşik Arap Emirlikleri ve Sudan’a gidip, Mısır, Tunus ve Irak’a dair üç beş kelam edebilirler.

        İran’ı zaten mezhepsel farklılık sebebiyle zikretmiyorum. Müslüman nüfusun aslında üçte ikisinin yaşadığı Asya Pasifik’i de işin içine hiç katmıyorum.

        Kendi içlerinde çatışan,

        Birbirinden hazzetmeyen,

        Birbirlerini her anlamda sıkıştıran,

        Zarar veren, tuzak kuran,

        Ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda Müslüman olmayanlara daha insaflı davranıp, “kardeşlerini” ezme yarışına giren Müslüman ülkeleri Kaddafi’nin tabiriyle bir araya getiren; “Bir toplantıdan başka bir şey yok! Bizim tek ortak noktamız bu konferans salonu” diyordu Kaddafi.

        Bu, siyaset bilen ve “Hilafet” konuşan arkadaşlarımız; Panarabizmi, Baasçılık akımlarını, Selefilik ve Vahhabiliği, Fransız Devrimi’nin İslam dünyasına tesirinden, Arap milliyetçiliğine kadar yaşanan dönüşümleri, bölgede oluşturulan yeni kültür ve sosyolojileri hesaba katmamış olamaz değil mi?!

        Yahu 57 İslam ülkesinin halifeyi bir kenara bırakın, bugüne kadar İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinde üzerinde mutabık olduğu tek konu; Filistin meselesi ve Kudüs’ün statüsüydü.

        Filistin’in hali 1948’den beri zaten ortada. Bugün Kudüs’ün statüsüne de dönüp bir bakınız lütfen.

        Her gün yeni bir Mehdi’nin zuhur ettiği (!) İslam beldelerinin, kendi içlerinde manasız tartışmalar yaratıp, toplumu bölecek hususlara temas etmek yerine ahlaki ve ekonomik sorunlarıyla uğraşması evladır.

        İşte “Abesle İştigal Etmek” tam da bunun aksini yaparak, suni gündemler oluşturmaktır.

        Diğer Yazılar