Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amaç gençlerimizin sporcu olarak başarısıyla sadece bugününe damga vuran değil, aynı zamanda yönetici ve hoca olarak, dünya sporunda ve ülkemizde yönetimde söz sahibi olmalarını sağlamaktır. Daha sporcuyken lise ve üniversite diplomasını alan mümkünse öğretim üyeliğine adım atıp kariyer yapan, bir değil birkaç lisan öğrenip hedef büyülten ve yarınlara damga vuracak idealist bireyler olması.

        Büyük çabalarla devletin özellikle de Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’le başlattığı projeler, üniversitelerle kurulan diyalog, BESYO ve okullarla yapılan iş birliği ile muhteşem bir dönem başlatılmıştı.

        2002 sürecinden sonra özellikle de 2005 İzmir’deki Üniversite Yaz Oyunları milat kabul edildi. Devamsızlık sebebiyle üniversiteyle ilişkileri kesilen, gol kralı Fatih Tekke, voleybolumuzun efsaneleşenkızı Neslihan, Olimpiyat Şampiyonu Hamza Yerlikaya gibi pek çok milli ve şampiyon sporcu, yeniden üniversitelere kazandırıldı... Dünya Şampiyonu Mehmet Özal gibi pek çok sporcumuz da akademik kariyer yapmaya başladı... Tabii, üniversitede öğretim üyesi pek çok bilim insanı da federasyonlarımıza başkan ve yönetici seçildi.

        Milli Takımlar’da teknik direktörlük ve antrenörlük, yaşam koçluğu, psikologluk, diyetisyenlik, beslenme uzmanlığı, fizyoterapistlik masörlük, eğitmenlik, yabancı dil öğretme ve pek çok alanda hizmet verdi. Bunun sonucu olarak da dünya federasyonlarında çok az bir insanla temsil edildiğimiz dünya yönetimlerinde bugün, IOC’den başlayarak pek çok branşta dünya federasyonlarında söz sahibi yöneticilerimiz çoğaldı, hızla yükseldi... Kurullarda ve hakem, bilim, hukuk, teknik, organizasyon komitelerinde çokça temsil edilmeye başlandık... Hep yönetilen değil, yöneten bir millet olmak yolunda ciddi adımlar atıldı...

        Bugün ne yazık ki gelen bilgiler, eskiye dönüldüğü ve bir arpa boyu yol alamadığımızı gösteriyor... Şampiyon sporcular, milli futbolcular, hala milli takım kampına katılırken, okullarında güçlük çıkarılıyor, sınıfta bırakılmakla tehdit ediliyor ve hatta “Ya okul, ya spor” diye tercihe zorlanıyor. Bu aynı zamanda sadece sporculara değil, öğretim üyelerine de, uygulanıyor... Teknik direktör, antrenör, bilim insani, psikolog veya federasyon başkanı ve yönetici olarak görev yapanlar da bundan nasibini alıyor...

        Çağ dışı bazı kafalar, gençlerimizi okullarından koparıyor, diplomasız bırakıyor ve yarınlarda etkin bir spor adamı veya hoca olarak devamını engelliyor... Sporumuzu, hocalardan yararlanamaz duruma getiriyor... Dahası üniversite mezunu olan milli ve şampiyon sporcularımıza tanınan KPSS’ye girmeden, bitirdiği branşa uygun olarak kamuda bir göreve başlama hakkını da elinden alıyor. Yeniden bir toparlanma gerekiyor...

        Sporcuların imkânlarını kıskanan veya konumlarını hazmedemeyenler varsa bilsinler ki, onlar da Afrin’de savaşa giden Mehmetçik gibi, milli bir göreve gidiyor, seyahate değil... Öğretim üyeleri ve hocalar da öyle... Lütfen bu konuları artık köklü bir şekilde çözün... Hiçbir hoca devam mecburiyeti aramasın, çocukların geleceğini çalmasın, Türkiye’nin geleceğini kurutmasın...

        ‘GÜZEL’ BAKAN...

        Çok renkli bir siyaset adamıydı ancak çok değerli ve de “güzel” bir bakanımızdı Hasan Celal Güzel... Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı olarak kısa sürede reformist bir intiba bıraktı. Halef selef olduğu Vehbi Dinçerler ile hazırladıkları, futbolun ilk özerklik kanunuyla alkış almıştı... Meslekteki ‘ilk bakan teşekkürü’nü de yazdığım yazıdan sonra onlar bana yaşatmıştı. İrtibatımız hiç kopmadı... Çankaya’daki bürosuna uğrar, doyumsuz sohbetini dinlerdim... Mekânı cennet olsun, sporumuzun başı sağ olsun...

        Diğer Yazılar